‘İNANCIN SESİ OLMAYA ÇALIŞTIM’

‘İNANCIN SESİ OLMAYA ÇALIŞTIM’
Türkiye Yazarlar Birliği’nde (TYB) “Kırklar Meclisi” Edebiyat ve Hayat söyleşileri yapımcı, yönetmen, senarist ve sinema yazarı Mesut Uçakan ile devam etti

Türkiye Yazarlar Birliği’nde (TYB) “Kırklar Meclisi” Edebiyat ve Hayat söyleşileri yapımcı, yönetmen, senarist ve sinema yazarı Mesut Uçakan ile devam etti. TYB Mehmet Âkif Divanında yapılan söyleşiyi hikâyeci-eleştirmen Necip Tosun yönetti.

İskilipli Atıf Hoca, Kelebekler Sonsuza Uçar, Ölümsüz Karanfiller, Reis Bey, Yalnız Değilsiniz gibi önemli filmlerin yönetmenli Uçakan; Kırıkkaleli olduğunu, kültürün sanatın yoğun yaşandığı İstanbul’a yüksek tahsil yapmanın yanı sıra şiir ve roman yazmak için geldiğini ancak daha sonra sinemacı olduğunu söyledi.

1970 yıllarda İstanbul’da Milli Türk Talebe Birliği’nde az sayıdaki idealist gencin imkansızlıklara rağmen sinema filmi çekmek için çaba gösterdiklerini ifade eden Uçakan, şimdiye kadar olan tüm çalışmalarında inancın sesi olmaya çalıştığını ifade etti.

Henüz üniversitedeyken, esnaftan, memurdan para toplayıp, Müjde Ar ile film çektiklerini anlatan, "Şimdi korku basıyor, çekemiyoruz. Hesaplar bizi durduruyor" diyen Uçakan sözlerini şöyle sürdürdü: "O dönemlerde toplumda da, gençlerde de heyecan vardı. İdeolojik ve fikirlerin tartışıldığı yoğun bir dönemdi. Şimdi seyirci de aynı seyirci değil. En büyük hasılat rekoru kıran filme bakıyoruz, Recep İvedik. Burada yönetmenin suçu yok, çünkü bu yozlaşmaya paralel bir süreç."

Yayınlandığında büyük yankı uyandıran ve hâlâ ilgiyle izlenen “Reis Bey” filmi ile ilgili de bilgi veren Mesut Uçakan bu ilginin sebebinin dünyanın en kadim meselelerinden merhamet konusunu ele alması olduğunu söyledi. Uçakan, “Necip Fazıl üstadın bir seviyesi var. Onun bir eserinden yola çıkarak böyle bir film yapmak gerçekten çok büyük bir cesaretti. Necip Fazıl’ın başka eserleri de filme uyarlandı. Ama Reis Bey kadar tutulan ve akılda kalan filmler olmadılar. Filmi izleyen çok fazla insan var. Hatta şöyle düşünün ki birçok savcı ve hâkim bu filmi hâlâ izliyor. Bu filmdeki keramet üstadındır. Bizim başarımız ise üstadı sinemaya taşımaktan geliyor. Bu filmi çekmiş olmak bana bir ömür boyu yetebilir.” diye konuştu.

“Millî Sinema Akımı” konusunda da görüşlerini açıklayan Uçakan; "Millî Sinema" kavramının ortaya çıkışına ve Türk sinemasının başlangıcından bugüne kadar çekilen zorluklara değinerek, Türkiye’nin bir dönem anarşinin, sağ sol kavgasının, ideolojik çatışmaların tam orta yerinde kaldığını, ele aldıkları konuların ise bazı kesimler tarafından ideolojik olarak yaftalandığını, bu durumun işlerini güçleştirdiğini belirtti. Uçakan bu haksız eleştirileri yapanlara karşı da şu ifadeleri kullandı: “Herkesin kendine göre bir inancı vardır “dedik. Yanlış olan o değil, yanlış olan o inancını sanatında propagandaya dönüştürmektir. “Yaptıklarımızı o yönden inceleyin” dedik. Şunu açıkça ifade edeyim ki bu açıdan baktığımızda, örtüsü yüzünden okuluna alınmayan kız öğrenci, şapka yüzünden bir müderrisin idamı gibi siyasal, ideolojik kulvara mahkum edilmiş konuları ele aldık ama hiçbir zaman bir sanatçı olarak ideolojik davranmadık. Şimdi de tavrımız bu.”

Konuşmasında, ‘Süveydâ’ isimli yeni sinema filminin çekimlerinin Kayseri’de tamamlandığını belirten yönetmen Mesut Uçakan, filmin konusuyla ilgili de şunları söyledi: “12 yıl sonra çektiğim bu filmin ilginç bir öyküsü var. Süveydâ sözlük anlamı itibariyle tatlı siyah nokta demek bir anlamda kalbin metafiziğe açılan tarafıdır. Yine dönem filmi ve yine tarihe biraz dokunuyor. Bu sefer tarihin farklı bir yerine dokunuyor. 1935-1940’lı yıllarda o yasaklı dönemlerde ‘Ben hafız olacağım’ diye çabalayan 11 yaşındaki bir çocuğun dramını anlatmaya çalışıyoruz. Naif bir şekilde verme çabasındayız. Daha çok çocuğun şahsında o hafızlığı ve Kur’an-ı Kerim’i sevdirme çabasındayız. İşin arkası da önemlidir. Filmin geneli 11 yaşındaki çocuk üzerine kurulu olduğu için onun dışında karakter oyuncuları seçerken çok fazla ünlüleri tercih etmedik. Filmimizin bütçesi de çok değil. Bu mekanı bulabilmek o kadar kolay değildi. Çünkü dam ve taş evler gerekiyordu" ifadelerini kullandı.”

Sinema ve dizi filmlerdeki şiddet görüntülerini de eleştiren Uçakan, “Kaçma-kovalama, şiddet , kurşun, ölüm sahneleri öyle bir hale geldi ki artık seyirci doymuyor. Bu açlığı gidermek için bir dahaki sefere bunun dozunu artırmak gerekiyor. Ne yazık ki; seyirci yüzlerce filmle müstehcenliğe, şiddete alıştırıldı. Dolayısıyla toplum yozlaşıyor, hastalıklı bir hale geliyor. Ama olan oldu diye düşünmeyip artık bu sorunlara çözüm getirecek meseleleri konuşmamız gerek.” diye konuştu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.