Günümüz Türk Edebiyatı soruşturması/9

Günümüz Türk Edebiyatı soruşturması/9
Günümüz Türk şiir, öykü ve eleştirisinin durumunu ele alan soruşturmamıza usta şair ve yazar Behçet Gülenay’ın cevapları ile devam ediyoruz

‘Popüler kültür hastalığı günümüz insanının zihnine prefabrik binalar dikince, şiir kalelerinde hiçbir zaman sönmeyen meşalenin insan gönlüne yansıyan o muhteşem silueti bozuldu’

 

Edebiyat eleştirisi; edebi olanın, erdemli olanın değerini ortaya koyarak kıymet biçme. İyi olmayana, düşük nitelikli ve gereksiz olana fırsat vermemektir benim nazarımda’

 

Türk edebiyatında hikâye anlatma biçimi son dönemlerde bir hayli değişim/dönüşüm geçirdi. Sizce, bugünün öykücülüğü, mesaisini yeni arayışlarla mı, yoksa kendi klasiklerini oluşturma gayretiyle mi devam ettirecek?

Türk edebiyatında hikâyenin tarihsel gelişimine baktığımızda, hikâye geleneğinde belirgin değişimler gözlenir. Hikâyedeki değişimin devam ediyor olması hala bir arayışta olduğunu gösteriyor. Eskiden hikâye yazarları vardı. En fazla roman yazarları aynı zamanda hikâye türünde de eserler verirdi. Şimdi öyle mi? Kuşağımız yazarları her türden eser vermeye başladı. Market gibiyiz maşallah. Bu durum türlerin biçim olarak birbirine karışmasına, yazarın kaleme aldığı türü net olarak ortaya koyamaması gibi bir dezavantajla karşı karşıya bırakıyor. Çoğu zaman yazarın kendisi de yazdığını, hangi tür içine yerleştireceğini kestiremiyor. Çünkü kuşağımızın yazarları hikâyenin unsurlarını net olarak işlemiyorlar veya işleyemiyorlar. Böylece hikâyeden daha çok deneme diyebileceğimiz anlatılar ortaya çıktı. Edebiyatta çağdaş olanı yakalayacağız diye maalesef bu nakıs, özellikle seksenli yıllardan sonra hızla tırmanışa geçti. Günümüzde bütün yazarlara sirayet etmiş durumda. Modern denilen hikâyeyi karşılamak için öykü terimi de bu nedenle üretildi. Dolaysıyla hikâye başta olmak üzere diğer türlerde de başarılı örnekler verilemedi. İlginçtir ama yayın evleri son zamanlarda herhangi bir edebi türe ait olmayan eserler yayınlamaya başladılar. Bu durumdan kendi edebiyatımızın klasiklerini çıkarabilir miyiz? Pek emin değilim.

Yahya Kemal, “Sönmez seher-i haşre kadar şi’r-i kadim/Bir meşaledir, devredilir elden ele” demişti. Yirmi birinci yüzyılda meşalenin akıbeti sizce ne haldedir?

Güneş batmaya başladığı zaman, küçük nesnelerin gölgeleri nesnenin kendisinden çok daha büyük gösterir, öyle ki güneş battıkça gölge devasa hale gelir.  Bu devasa olma hali güneşi küçültmez ve değerinden bir şey kaybettirmez. Güneş yeniden bütün görkemiyle doğacaktır. Ama üzülerek belirtmeliyim ki popüler kültür hastalığı günümüz insanının zihnine prefabrik binalar dikince, şiir kalelerinde hiçbir zaman sönmeyen meşalenin insan gönlüne yansıyan o muhteşem silueti bozuldu. Devredeceğimiz meşale ile zihinleri ve gönülleri aydınlatacak pencereler açabilmemiz için prefabrik olanı yıkmak lazım. Çünkü şiirin prefabrik zihniyetle asla işi olmaz.

 “Edebiyat Eleştirisi” kavramından ne anlamalıyız? Yokluğundan bunca şikâyet edilen eleştiri, rüştünü nasıl ispat etmeli?

Edebiyat eleştirisi; edebi olanın, erdemli olanın değerini ortaya koyarak kıymet biçme. İyi olmayana, düşük nitelikli ve gereksiz olana fırsat vermemektir benim nazarımda. Lakin bir şeyin değerini eksik veya gereğinden fazla göstermeniz bir zafiyettir. Ne sebeple olursa olsun, zafiyet edebiyata topal bir görünüm verir. Rüştünü ispat etmiş bir eleştiri eserin daha iyi anlaşılmasına da ışık tutar. Bizde edebiyat eleştirisi ergen döneminden kurtulamadı. Ergin çağını yakalar mı bilmem? Ergen ile ergin olanı birbirinden ayıran o ince ayrımın farkına varacak mıyız?  Ne zaman toplum olarak kendi benliğine sahip olmak için kalpleri ve zihinleri aydınlatmak isteyen bir şuurla edebiyatın önemine vakıf olduk işte o zaman rüşt ispat edilir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.