Abdurrahman Hakan Pakiş
Seyda Molla İbrahim el-Kelhokî - İlimde Derin, İrâdede Sarsılmaz (1933-2006)
Şark medreselerinin irfan dolu çınarları, asırlardır ilim ve takva yolunu omuzlarında taşıyan gönül erleridir. Çetin şartlara rağmen ömürlerini Kur’an ve sünnete hizmete vakfeden bu müderrisler, hem yaşadıkları bölgelerin kanaat önderleri olmuş, hem de toplumun itikadî ve ahlâkî bütünlüğünü koruyan gönül mimarları olarak vazife görmüşlerdir.
Yakın dönemimizin bu büyük öncülerinden biri de, ömrünü tedrise, talebe yetiştirmeye ve İslam’ın ihyasına adamış olan Seyda Molla İbrahim el-Kelhokî (Toprak)’tır.
Elli beş yıla yaklaşan kesintisiz tedris hayatı, yetiştirdiği yüzlerce âlim, icazetli talebeleri, tasavvufî olgunluğu ve tavizsiz şahsiyetiyle Seyda, son asrın en etkili medrese âlimlerinden biri olmuş; ilmi, ahlakı ve duruşuyla kendisinden sonra gelecek nesillere derin bir iz bırakmıştır.
Onun hayatına bakıldığında geride binlerce talebe, yüzlerce icazetli âlim, onlarca medrese ve ömrünün son anına kadar süren bir ilim aşkı görülür. Çoğu zaman hastalığını, yaşını, yorgunluğunu unutmuş, “Benim ilacım ders vermektir” diyerek kitapların ve talebelerin arasında yaşamıştır.
Doğumu, Soyu ve Ailesi
Seyda Molla İbrahim, 1933 yılında Batman’ın Hasankeyf ilçesinde dünyaya geldi. Babası, bölgenin meşhur fakihlerinden Molla Muhammed Eskifî, annesi ise fıkıh bilgisiyle tanınan Havle Hanım’dı. Daha çocuk yaşta, annesiyle beraber fıkıh metinleri okuyan Seyda, annesinin sağlam ilmî altyapısından nasibini almış ve henüz 6–7 yaşlarında Şafiî fıkhının temel kitaplarından Ğâyetü’l-İhtisârı okumuştur.
Neseben Ömerî olup, Hz. Abdullah b. Ömer’in [radıyallahu anhümâ] soyundan geldiği rivayet edilir. Hacı Raheli ailesinden Hacı Ali’nin kızı Hacı Emine ile evlenmiş; biri erkek, yedisi kız olmak üzere sekiz evladı olmuştur.

Tahsil Yılları ve Hocaları
İlk hocası annesi, ikinci hocası ise amcası Molla Ömer Eskifî’dir. Daha sonra bölgenin üretken âlimlerinden Şeyh Fahreddin Arnasî’den ders aldı. Siirt Kayabağlar’da Şeyh Cüneyd Zokeydî, ardından kısa süreliğine Molla Osman Bileyderî, son olarak ise ilmî derinliğiyle ünlü Seyda Molla Şerif Fersafî onun ilmî gelişiminde önemli rol oynadı. 1951’de henüz 18–19 yaşlarındayken Fersafî’den icazet aldı. Sıkça, “Keşke onu daha önce tanısaydım” diyerek hocasına olan hayranlığını dile getirirdi.
Tedrisat Serüveni
Seyda’nın ilim yolculuğu birçok köy ve şehirde devam etmiş, nereye gitse orayı ilmin merkezi hâline getirmiştir:
* Madar Köyü: İlk müderrislik yılları.
* Kelhok Köyü: Sekiz yıl kaldığı bu köy ona “Kelhokî” nisbesini kazandırdı. Münazaralardaki cesareti ve doğruluktan ödün vermemesi bölgede ün saldı.
* Hüseynîk (Kesikağaç): Her yıl icazet verdiği en verimli dönemlerinden biri.
* Mîreliyan, Fêra, Mara, Fetlê: Her biri onun ilmî bereketini taşıyan köyler.
* Menzil (1995–2006): Bir rüya ile başlayan yolculuk…
Menzil’e Gelişinin Hikâyesi
Rüyasında Gavs-ı Kasrevî olarak bilinen şeyh Seyyid Abdulhakim Bilvanisî’yi [kuddise sırruhû] görür. Yanında iki çocuk vardır ve Seyda’ya: “Bunlar sana emanet, derslerini ver!” der. Seyda ise “Emriniz başım gözüm üstüne” diye karşılık verir.
Bir müddet sonra rüyadaki çocuklardan biri olan (Şeyh) Seyyid Muhammed Fettah, Seyda’yı Menzil’e davet etmek üzere gelir. Bu işaret üzerine Menzil’e gider ve ömrünün son on bir yılını burada geçirir.
5 Aralık 2006’da Menzil’de vefat eder. Cenazesini Şeyh Seyyid Abdulbaki Elhüseyni kıldırır ve Seyda’nın kabrinin başında: “Çok salih biriydi. Bu civarda böyle bir âlim görmedik.” sözleriyle onu yâd eder.
Şahsiyeti ve Karakteri
* Seyda’nın kişiliğinin merkezinde özgürlük vardı. Bölge halkı arasında meşhur olan Kürtçe sözü şöyledir: “Hefsarê xwe nadim destê kesekî (Yularımı kimsenin eline vermem)”.
Bu söz, onun: ilminde bağımsız, kararlarında hür, doğruda tavizsiz, dünya menfaatlerinden uzak, kimseye yaranma derdi olmayan karakterinin en açık özetidir.
* Cömertlik, dakiklik ve çalışma ahlâkı: Onun için tatil diye bir kavram yoktu. Talebelerin bir an bile başıboş kalmasına tahammül etmezdi. Prof. Dr. Halil Çiçek Hoca’nın şu hatırası meşhurdur: “Bir gün bizi boş otururken gördü ve dedi ki: ‘Bugün Hristiyanların tatil günü müdür ki boş duruyorsunuz?’”
* Hafızası ve zekâsı: Kitapların içindeki fıkhî meselelerin sayfa-satır yerini ezbere bilirdi. Aylar geçse bir talebenin en son nerede kaldığını unutmazdı. Feraiz hesaplarında olağanüstü bir hız ve zekâ sergilerdi. Yaşlılığında bile en ince Arapça haşiyeleri okuyabilirdi.
* Temizlik ve düzen: Temizliğe takıntı derecesinde dikkat eder; yerdeki en küçük çöp bile gözüne çarparsa kaldırmadan geçmezdi.
Tasavvufî Yönü
Seyda, tasavvufu ilme engel değil, ilmin derinliği olarak görürdü. Bu yönüyle hem medrese hem tekke terbiyesini birlikte taşımıştır. 1960’lı yıllarda Norşin’in ileri gelenlerinden Şeyh Maşuk’a [kuddise sırruhû] intisap etti. Şeyhi vefat edince bir süre kimseye bağlanmadı; ardından Şeyh Muhammed Şerif Arabkendî’ye [kuddise sırruhû] muhabbet duyup ona intisap etti. Menzil’e gelmeden önce Şeyh Seyyid Muhammed Raşid [kuddise sırruhû] ile irtibatı olduğu rivayet edilir. 1996 yılında Şeyh Seyyid Abdulbaki’den [kuddise sırruhû] halifelik aldı.
Şeriat–tarikat dengesini kusursuz biçimde gözeten Seyda, bu iki alanı birbiriyle çatışan değil, birbirini tamamlayan iki büyük hizmet sahası olarak görürdü.
Eğitim Metodu ve Talim–Terbiye Anlayışı
Seyda, bir âlim olarak hayatını talebe yetiştirmeye adamıştı. Onun gözünde gerçek ilim, kitaplarla birlikte yaşayan, mütalaa ile sindirilen, takvâ ile birleşen bir emekti.
1. Mütalaa zorunluluğu: Onun yanında okuyan herkes bilir: Mütalaa yapmadan derse oturmak imkânsızdı. Hazırlık yapmayan talebe ya dersten kaldırılır ya da çok az ders verilirdi.
2. Tekrar ve müzakere: Ders bittikten sonra talebelerin kendi aralarında metni defalarca tekrar etmelerini isterdi. Dersin özü ancak tekrar ile yerleşirdi.
3. İlmi disiplin: Derse asla geç kalmazdı; talebeden de aynı dakikliği beklerdi. Köyde, evde, misafirlikte fark etmez; ders vakti geldiyse her şeyi rafa kaldırırdı…
4. Talebenin hedefi: Onun ideal talebesi; ya müderris olacak, ya ilmiyle amil bir din adamı olarak topluma ışık tutacaktı. “Topluma önderlik edecek kişi önce kendini düzeltmeli” der ve talebeye hem ilmi hem ahlakı birlikte verirdi.
5. Takvâ ile eğitim: Talebesine sadece ilmi öğretmezdi; takvâyı, doğruluğu, sabrı, adaleti yaşayarak gösterirdi. Hayatı baştan sona bir “uygulamalı eğitim”di.
Eserleri
Seyda’nın telif kabiliyeti yüksek olmasına rağmen çok az eser yazmıştır. Talebeleri bunun sebebini sorunca şu cevabı vermiştir:
“Bizden önceki âlimler söylenmesi gerekeni söyledi. Bize düşen, onların sözlerini açıklamak ve meseleleri onların delilleri ışığında çözmektir.”
Mevcut eserleri şöyledir:
İrşâdu’l-Mü’minîn ve İkâzu’l-Ğâfilîn: Vaiz ve imamların da yararlanması için yazılmış muhtasar bir terğib–terhib ve âdâb eseridir.
Kitâbu’l-Ferâiz: Miras meselelerini kolaylaştırmak için hazırladığı kısa fakat değerli bir risaledir.
Kitâbu’l-Akâid: Temel Şafiî ilmihal bilgilerini içeren Kürtçe bir risale.
Payımıza Düşenler
Seyda Molla İbrahim’in hayatı, bugün hepimize ışık tutacak onlarca ders barındırır:
1. Hür irade ve dik duruş
“Yularımı kimsenin eline vermem” sözü, haksızlık karşısında eğilmemenin özlü bir ifadesidir. Hiçbir güç onu etkileyememiştir.
2. İlme adanmış bir ömür
Hastalığında bile “İlacım derstir” diyen bir insanın gayreti, bugünün ilim yolcusuna ibret olmalıdır.
3. Takvâ merkezli bir hayat
İlim ile amel birleşmediği sürece, gerçek manada ilim olunamayacağını yaşayarak göstermekten geri durmamıştır.
4. İlim disiplini ve çalışma ahlakı
Dakikliği, planlı oluşu, temizlik hassasiyeti, tekrar ve mütalaa ısrarı; ilmin nasıl bir ciddiyet istediğini gösterir.
5. Talebe yetiştirme sevdası
Onun en büyük mirası yetiştirdiği insanlardır.
6. Medrese–tekke dengesinin önemi
İlim ile tasavvufun bir arada yürüdüğü dengeli bir hayatın mümkün olduğunu gösteren canlı bir örnektir.
Nihayetinde…
Seyda Molla İbrahim Kelhokî, sadece bir müderris değildi; bir irade adamı, bir ilim sevdalısı, bir takvâ ehli, bir şahsiyet mimarı idi. Hayatını ilme ve talebeye adayarak, hem medrese geleneğini yaşattı hem de güçlü ahlakıyla herkesin gönlünde yer etti. Bugün onun hayatına bakan bir insan, açıkça şunu görür:
İlim, fedakârlık ve takvâ ile birleştiğinde bir insanın ömrü, binlerce insanın hayatına ışık olur.
Bugün, Seyda Molla İbrahim Kelhokî’nin vefatının on dokuzuncu yılı. Cenâb-ı Mevlâ’dan, onu rahmetinin enginliğine gark etmesini, makamını âlî eylemesini niyaz ederiz.
Allah Teâlâ, onun ilim ve hizmet yolundaki gayretini kabul buyursun; şefaatine ve bereketine bizleri de nâil eylesin. Âmin.
Abdurrahman Hakan PAKİŞ
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.