MENTEŞE’DEKİ MUĞLA

MENTEŞE’DEKİ MUĞLA
Ahmet Kuş, Çizgi Yayınlarından çıkan 'Menteşedeki Muğla' kitabını değerlendirdi

2004 yılında Türkiye Mevlevihaneleri Fotoğraf Albümü ve Belgeselini hazırlarken Muğla’ya da yolumuz düşmüştü. İbrahim Dıvarcı’yla birlikte öncelikle Muğla İl Kültür ve Turizm Müdürünü ziyaret etmiştik. Müdür Bey bekletmemek için bizden önceki misafirinin yanına bizi de almıştı. Muğla şivesiyle konuşan genç adamın görüşmesinin bitmesini bekledik. Biz ikinci çaylarımızı içerken adamın ısrarları hâlâ bitmemişti. Muğla’nın bir köyünden gelen adam köylerinin yakınındaki bir arazide arkeolojik kazı izni almak istiyordu. Müdür Bey kanunlara göre böyle bir izin vermenin mümkün olmadığını anlatsa da adam bir türlü pes etmiyordu. Hatta boş bulunup birkaç tane tarihî eser bulduğunu bile söyledi. Müdür Bey’in “Kaçak kazı mı yapıyorsunuz?” sorusu üzerine, “Kazı yapmadık, annem koyun otlatırken birkaç parça bulmuş” diyerek durumu kurtarmaya çalıştı. Adam lafı o kadar uzattı ki mesainin bitimine az bir süre kaldı. Sonuç alamayacağını anlayınca şu can alıcı cümleyi söyledi: “Müdürüm elin Çinlisi, Japonu gelip kazı yapıyor, bize izin bile vermiyorsunuz!” Müdür Bey uzayan muhabbetten sıkılsa da sabırla adamı ikna etmeye çalıştı. Bu ilginç cümle üzerine gülerek, “Bak hemşerim ben sana kazı izni versem hem seni hem beni şu meydandaki çınara sallandırırlar!” dedi.  Adam yaptığı işin ve kazı izni talebinin hakkı olduğuna o derece inanmıştı ki ne söylense ikna olması mümkün değildi… Araya İbrahim Dıvarcı’nın girmesiyle birlikte istemese de talebinden vazgeçmek zorunda kaldı. Çok ilginç birisi olduğu için aradan yıllar geçmesine rağmen orada geçen konuşmaları unutmadım. M. Ali Köseoğlu’nun kitabını okurken bu olayı hatırladım.

Ben de amatör bir yerel tarihçi olduğum için şehir kitapları ilgimi çeker. İşte bu sebeple “Menteşe’deki Muğla” kitabını bir solukta okudum. M. Ali Köseoğlu, Basın İlan Kurumu Muğla Şube Müdürlüğü nedeniyle bulunduğu Muğla’nın sırlarını bir ev sahibi gibi, bir Muğlalı gibi aralamaya çalışmış. Bir edebiyatçı gözüyle Muğla ile ilgili mekânları, insanları, kültürleri okuyucunun dikkatine sunmuş. Muğla hakkında daha önce yazılanlardan yola çıkarak Muğla tarih ve kültürüyle ilgili birbirinden bağımsız yazılar ortaya koymuş. Birkaç yıldan beri yaşadığı Muğla hakkındaki araştırma ve gözlemlerini bir kuyumcu hassasiyetiyle bizlere aktarmış.

Geçmişte Mevlevilikle münasebeti olan her şehrin Konya’yla mutlaka bir ünsiyeti olur. İşte Muğla da burada bulunan Mevlevihane sebebiyle Konya’yla ünsiyeti olan bir şehir. Mevleviler gittikleri coğrafyalara sadece bir zaviye, bir tekke yapmakla kalmamışlar, Konya kültürünü de taşımışlar. Hatta Mevlevihaneler kapatıldıktan sonra bile bazı Mevlevi aileler gittikleri şehirlerde kalmışlar. Bu ailelerin çocukları bulundukları şehirlerde hayatlarına devam etmişler. M. Ali Köseoğlu’nun da kitabında belirttiği gibi Muğla’da bazı Konyalı ailelerin yaşadığı biliniyor. Bu ailelerin bazıları Mevlevihanelerin kapatılmasıyla birlikte orada kalan aileler olsa da çoğu Osmanlı döneminde Karaman’dan göç ettirilen ailelerdir. Bu görüşü ortaya atan kişilerden birisi Muğlalı gazetecilerden Ünal Türkeş’tir. Ünal Türkeş’e göre, “Muğla, Karaman Beyliği’nin Osmanlı’ya katılması ile beraber Karaman’dan sürülen Türkmen boylarının da yeni yerleşim bölgelerinden biri durumuna gelir. Bugün Muğla’da ‘Karaman’ adını taşıyan pek çok aile vardır. Muğla’yı etkileyen nüfus göçleri Konya göçleridir. Bugün, Muğla merkezin yerleşik nüfusunu oluşturan eski ailelerden bazıları ‘Konyalılar’ olarak bilinir. Konyalılar Medresesi, Konyalılar Mezarlığı, ‘Konyalı Hocalar’ lakabı Muğla ve bağlı beldelerin ünlenmiş ailelerini anımsatır” (s.18).

Konya’da faaliyet gösteren Çizgi Yayınevi tarafından yayımlanan kitap 160 sayfadan oluşuyor. “Selçuklu’dan Menteşe’ye”, “Semada buluşan şehirler”, “Muğla’yı yaşamak, Arasta’yı yaşatmak”, “Arasta’nın son ustaları”, “Sarnıçlar ve hayır kuyuları”, “Çıktım Belen Kahvesine baktım ovaya”, “Muğla’da gazeteler ve gazetecilik” kitapta yer alan denemelerden bazıları. Kitabın yazarı bir edebiyatçı, hele de şair olunca haliyle üslup değişiveriyor… M. Ali Köseoğlu’nun akıcı bir dili var. Kitap, okuyanı öylesine kendine bağlıyor ki elinizden bırakamıyorsunuz. Bu arada yazılar kadar kitapta yer alan fotoğraflar da ilgi çekici. Kitaba ayrı bir değer katan bu güzel fotoğraflar da M. Ali Köseoğlu tarafından çekilmiş.

Tarihî şehirlerin çarşıları o şehre apayrı bir farklılık katar. Bedestenlerde, arastalarda yürüdüğünüz zaman şehirle ilgili birçok malumata da sahip olursunuz. Tarihî çarşılar adeta şehirlerin kalbi gibidir. Bu şehirlerde hayat her mevsim kalabalık olan çarşılar etrafında şekillenir. M. Ali Köseoğlu da kitabının muhtelif bölümlerinde Muğla Arastası’ndan bahsetmiş. Bedestenler, arastalar aynı zamanda şehirlerin hafızasını oluşturur. Şehrin geçmişine dair birçok ipucunu oralarda bulabilirsiniz; “Madem buraya kadar geldiniz, Çınaraltı’nda köftenizi yediniz, Yağcılar Hanı’nda çayınızı, Zahire Pazarı’nda kahvenizi içtiniz artık amaçsız bir şekilde kendinizi Arasta’nın sokaklarına bırakabilirsiniz. Helvacı Tahsin’e rastlarsanız, biraz Arasta’nın biraz da zamana direnen küçük esnaf dükkânlarının hikâyesini dinleyebilirsiniz. 80 yaşını aşmış olmasına rağmen işinin başında olan Tahsin Usta, 1958 yılından beri yeni teknolojiyi bulaştırmadan ürettiği helvalarına geçmiş zamanın ruhunu da ekliyor” (sayfa 56). Her ne kadar ‘helva’ artık günümüzde çoğalan yiyecek çeşidi sebebiyle yeni nesil tarafından pek bilinmeyen, fazla tercih edilmeyen bir yiyecek olsa da hâlâ her arastada, her bedestende bir ya da birkaç tane helvacı faaliyetine devam ediyor. Üstelik bu helvacı dükkânlarının çoğu da ya ikinci kuşak ya da üçüncü kuşak tarafından işletiliyor. Örneğin Konya Bedesteni’nde bulunan Çöğenler Helvacısı 1883 yılından beri hizmet veriyor. Hacı Rasih Efendi tarafından kurulan ve daha sonra oğulları Nuri ve Ahmet Çöğen tarafından devam ettirilen şirket hâlen torunları tarafından işletiliyor.       

“Menteşe’deki Muğla” özellikle şehir tarihiyle ilgilenenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap. Tabii ki sadece tarihçilerin değil, Türk kültürüne, sanatına, edebiyatına, sosyal yaşamına meraklı herkes okumalı… Bir edebiyatçının, bir şairin, bir gazetecinin gözüyle Muğla’yı anlatan denemelerden oluşan kitabı okuyunca Muğla’yı gezmiş kadar oluyorsunuz. Muğla’ya tekrar gitmek nasip olursa, kitabı da yanımda götürüp bazı bölümleri orada tekrar okumayı düşünüyorum. (AHMET KUŞ)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.