Erol Sunat

Erol Sunat

Ablanın Hikayesi!

Ablanın Hikayesi!

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde, yardım severleriyle, hamiyet severleriyle tanınan ve bilinen bir şehir varmış.

Bu şehrin merkezindeki hanelerden birinde, mesut ve bahtiyar bir hane varmış.  Hanede yaşayan karı-koca çok yardımsever, hoşgörü sahibi, herkesin derdine koşan, onların derdiyle dertlenen insanlarmış. Onları sevmeyen yokmuş diye bilinirmiş. Onlardan yardım görmeyen, sofralarına oturmayan kimse yoktu diye anlatılırmış.

Şehre salgın bir hastalık gelmiş. Bu fedakâr karı-koca bu salgında çocuklarını yalnız bırakarak bir daha dönmemek üzere ebedi aleme gitmişler.

Geriye en büyükleri 17,  en küçükleri üç yaşında beş kardeş kalmış. 17 yaşındaki abla, kardeşlerini toplamış başına. 

Kardeşlerim demiş, benim anlatacaklarımı can kulağı ile dinleyin. Size söz demiş, sizler büyüyünceye kadar hiç kimseyle evlenmeyeceğim. Sizin ananız olacağım. Üç yaş küçük erkek kardeşi, ablam demiş, müsaade edersen sana ben yardımcı olayım. Gidemediğin yere ben gideyim. Abla sarılmış kardeşine, tamam demiş dediğin gibi olsun. On yaşındaki kız, yedi yaşındaki erkek kardeş, en küçükleri de üç yaşında sevimli küçük bir kızmış.

Babalarından ne kaldıysa, bir kenara toplamış ve kimseler bilmesin diye de, evlerinin bahçesinde bir yere saklamışlar.

Birkaç gün sonra, amcalar, halalar, teyzeler dayılar çıkıp gelmişler. Çocukların babasından ve ana tarafından kalan ne varsa bölüşmeye kalkmışlar. Bütün bir şehir bu hali seyretmiş!

Akrabalar arasında miras yüzünden kendi aralarında öyle atışmalar ve kavgalar olmuş ki, konu Kadı Efendiye intikal etmiş. Çocukların ablası Kadı Efendi demiş, oturduğumuz evi rahmetli babam bana ve kardeşlerime bırakmış, buyurun vesikası burada. Ancak dükkanları, arazisi, evleri varmış onları bilmiyorum.

Abla ve kardeşleri oturdukları evde kalmışlar kalmasına amma, akrabaları baba ve analarından kalan ne varsa kendi aralarında pay etmişler. Gözleri ise çocukların oturdukları konaktaymış.

Bir hafta sonra, büyük amca, hanımıyla birlikte konağa gelmiş. Kıza, Allah’ın emri Peygamberin kavliyle demiş, seni oğluma istemeye geldim.

Kız, olmaz demiş, ben kardeşlerime söz verdim. Onları büyütmeden kimseyle evlenmem.

Halası ve küçük teyzesi de şansını denemiş, kız bu aç gözlü akrabaları kapıdan kovmuş. Kardeşleri ablalarına daha da sıkı sarılmışlar!

Vali Paşanın Muhafızlarının başı, anasını dünürcü olarak göndermiş, kız ben demiş oğlunuzu rahmetli babamın dükkanında görmüştüm. Bu olaylar olmasaydı, babam beni oğlunuza verecekti. Benimde rızam vardı. Ancak kardeşlerime bakmam lazım demiş. Sende oğlunda kusura bakmayın.

Aradan 15 sene geçmiş. Abla kardeşlerini evlendirmiş, iş güç sahibi yapmış, aç gözlü akrabalarıyla selam sabahı kesmiş,

Onun mücadelesi şehirde efsane gibi anlatılmaya başlamış. Bu arada o kadar çok dünürcü gelen olmuş ki…Kız, kardeşlerim bana yeter diyormuş. Ben ömrümü onlara adadım.

Amca oğlu bir gün konağa çıkmış gelmiş. Bak amca kızı demiş, seni bundan 15 yıl önce istetmiştim. Olmaz dedin. Benim hanımım vefat etti. Para pul önemli değil. Sana talibim demiş.

Kız olmaz demiş, yemin ettim akrabalarımdan hiç kimseyle evlenmeyeceğim.

Biz hem öksüz, hem yetim kaldık. Elimizde ne var, ne yok hepsini aldınız. O günlerde karşı çıkmadığınız gibi, işinize geldi. Ya demiş çıkıp gidersin yada Subaşını çağırırım. Amcama da söyle, benden ve kardeşlerimden haksız yere ne aldıysanız, onların hepsini geri alacağım.

Amca oğlu, gücün yetmez demiş. Kadın başınla bu işin hakkından nasıl geleceksin ki…Sen gel benimle evlen, bu konakta beraber yaşayalım.

Kız demiş ki, bütün hepinizin gözü bu konakta, Allah gözünüzü duyursun, doymazsa toprak doyursun inşallah!

Amca oğlu, oldukça düşünceli bir şekilde babasının yanına gitmiş açmış durumu. Babası, nihayetinde bir kadın demiş hiçbir şey yapamaz. O zaman öyle gerekiyordu, kendi aramızda pay ettik rahmetlilerin malını mülkünü, ben birazını verelim dedim amma, hiç kimse kabul etmedi. Sende fazla kafayı takma, sana evlenecek kız mı kalmadı demiş, varsın evlenmesin!

Bir süre sonra, abla kardeşlerini başına toplamış, erkekler hanımlarıyla, kızlar kocalarıyla gelmişler. Ne gelinler, ne damatlar ablanın sözünden çıkmazlarmış. Abla kardeşlerim demiş, gelinler ve damatlarda benim kardeşim. Ben hepinizin ablasıyım.

15 sene önce bizden alınan, çalınan, gasp edilen ne varsa almaya kararlıyım. Aldıktan sonra sizlerin arasında pay edeceğim. 

Büyük erkek kardeşi, sonuna kadar yanındayız ablam demiş, sen bize hem analık, hem babalık yaptın. En küçük kız, ablam demiş, ben üç yaşındaydım. Ben senin hakkını nasıl öderim. Üç-dört ay önce beni evlendirdin. Bu sıkıntıları kocama anlattım, iznin olursa bir şey söylemek istiyor.

Küçük damat, ablam demiş, ben Kadı Efendinin yanında çalışırım. Konuyu tahkik ettim. Durumu Kadı Efendiye açtım. Senin mağduriyetin neyse hallolacak inşallah.

Dava şehirde duyulunca, abla ve kardeşlerinin akrabaları her birini tehdit etmeye başlamışlar. Halasının kocası, o konağı demiş başlarına yıkarız. Davalarını geri çeksinler.

Şehir bu konuda ikiye bölünmüş. Bir kısmı aradan 15 sene geçmiş, olay müruru zamana uğramış, olan olmuş, biten bitmiş, bu mesele fazla büyümeden kapansın, versinler çocukların eline üç-beş akça kapatsınlar mevzuyu derken, bir kısım ahali de, ölüm hak miras helal, öksüz ve yetim hakkı yemenin iki dünyada da yeri yurdu yoktur, günahtır, ölüp gitmeden geri versinler çocukların haklarını diyorlarmış.

O günlerde şehre yeni bir Vali Paşa gelmiş. Konu dönmüş dolaşmış ona ulaştırılmış. İşin içine tehdit falanda girince, konu bazı eşraf tarafından Payitahta kadar, Sultana kadar da ulaştırılmış. Sultanda, konu tahkik edilsin diye Vali Paşaya haber göndermiş.

Çocukların ablalarını, Vali Paşa çağırmış. Kız Vali Paşanın huzuruna çıktığında ne görsün. 15 yıl önce evleneceği Muhafız Başı, Vali Paşa olmuş. Kız anlatmış, Vali Paşa dinlemiş. Sonrada bir şey sorayım demiş. Eğer baban ve anan o salgında vefat etmeseydi, seninle düğünümüz olacaktı. Doğru dersiniz demiş kız. Nasip kısmet, olmayınca olmuyor! Vali Paşa duydum ki demiş, kavlinde durmuşsun, kardeşlerini büyütmüş, her birini evlendirmişsin. Senin bu davranışının güzelliği Payitahtta dahi konuşuldu.  Bana gelince bende hiç evlenmedim. Eğer sende münasip görürsen, muradım seninle evlenmektir. Sonra tekrar konuşmuşlar, kısa bir süre sonra da evlenmişler ve bu evliliği de gizili tutmuşlar. 

Kız kardeşlerini toplamış, Kadı Efendiye gitmişler. Akrabalar, şehirde ne kadar serseri, ne kadar ayak takımı,  ne kadar kabadayı, ne kadar karanlık yüzlü insan varsa toplamışlar. Kabadayıların başına, o kardeşlerden hiçbiri sağ kalmayacak demişler. Gelinlerini ve damatlarını da öldürün.

Bu hazırlığı duyan eşraftan insanlar, eski baba dostları durumu Vali Paşaya intikal ettirmişler.

Serseriler bir gece şehrin ücra bir köşesinde toplanmışlar, ellerindeki adamları beşe bölmüşler. Gidecekleri adresleri birkaç gün önceden tespit ettiklerinden, bu gece bu iş kökünden hallolmalı diyerek yola çıkıyorlarmış ki, Muhafızlar hepsini kıskıvrak yakalamış. Karşı koyanlarında kellelerini almışlar.

Ertesi gün, azmettirici olarak amcalar, dayılar, enişteler Vali Paşanın huzuruna çıkarılmış. Büyük Amca biz demiş 15 yıldır bu malları geliştirdik, büyüttük, kendimize mal ettik, birkaç kuruş verebilirdik, amma ablaları olacak o kız bize savaş açtı. Onun bize gücü yetmez demiş, ateş olsa cürmü kadar yer yakar! Bizimde Payitahtta tanıdıklarımız var, ne sen, ne o yeğenim olacak kız bize hiçbir şey yapamaz!

Vali Paşa , artık demiş kadın başına değil, yalnız da değil! Büyük Amca, nasıl yalnız değil demiş, şehirde tek bir akrabası yanında değil, arkası filanda yok anlayacağınız.  Bundan sonra var demiş Vali Paşa, senin yeğenin benim karım. Amcanın benzi kireç gibi olmuş. Eli ayağı titremeye başlamış.

Vali Paşa, çağırmış Muhafızların başını, şu densizleri, kendini bilmezleri atın zindana demiş. Vali  Paşaya karşı gelmekten, isyana teşebbüsten, öksüz ve yetim hakkı yemekten ve gasp etmekten her biri ayrı ayrı yargılansın.

Şehir şehire, Abla ablaya, kardeşler kardeşlere, gelinler gelinlere, damatlar damatlara, Kadı Efendi Kadı Efendiye, Amca Amcaya, Vali Paşa Vali Paşaya, akraba akrabaya benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR