Erol Sunat

Erol Sunat

Pejmürde Adamın Hikayesi

Pejmürde Adamın Hikayesi

Uzun uzun zaman önce, memleketin birinin birçok şehre yakın, ancak mecbur kalmadıkça gidilip gelinmeyen bir şehri varmış. Bu şehre gelenler, işlerini en kısa zamanda bitirip hemen kendilerini bir an önce şehrin dışına atma konusunda yarışırlarmış. Şehrin atmosferi mi, insanları mı, havası mı, insanları sıkarmış, bunaltırmış, herkes kendine göre bir şeyler anlatırmış. Şehre oldukça uzak şehir ve diyarlardan gelen kervanlar dahi, şehre isteyerek gitmiyoruz derlermiş.

Şehirde karamsar, kötümser, insanları rahatsız edici değişik mi değişik, lakin anlatılmaz yaşanır bir hava hakimmiş.

Şehrin ileri gelenleri ise ne var ki bizim şehrimizde, neden sevmezler bizim şehrimizi, neden garip bakarlar, neden haset ederler, neden kıskanırlar, bugüne kadar kime ne yaptı bu şehir, kiminle dövüştü kimi kabul etmedi, kime ne rahatsızlık verdi diye de serzenişlerde bulunurlarmış.

Günün birinde şehrin orta halli hanlarından birinden içeri üstü başı pekte iyi olmayan, saçı sakalı birbirine karışmış, pejmürde kılıklı bir adam girmiş.

Hancı diye bağırmış, neredesin be adam? Hancı, sen de kimsin demiş bu halinle benim hanıma yakışmazsın, defol! Pejmürde adam, utanmaz demiş, adam mı seçiyorsun. Böyle bir Hana, beyler, ağalar mı gelir, gelse gelse benim gibi, adamlar gelecek! Hani müşteri velinimetinizdi ya…

Hancı, halinden büyük laflar etsen de demiş, üstün başın dökülüyor, züğürt yolcuyu neyleyeyim. Varsa akçen, buyur gir içeri. Akçeyi görmeden hanın eşiğinden adımını atamazsın.

Üstü başı dökük adam, mesele akçeyse kolay demiş, boynuna astığı kir pas içindeki heybeye daldırmış elini, bir avuç altın çıkarmış, nasıl demiş bu senin için yeterli mi?

Hancının gözleri parlamış…Yanında ki adamlarına, hemen demiş bir kazan su ısıtın, en güzel odayı hazır edin. Ağır misafirimiz var.

Pejmürde adam, ne o hancı demiş, altını gördün tavrın, yaklaşımın değişti. Hadi öyle olsun bakalım. Girelim bakalım şu handan içeri…

Aradan birkaç gün daha geçmiş. Pejmürde adam, hali vakti yerinde olanların oturduğu bir mahallede bir evin kapısı çalmış. Kapıyı açan adam, içeriye seslenmiş, beyim demiş kapıya dilenci gelmiş, ne yapayım kovayım mı? Ev sahibi, gecenin bu saatinde ne dilencisi demiş, dur geliyorum. Adam elinde kandil, çıkmış kapının önüne, gece-gece derdin ne dilenci demiş. Gece ile gündüzü mü şaşırdın. Yoksa yolunu mu? Pejmürde adam, yok demiş, kız istemeye geldim. Bende ana yok-baba yok, kimim kimsem yok. Evim-barkımda yok, bir tas çorba yapacak kimsem de yok.

Adam el demiş akıllıya hasret benim kapıma da yolunu şaşıran, akıl yoksunu kim varsa çıkar gelir. Defol git demiş, elimden bir kaza çıkacak, ne kızı, ne kız istemesi. Senin gibi adama kız mı verilir. Benim kızımı istemeye hangi cüretle kapıma gelirsin?

Pejmürde adam, atmış elini heybesine bir avuç altın çıkarmış. Halimiz pejmürde olsa da, o kadar da

yok yoksun değiliz demiş. Adam gel bakalım içeri demiş, ne istediğini bir daha akıllı uslu anlat.

Aralarında ne olmuş, ne konuşmuşlar, kimse bilmiyormuş, ancak adam çağırmış kızını, kızım demiş seni bu adama verdim. Bakma dış görünüşüne, böyle giyinmeyi seviyor. Kız kapanmış odasına, üç gün ağlamış nedir bu benim başıma gelenler diye…

Yine aradan biraz zaman geçmiş. Pejmürde kılıklı adam, Bedesten Ağasının konağına varmış. Kapıdakiler akşama kadar dilencilerle uğraşırız dururuz demişler, sen de kimsin, ağamız senin gibi adamı neden kabul etsin? Pejmürde adam, adamlara birer altın vermiş. Şimdi kabul eder mi demiş. Adamlar tamam demişler, bir kolayına bakarız, az bir bekle…

Bedesten Ağası, gel bakalım demiş, seni bir anlayalım dinleyelim, bakalım derdin ne muradın ne?

Pejmürde adam, ağam demiş ben bir dükkân ararım. Dükkânın adını da Pejmürde koyacağım. Garipler, parası pulu az olanlar, gelsin oradan alışveriş yapsın diye düşünürüm. Ağa, tamam da demiş, dükkân bedava olmaz, bu şehirde dükkân bulmak öyle kolay değil.

Pejmürde adam, elini daldırmış heybesine, bir avuç altın çıkarıp uzatmış Bedesten Ağasına, nasıl ağam demiş, bu benim dükkânın kapısını açar mı?

Ağa, bana böyle gel demiş. Açmaz olur mu hiç? Sana şöyle Bedestenin en işlek sokağından bir dükkân bulalım. Evin yoksa bir ev satın alalım. Olur gidersin. Artık sana Pejmürde Ağa filanda deriz. Bak biz adamın zengin olanını pek severiz. Hele böyle senin gibi olanı başımızın tacı olur.

Pejmürde adam bir aşhaneye uğramış. Aşçı bak bakayım gözümün içine demiş, benim aç doyurma gibi bir halim var mı? Senin gibilere aşta yok, ekmekte…Pejmürde adam, dur aşçı baba demiş, hemen celallenme! Al şu altını, karnım fena aç! Aşçı vay beyim demiş, hemen şu arka masalardan birine geç otur. Senin masayı ağzına layık bir şekilde donatayım.

Pejmürde kılıklı adam, Bedesten de dükkân açmış, iyi sayılabilecek bir eve yerleşmiş, bu arada evlenmişte…

Karısı neden demiş pejmürde elbiseler giyiyorsun. Kapılardan kovulmak hoşuna mı gidiyor. Bu şehirde neredeyse bütün kapılardan kovuldun, lakin anlayamadığım o kovulduğun bütün kapılar ardına kadar sana açıldı. Bunu ben dahil herkes merak ediyor, bana anlatamaz mısın?

Adam, bak hatun demiş, sizin şehrinizde uzunca bir süredir yaşadım. Gördüm ki, bu şehrin bütün kapıları tek bir şey açıyor!

Karısı iyilik demiş, tatlı dil, güler yüz demiş. Sen oldukça güzel konuşan birisin. İkna kabiliyetin yüksek, babam gibi katırdan daha fazla inatçı bir adam dahi ikna olduğuna göre, var bu işin bir hikmeti…Hele demiş Bedesten Ağasını nasıl ikna ettin şehir yeminle şaştı kaldı. Bize uzaktan akraba da olur. Nuh der Peygamber demez. Nasıl yumuşadı, nasıl razı oldu, senin Bedestende dükkân açmana, hem de Bedestenin en iyi, en işlek yerinde.

Pejmürde adam, içeriden heybesini getirmiş. Bu işin sırrı heybede demiş. Elimi heybeme her daldırdığımda, bana bu şehirde bütün kapılar açıldı.

Karısı ne var o eski ve kirli heybede demiş. Onu gören senin yanına yaklaşmamıştır. Adam yaklaşmaz olurlar mı demiş, bayıldılar. Boynuma sarıldılar. Ne istediysem oldu.

Karısı ne var o heybenin içinde demiş, daldırmış elini heybenin içine…Heybenin alt kısmı altın doluymuş. Kadın demek ki demiş senin sırrın bu…

Pejmürde adam, bu şehirde demiş altının açamayacağı kapı yok. Altının kıramayacağı inat, alamayacağı dükkân, satın alamayacağı dostluk ve itibar da yok. Hele hele bu şehirde.

Karısı ben demiş bu kadar olduğunu bilmiyordum. İyi de senin maksadın ne, neden geldin bizim şehrimize, öteden beri bu şehir altını sever amma, senin niyetini anlayamadım.

Pejmürde adam, ben demiş bu şehri çok küçük yaşlardan beri tanırım. Seni de. Hiçbir şey tesadüf değil. Seninle aynı mahallede büyüdük. Babam çok zengindi, altına-akçeye tenezzül etmezdi. Herkese kapısı ve sofrası açıktı. Başta baban olmak üzere birçok insan babama olmadık iftiralar attılar. Bu şehir babama sahip çıkmadı. Kapısına gelenler, kapılarını kapattılar. Bu şehirden vefa görmedi. Biz bu şehirden ayrılırken. Arkamızdan bir tek sen ağlamıştın. Hatırlandın mı? Kadın evet demiş. Demek sen o çocuksun. Adam, biz demiş çok uzak bir diyara gittik. Sonra gezmediğimiz diyar neredeyse kalmadı. Mevla, babama adeta yürü ya kulum dedi. Çok zengin oldu babam. Anam ve babam ölünce de, pejmürde bir kılıkla bu şehre geri geldim. Muradım seni bulup seninle evlenmekti. Sonrada altının bu şehirde neler yapabileceğini görmekti. İşte benim hikayem bu…

Karısı bundan sonra ne yapacaksın demiş? Adamda niyetim hepsinin ipliğini pazara çıkarmak olacak demiş. Bizi mahalleden sürükleyerek atan babanın, babamın yanında yalvar yakan çalışırken, babamı hançerleyen Bedesten Ağasının, hanında bizi bir gün dahi misafir etmeyen, dayım olacak olan Hancının, hele o anacığıma bir kuru ekmeği çok gören aşçının çekeceği var. Lakin sırdaşım sensin. Bu şehirde tek sevdiğim, tek güvendiğim de…

Sonra neler mi olmuş?

Şehir şehire, Pejmürde adam pejmürde adama, kadın kadına, hancı hancıya, aşçı aşçıya, kervan kervana, kız babası, kız babasına, Bedesten Ağası, Bedesten Ağasına benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR