Erol Sunat

Erol Sunat

Nankörün Hikayesi

Nankörün Hikayesi

Uzun uzun zaman önce, memleketin birinde, kendi halinde sakin, kavgasız gürültüsüz, neredeyse hiçbir olayın yaşanmadığı huzurlu bir şehir varmış. Şehrin insanları yardımsevermiş. Kimin ocağı tütmese, kimin maddi-manevi yardıma ihtiyacı olsa, hemen bir araya gelir, o insanın derdine merhem olurlarmış. O şehirde kimse ben aç kaldım, işsiz-güçsüz kaldım, evsiz-barksız kaldım, param-pulum yok demezmiş.

Bu şehre günün birinde uzak diyarlardan bir adam gelmiş. Kervancı başı, adamı almış, bildiği ve tanıdığı hanlardan birine götürmüş. Hancıya da, bu delikanlı demiş, bana babasının emanetidir. Sende benim kadim dostumsun. Yıllardır benimle birlikte kervanlarla gezer. İsterim ki yurt tutsun, eli iş tutsun, evlensin-barklansın. Hancı, senin demiş bana çok büyük iyiliklerin dokundu, halende dokunur. Bu delikanlıyı aldım kabul ettim. Ben ona buralarda bir iş de bulurum, everirim de, düğününü de nasip olursa beraber yaparız. Kervancı başı birkaç gün sonra çekmiş gitmiş. Hancı delikanlıyı çağırmış, bak yiğidim demiş, sen artık bana emanetsin, ister bu handa sana bir iş vereyim, ister bedestende dostlarım var, onların yanında bir işe gir. Delikanlı, ben demiş yaşadığım şehirde bir süre bedestende çalışmıştım. Öyle bir iş olursa sana dua ederim.

Delikanlının sözleri Hancıyı hoşnut etmiş, varmış bedestenin en büyük dükkanına, dükkan sahibine ağam demiş, sana yeğenimi getirdim. Münasip görürsen burada çalışmasını isterim. Delikanlı hemen ağanın elini öpmüş, ayakta beklemeye başlamış. Otur demişler, büyüklerin yanında oturmam yakışık almaz demiş.  Dükkan sahibi, Hancı demiş, senin yeğeni sevdim. Çok terbiyeli ve akıllı bir çocuğa benziyor. Onu burada bırak. Gerisini merak etme. Ben ona kalacak yerde bulurum, harçlığını falan da veririm. Delikanlı Hancının elini öpmüş, Hancı hanına gitmiş. Dükkan sahibi, sen demiş bu kumaşlardan anlar mısın? Delikanlı kumaşların adını, geldiği diyarları, dokunduğu tezgahları başlamış anlatmaya.

Dükkan sahibi tamam demiş, anladım sen bu iş için biçilmiş kaftansın. Sonra o delikanlıyı önce deneme maksatlı civar şehirlere birkaç küçük işe göndermiş, bakmış ki, gittiği yerlerde yeni dostluklar ve bağlantılar kuruyor, işleri genişletiyor,  ona değişik diyarlardan alışveriş yapma imkanları sağlıyor. Dükkan sahibi birkaç sene sonra şehrin en zengin adamı olmakla kalmamış, Bedestene de Ağa olmuş.

Hem Kervancı başı, hem Hancı, hem de yeni Bedesten Ağası olan dükkan sahibi gidişattan pek memnun kalmışlar.  Hancı, Bedesten Ağasına ağam demiş, bu delikanlıyı artık evermek isteriz. Deli-divane çalışır, senin verdiğin ücretten başka hiçbir şey talep etmez, gözü toktur. Gel şu delikanlının elinden tutalım.  Bedesten Ağası bana birkaç gün müsaade edin demiş. Akşam evine geldiğinde hanımına, hanım demiş, benim yanımdaki delikanlıyı evlendirmeyi düşünürüm, ne dersin? Kadın kiminle demiş. Bizim büyük kızla…

Ağanın hanımı düşünüp kalmış. Ağanın dört tane kız varmış. En büyük kız ise, o güne kadar ne kadar talibi var hepsini reddetmesiyle meşhurmuş şehirde. Ağa kızını çağırmış. Durumu anlatmış. Bak demiş delikanlının haberi falan yok. Seni hiç görmedi, evimize hiç gelmedi. Ben münasip görürüm, lakin senden endişeliyim. Kız, endişe etme babam demiş. O delikanlıyı hiç görmedim, ancak anlatılanları bilirim. Kaç tane bey kızı ona varmak için name göndermişler, araya aracılar koymuşlar, hiçbirini kabul etmemiş diye de duyarım. Aynen bana benzeyen biri belli ki. Onun için sen de münasip gördüysen, rızam vardır.

Kızın anası, herkese düşünmeden hayır diyen sen, şimdi de düşünmeden evet dedin demiş, istersen biraz daha düşünseydin. Kız ben kararımı verdim, babam da kabul etti deyip kestirip atmış.

Bir ay kadar sonra, Bedesten Ağasının kızıyla, delikanlı evlenmişler, düğüne Kervancı başı, Hancı ve şehirde birçok ileri gelen davetleymiş. Üç gün üç gece sürmüş düğün, sokaklara sofralar kurulmuş. Fakir-fukara bayram etmiş.

Ağanın kızı, kız arkadaşları arasında nankörlüğüyle meşhurmuş. Kimden ne iyilik görse, o iyilik gördüğüne düşman olur, ona sırtını döner, tanımaz, görmezden, bilmezden gelirmiş. Şehir yandı delikanlının başı demişler. Evlendiklerinden kısa bir süre sonra karısı, bana demiş nankör kız derler, sen ise demiş ustalıkla bu özelliğini saklayanlardansın. Seni birçok yerde gizlice takip ettim. Birisiyle işin bitti mi, onunla yollarını ayırıyor, bir daha selamünaleyküm demiyorsun! O insana ihtiyacın varsa saygıda sevgide kusur etmiyor, senin hakkında hiçbir şüpheye meydan vermiyorsun. Sen ne çeşit bir nankörsün? Sana nankörlerin şahı mı desem acaba? Delikanlı, senin gibi bir nankörü bulacak kadar demiş. Hani tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş derler ya, seninle biz aynen öyleyiz. Bende seni çok araştırdım. Babandan istemeye cesaretim yoktu. Ancak olaylar kendiliğinden çözüldü.

Bak bundan sonra ne yapacağız? İkisi kendi aralarında bir dünya plan yapmışlar. 

Kızın anası, Kervancı başını bulmuş, bana demiş doğruyu söyle, bu delikanlı da çözemediğim bir şey var, içime bir kurt düştü, kim bu delikanlı?  Kervancı başı Hanımım demiş, bu çocuğun anası ve babası başta kendi ana ve babalarına ve şehirde ki bir çok insana öyle büyük nankörlük yapmışlardı ki, bu nankörlükleri insanların ölümlerine sebep olunca, şehrin Vali Paşası, ibreti alem için, şehir bir daha böyle bir nankörlüğe tevessül etmesin diyerek karı kocayı astı. Birkaç yaşlarındaki çocuğu da, bana verip, bu sabiye kıyamam dedi, al götür, büyüt, dikkat et nankör olmasın diye de tembih etti. O çocuğu ben büyüttüm. Bu hikayeyi öğrenemesin diye de, o diyara bir daha hiç gitmedim.

Ancak bazı şeylerden benden şüphe ederim. Kızın anası, benim kızımda demiş çok nankördür. İyilik bilmez, iyilikten hazzetmez, kendine yapılan iyiliğin değerini ölçmez, bilmez, tartmaz, anlamaz, insanlara tepeden bakar, her şeye bir kulp takar, kocasında aynı özellikleri görmese dünyada varmazdı ona. Benim endişem böyle bir şey Kervancı başı.

Aradan birkaç yıl geçti. Delikanlının Ağa kızından bir oğlu olmuş. O günlerde, Hancı madden dara düşmüş. Hanını satılığa çıkarmış. Delikanlı hemen dur Hancı baba demiş. Hanını ben alayım. Sonra tekrar sana vereyim. Hancı hanını tekrar almayı düşünürken birde bakmış ki, hanı çok daha yüksek bir fiyata bir başkasına satılmış. Hancı olmadı delikanlı demiş bu senin yaptığına nankörlük derler. Doğru demiş delikanlı, bende nankörüm zaten. Bunun adı ticaret, alırsın, daha iyi bir fiyat verene satarsın, sen de böyle bakarsın Hancı baba, var git haydi yoluna…

Birkaç hafta sonra Kervancı başı gelmiş, delikanlının yanına, aman delikanlım demiş ocağına düştüm, iflas etmek üzereyim. Kurtar şu kervanımı. Delikanlı senin demiş borçlarını ödedim. Kervanını geri aldım. Lakin kervan benim oldu. O kervanı da, dün iyi bir fiyat veren oldu sattım gitti. Kervancı başı yazıklar olsun sana demiş, seni ben büyüttüm , baban sayılırım, yakıştı mı sana?

Delikanlı büyütmeseydin demiş, verdiğin lokmaları başıma mı kakıyorsun, seni kapımdan kovmuyorsam, bana baktığın içindir. Hadi var git yoluna, seni bir daha gözüm görmesin!

Birkaç ay sonra, Bedesten Ağası, işler kesat damat demiş, dükkan zarar etmeye başladı. Delikanlı Ağam demiş, dükkanı bana sat, birkaç ay sonra sana iade edeyim. Ağa tamam demiş yarın bu işi bitirelim. Delikanlı doğruca evine varmış, müjde demiş, baban da ocağımıza düştü. Kızın gözleri parlamış, hiç düşünme demiş, hemen al, üste az daha para ver, sonra kim daha fazla para veriyorsa sat gitsin! Yeter ki, kardeşlerime bir şey kalmasın. Bunun adına nankörlük diyenlerde otursun kendi dertlerine yansınlar. Ağanın dükkanı da alınmış, daha yüksek fiyat veren birine satılmış.

Aradan bir ay kadar geçtikten sonra, Bedesten Ağası, kızıyla damadını evine davet etmiş. Kız, anlaşıldı demiş, babam sıfırı tüketti, nesi var, nesi yok bize satacak, o her işime karışan anamı, o dedikodumu yapan bacılarımı kapımda göreceğim günleri ipleri çekiyorum, kalk gidelim demiş, gün bizim günümüz. Bedesten Ağası, onları buyur etmiş, konağının salonuna geniş bir sofra kurdurmuş. Hancı ve Kervancı başı da oradalarmış. Ne kızı ne de damadı bu işe bir anlam verememişler. Şehrin Kadısı da oradaymış.

Bedesten Ağası, beni iyi dinle damat demiş, Hancının Hanını aldın, bilmeden yine Hancıya sattın. Kervancı başının kervanını aldın, yine ona sattın. Benim dükkanımı aldın, onu da bana sattın. Tek bir akıllı kendini sandın. Karı-koca yapmış olduğunuz nankörlükler buraya kadar. Sizi çocuğunuzla birlikte bir daha nankörlük yapamayacağınız bir diyara gönderiyoruz. En ufak bir nankörlüğünüzde cezanızın kesileceği bir diyara. Delikanlı, anamla-babamın asıldığı diyara değil mi demiş!

Anlatırlar ki, sonradan çok pişman olmuşlar, tövbeler etmişler, lakin utançlarından bir daha o şehre geri dönememişler.

Şehir şehire, Kervancı başı kervancı başına, hancı hancıya, Bedesten Ağası Bedesten ağasına, damat damada, gelin kız gelin kıza, kız anası kız anasına benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR