Sevgilimden ayrılmak istiyorum ama ayrılamıyorum ne yapmalıyım?

Sevgilimden ayrılmak istiyorum ama ayrılamıyorum ne yapmalıyım?
Sevgilimden ayrılmak istiyorum ama ayrılamıyorum ne yapmalıyım?

İnsanlar, psikolojik ve fizyolojik sağlığı için ötekine ihtiyacı vardır. Biyolojik gerçeğimiz temelde sosyal bir tür olduğumuzu, benzerlerimizi tanımak ve onlarla ilişki kurmak olduğunu göstermedir. Erişkinlikte kurulan iyi bir romantik ilişki, bireylerin hem psikolojisine hem de biyolojilerine iyi gelmektedir diyen Ankara psikolog merkezi sahibi Uzman Klinik Psikolog Deniz Eryılmaz özellikle romantik bir ilişkiden çıkarken de elde edilen deneyim en üzücü deneyimlerden biri olduğunu söylemektedir. Romantik bir ilişkinin sona ermesi, bir yetişkin için en üzücü deneyimlerden biridir. Çoğu birey, yaşamlarında en az bir acı verici sevgilisinden ayrılık yaşamıştır.

Ankara’da Tıbbi Psikoloji Uygulama Merkezinde görev yapan Uzman Klinik Psikolog Deniz Eryılmaz, romantik ilişkilerin bitimi bazılarımız için çok sancılı geçebilmektedir. İlişkinin zihinde bitiş süresinin nasıl işlendiğini ve biten ilişki sonrası uyum sürecinin nasıl olacağını belirleyen birçok faktör olduğunu söyledi. Hatta bazı bireylerde ilişkinin bitimini kabul edememe, onsuz yapamayacağını düşünme ve sık sık ona ulaşma çabaları, sosyal medyadan sürekli onun hakkında bilgi alma ihtiyacı, depresyon, panik ataklar yaşama gibi neredeyse bireylerin acı çektiği de olmaktadır.

Sevgilinden ayrılamama ve biten ilişki sonrası uyumu bozan olası nedenler nelerdir?

  1. İlişkinin sonlanma nedeni
    Bir ilişkiyi bitirmenin nedenleri arasında birçok şey düşünülebilir. Bunlardan biri olan ilişkiye başka ilişkinin dahil olması yani aldatılma nedeniyle biten romantik ilişkiler sonrası uyum sağlanması diğer nedenlere göre en zor olanlardır.

  2. İlişkiyi kimin bitirdiği önemlidir
    Yaşanan ilişkiyi hangi partnerin sonlandırdığı da ayrılığa nasıl uyum sağladığını etkileyebilir. Ayrılığı başlatan partner diğerine göre daha kolay bir uyum sağlayacaktır.
  3. Ayrılık kararını birlikte almak
    Yapılan çalışmalarda, ayrılık kararını birlikte alıyor olmak, sosyal desteğinin olması, ilişki bitimi sonrası hemen başka ilişkide olmama uyumu kolaylaştırmaktır. Dolayısı ile, sosyal desteğinin az olması ve ayrılık kararının nedenini anlamlandıramama ya da haksızlık olarak algılamak ve diğer partnerin ayrılık sonrası bir ilişkisinin olduğunu bilmek bu süreci zorlaştırmaktadır.

  4. Cinsiyet farkındalık
    Cinsel farkındalık bir etken olabilir. Reddedilen kadınların, erkek reddedilenlere kıyasla, eski partnerlerinin duygusal yatırımını kaybetmeyle bağlantılı olarak daha çok zorlandığı bildirilmiştir. Yani, kadın mağdurlar, erkek mağdurlardan ayrılığa dair daha fazla korku yaşamaktadır. Erkeklerin, ayrılık sonrası şiddet ya da eski partnerinin istemediği davranışları yapma olasılıkları kadınlara göre daha fazladır.

  5. Reddedilme Depresyonu
    Reddedilenlerin, reddedenlerden daha fazla depresyon yaşadıklarını ve reddedilenler, reddedenlere göre ayrılık hakkında daha fazla ruminasyon bildirecektir.
  6. Bağlanma stili
    Bebeklik döneminde anne ile kurulan ilişki ile şekillenen öteki ile güvenli bağlanma yetişkinlikte de karşı cins ilişkisinde alınan pozisyonu belirlemektedir. Bağlanmanın güvenli olmaması örneğin kaygılı bağlanma stili olan bireylerde bu süreçte zorlanmalar olabilir. Bu nedenle bağlanma yaralanması açısından da bu süreç değerlendirilmelidir.

  7. Yetişkin Ayrılık Anksiyetesi
    Ayrılma kaygısı ilk olarak çocuklarda bağlandığı kişiden ayrılamama ve gelişim dönemine uygun olmayacak biçimde aşırı korku ve kaygı olarak tanımlanabilmektedir. Yapılan çalışmalarla YAA bozukluğunun bazı vakalarda çocukluktan geldiği bazı vakalarda da erişkinlikte ortaya çıkma nedeni ile arı bir hastalık olarak kabul görmüştür. 2013 yılında yayınlanan DSM-5 ile; bütün yaş dönemlerini kapsayan, bireylerin hayatı boyunca tanı alabileceği bir bozukluk haline gelmiştir (APA 2013) yetişkinlikte görülen bağlandığı kişiden ayrılma sonrası yoğun anksiyete ve bir dizi belirti ile seyreden bu hastalığın mutlaka olup olmadığı göden geçirilmelidir.

DSM 5’e göre Ayrılma Kaygısı Tanı Ölçütleri Nelerdir

  1. A. Aşağıdakilerden en az üçünün olması ile belirli, kişinin bağlandığı insanlardan ayrılmasıyla ilgili, gelişimsel olarak uygun olmayan ve aşırı düzeyde bir kaygı ya da korku duyması:
  2. Evden ya da bağlandığı başlıca kişilerden ayrıldığında ya da böyle bir ayrılık beklendiğinde yineleyici ve aşırı biçimde tasalanma
  3. Bağlandığı başlıca kişileri yitireceğine ya da onların başına bir iş geleceğine ilişkin sürekli ve aşırı bir kaygı duyma
  4. Kötü bir olayın, bağlandığı başlıca kişiden ayrılmasına yol açacağına ilişkin sürekli ve aşırı bir kaygı duyma
  5. Ayrılma korkusundan ötürü, sürekli olarak, okula ya da başka bir yere gitmek istememe ya da gitmeyi reddetme
  6. Tek başına kalma, evde bağlandığı kişiler olmaksızın kalma ya da kendi için önemli yetişkin insanlar olmadan diğer ortamlarda bulunma konusunda isteksizlik gösterme ya da bu konuda sürekli ve aşırı bir korku duyma
  7. Bağlandığı kişilerin yakınında olmadan ya da evin dışında uyuma konusunda sürekli bir isteksizlik gösterme ya da uyumayı reddetme
  8. Ayrılma konusunda sürekli kâbuslar görme
  9. Bağlandığı başlıca kişilerden ayrıldığında ya da böyle bir ayrılık beklendiğinde yineleyici bir biçimde fiziksel belirti yakınmaları getirme (baş ağrıları, karın ağrıları, bulantı ya da kusma gibi)
  10. B. Bu korku, kaygı ya da kaçınma süreklilik gösterir, çocuklarda ve ergenlerde en az dört hafta, erişkinlerde altı ay ya da daha fazla sürer.
  11. C. Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da sosyal, okulla ya da işle ilgili alanlarda ya da diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
  12. D. Bu bozukluk, otizm kapsamında değişikliğe aşırı derecede direnç göstermekten ötürü evden ayrılmaya karşı koyma, psikozla giden bozukluklarda ayrılmaya ilişkin sanrılar ya da varsanılar, agorafobide güvenilir biri olmadan dışarı çıkmayı reddetme, yaygın kaygı bozukluğunda önem verdiği diğer kişilerin başına bir hastalık gibi kötü bir olay gelecek olmasından ötürü kaygı duyma ve hastalık kaygısı bozukluğunda bir hastalığının olduğuna ilişkin kaygılanma gibi başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz (Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, DSM-5, 2014).

Karşı cins ilişkilerinde Stockholm sendromu benzeri travma değerlendirilmesi de gerekir.

Herkes tarafından bilinen Stockholm sendromu nedir?

İlk kez psikiyatr Bejerot tarafından tanımlanan sendrom, ismini İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. 1973 yılında banka soyguncusu tarafından 6 gün boyunca rehin tutulan rehinelerde beklenmeyen davranış şekilleri ortaya çıkmıştı. Rehineler polisin bankayı basacağını fark edip soyguncuları uyarmışlar ve mahkemede soyguncular aleyhine ifade vermek istememişlerdir. Hatta savunma ücreti için para toplamışlardır. Yine banka görevlisi bir kadın, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler, sonunda da onunla evlenir. Karşı cins ilişkilerinde Stockholm sendromu ise psikolojik şiddette maruz kalan kurbanın partnerine aşırı bağlanması onsuz yapamayacağını hissetmesidir. Bir taraf, sürekli karşı tarafı travmatize eder. Travmaya maruz kalan karşı taraf ise giderek o ilişki içinde hapis edilir.

  • Bana bunları yapıyor ama yine de onsuz yapamıyorum onsuz nefes alamıyorum
  • Tamam bana kötü davranıyor ama beni sevdiğini hissediyorum. Benimde hatalarım var, onun dediklerini yaparsam sorun olmuyor, şeytan tüyü var onda, aşık oldum ne yapabilirim, sadece bana değil herkese öyle, kötü niyetli değil, ben eskiden böyle değildim onunla birlikte olmaya başlayınca böyle oldum, kendimi tanıyamıyorum, bir gün iyi bir gün kötü, bir gün seni seviyorum diğer gün sevmiyorum şeklinde olan hapis olunuşlar ile ortaya çıkabilir.

Peki neden?

Şiddet uygulayanın ilk hedefi kurban üzerinde denetim kurarak onu hareketsiz hale getirmektir. Bu nedenle sürekli ‘haksızsın yanlış yapıyorsun, sen bilemesin diyerek karşı tarafta yetersizlik duygularını yaratarak onu köleleştirir. Yâda sürekli hayatında kurallarla çevresini sararak yalnızlaştırabilir. Dış dünyadan tamamen soyutlanan kurban, ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder. Aynı zamanda kurbanı pasifleştirdikten sonra suçlarını haklı göstermenin psikolojik ihtiyacı içindedir ve bunun için kurbanın onayına ihtiyaç duyar. Saldırganın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözünde büyür, zamanla kurban kendisini saldırganın yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar. Giderek içinde bulunulan tehlike görülmemeye başlanır. Travmaya maruz kalan kişi saldırganla travmatik bağlanma geliştirerek giderek ondan ayrılamaz olduğunu düşünmeye başlar ve gittikçe ayrılmakta zorlaşır.

Aşk ve onsuz yapamıyorum cümlelerin altında bazen travmatik süreçler yatıyor olabilir. Aşk başka, ilişki başka yaşadığınız durum başka olabilir.

Bir ilişkinin bitiminin bilgisi beyinde nasıl işlendiği de bu süreci etkilemektedir. Aslında bu bitiş ve artık olmayışlar bir yasın başlangıcıdır. Daha öncesinde kişinin tamamlamadığı yas süreçlerinin olması, bazı kişilik özellikleri gibi faktörlerde bu süreci etkilemektedir.

Uzman Klinik Psikolog Deniz Eryılmaz

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.