Sin-Kaflı Halimiz
Adam, baba olmuş, baba olma sevincini sosyal medyadan tüm sevenlerine duyurmuş. İlgili kişinin paylaşımlarını takip edenlere ne düşer? “Allah, analı babalı büyütsün… Allah uzun ömürler versin… Sizi tebrik ediyorum… Hayırlı olsun…” gibi sözler söylenir, yazılır ve çizilir.
Baba olmasından dolayı tebrik ettiğimiz bu kişiyi sevmiyor, hatta ondan ve zihniyetinden nefret ediyor olabiliriz. Hatta bu kişi, bulunduğu koltuğa bir başkasının referansıyla gelmiş, oturduğu koltuğun hakkını tam veremiyor da olabilir. Kendisiyle rakip de olabiliriz.
Olması gereken de budur. Çünkü kişinin sevinç anına ortak oluyoruz.
Diyelim ki tebrik etmeye egomuz ve kibrimiz müsaade etmiyor ya da babalığını önemsemiyoruz. Bu durumda yapılması gereken, bu kişinin paylaşımını görmezlikten gelmektir. Bu da anlaşılabilir. Çünkü tebrik etmek kadar bu da bir yoldur.
Ama görmezlikten gelmek bazılarımıza ters geliyor. Adamın sevincini boğazına tıkamak için sokak jargonunda, zamanında öğrendiğimiz ne kadar küfür ve hakaret varsa bir bir sıralıyoruz.
Açıyoruz ağzımızı, yumuyoruz gözümüzü. İnsan onurunu ayaklar altına alacak ne kadar galiz küfürler varsa dışımıza vuruyoruz. Ne anası kalıyor ne avratı ne de çocuğu. Tüm bunları dilimizle söylemekle de kalmıyoruz. Aynı gün görmedik küfürlerimizi paylaşımın, altına yazıya döküp sıralıyoruz. Çünkü sevmiyoruz, nefret ediyoruz kendisinden ve zihniyetinden. Yazdığımız ve söylediğimiz her küfür ve hakareti o kişinin hak ettiğine kendimizi de inandırmışız.
Aslında bu yaptığımız çapımızı gösteriyor.
Bilinçaltında gizlediklerimizin bir dışa vurumudur.
Nasıl biri olduğumuzu ele veren bir ruh halidir.
Kendini bilmez bir kişinin Sin-Kaflı konuşup yazmasını sanmayın ki tüm topluma mal ediyorum. Toplum olarak biz böyleyiz de demiyorum. Çünkü hakaret bir kişinin hezeyanından ibarettir. Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim. “Ben asla Sin-Kaflı konuşmam” diyen nicelerimiz, sinirlenip gerildiğinde, içinde biriktirdiği ne varsa hakaret adına boşaltır. Bugün bu, yarın bir başkası. Maalesef toplum olarak biz böyleyiz. Sanki konuşmamıza küfürle başlayıp küfürle bitirmek bizim genlerimize işlemiş gibi. Hiç küfür etmiyorsak bile kelime ve kavramlarımızın çoğuna küfür anlamı yüklemişiz. Çoğunda cinsellik kokar. Her bir kelime ve söz cinsellik çağrıştırır bize/bizde. Böyle bir kastımız olmasa bile dervişin fikri ne ise zikri de o misali, her sözümüz bir yere çekmeye müsait olabiliyor.
Neredeyse hayat felsefemiz olmuş bu küfürlü halimiz. Türkçemizden mi, sığ kelime hazinemizden mi, yetişme ve yetiştirilme tarzımızdan mı yoksa çok sinirli bir toplum olduğumuzdan mıdır? Niçin böyleyiz deyip bu hali pürmelalimizle yüzleşmemiz gerek. Ayıptır, günahtır, biz iyi aile terbiyesi aldık, bu tür kelimeleri ailemiz ağzına almaz deyip kendimizi temize çıkarmayalım. Kimseyi de ayıplamaya gelmez. Çünkü durumumuz savunulmayacak şekilde ayan beyan ortada. Ben küfretmiyorsam, çocuğum küfrediyor. Benim ailem hakaret etmiyorsa sağımızdan, solumuzdan küfürler kulağımıza kadar geliyor. Her küfür, zihnin bir yerine yerleşiyor. Bilinçaltımıza işlemiş bu küfürlerin tümünü boşaltmak için bir sinir yeter de artar bize. Küfrü hiç ağzına almayanları tenzih ederim.
Küfür ve hakaretle yüzleşmemiz için sanırım toplumsal duyarlılığımızı geliştirerek bu işe başlayabiliriz. Yaşanan bu nahoş olayın en sevindirici yanı, birbirine ezeli siyasi rakip olanlardan küfür ve hakareti kınayan açıklamaların gelmesidir. İnşallah bu da küfürle yüzleşmemizin bir başlangıcı olur.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Maalesef toplumun önemli bir yüzdesi bu ahlaksızlık batağında... En önemli siyasetçiler bile iftira ve hakareti bile isteye kullanıyorlar... Geçenlerde Bayan Demirtaşa hakaret eden serbest bırakıldı... Bayan Albayraka hakaret eden tutuklandı... Bu konuda AKP ve muhalif ayrımı yapılmamalı.... Ve hatta siyasetçiler de bu konuda dokunulmaz olmamalı... Kılıçdaroğluna hakaret saldırı cezasız kaldı... Reise en ufak dokundurma aylarcatutukluluk sonucu doğruruyor... İnsan olan kim olursa olsun hakaret ve küfür etmez... Devlet olam devlet de hiç ayırım yapmadan herkese aynı cezayı veya affı uygun görür... Bu yazının eksik yanı sadece tek olayı irdelemesi örnekler vermemesidir...
Yanıtla (0) (0)Değerlendirmen için teşekkür ediyorum Yanar Bey ve değerlendirmenize aynen katılıyorum. Hakaret ve küfür ister Bakana ister bakan eşine, ister muhalefet liderine veya normal bir vatandaşa yapılsın, asla tasvip edilecek ve savunulacak bir tarafı yoktur. Hakaret hakarettir çünkü. Kime, kim yaparsa yapsın gerekirse bu kişi önemli veya önemsiz bir makamda olsun yapılan saldırı, edilen hakaret ve küfür aynı değerdedir. Çünkü düşmanımız bile olsa insan onurunu korumak ve gözetmek birinci önceliğimiz olmalıdır. Birini görüp diğerini görmemek gibi çifte standart asla kabul edilemez. Birini tutuklayıp diğerini serbest bırakmak kamu vicdanını rahatlatmadığı gibi kör topal yürüyen adalet anlayışımızı da zedeler. En hafif hakaret bile olsa asla karşılıksız kalmamalı, yapanın yanına kar kalmamalı. Hakaret edenin bizden olanı savunulurken ve destek verilirken diğeri için sessiz kalmak insanlığımıza sığmaz. Maalesef verdiğiniz örneklerde olduğu gibi çifte standardımız devam ediyor. Yalnız şunu söyleyeyim öldürme ve yaralamanın dışında ister tutuklansın veya ifadesi alınıp serbest bırakılsın. Sonunda “Adli Kontrol Şartı” ile ceza almadan salınıyor hepsi. Tutuklamak sadece gazı almak, tepkiyi dindirmek ve ortalığı yatıştırmak için yapılıyor. Burada adli kontrol şartını masaya yatırmak gerekiyor. Burada şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bakana yapılan hakarete tepki gösteren siyasilerin çoğu da ilgili kişi/kişileri eleştirirken hakaretten geri kalmadıklarını gördüm. Demek ki hakaret bizim sicilimize inmiş. Halbuki hakaret sahibinin seviyesine inmemek gerekiyor.
Yanıtla (0) (0)İsim, yer ve şahıs belirtmeden verdiğim örnek güncel olduğu için ele aldım. Bu demek değildir ki önceki hakaret ve hakarete maruz kalanları tasvip ediyorum. Farkında iseniz güncel bu olaydan küfürle yatıp kalkan sicilimize işaret etmeye çalıştım. Bunun için toplumsal duyarlılığa ihtiyacımız olduğunu işlemeye çalıştım. Sade Bakana yapılan hakareti önemsediğim, diğerlerini es geçtiğim anlaşılmasın. Ne Demirtaş’ın eşine ne Emine Erdoğan’a ne de Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı asla tasvip etmiyorum.