Aksi Beyin Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde aksi ve huysuz bir adam yaşarmış. O şehirdenmiş amma, kendine göre sırlı bir adammış. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz. Bedestendeki dükkanında rızkını kazanmaya çalışırmış. Kimi çok iyi kılıç kullandığını, kimi payitahtta Sultanın yanındayken bir şeylere küsüp, kırılıp çekip geldiğini anlatırmış. Şehrin Ağası, şehrin Beyini bilinmeyen bir mesele sonucu öldürmüş, oturmuş Beylik postuna. Ahali ne hikmettir bilinmez ölenin değil, öldürenin ardında durmuş.
O olaydan sonra, başladı bunun aksiliği ve huysuzluğu derlermiş. Bu adam öyle aksiymiş ki ne kendi sülalesi ne de hanımının sülalesi onu zerre kadar sevmezmiş. Kim ne derse aksini yapması, birdenbire en olmayacak şeylere kızması, bir bardak suda fırtınalar kopartması, her şeyi kırıp dökmesi, güçlü kuvvetli olduğu için ona kimsenin karşı koyamaması herkesin dilindeymiş. Aksi adam şehrin meydanında biriyle havadan sudan bir sebepten tartışmış, adama öyle bir vurmuş ki, öldü sanmışlar, aksiyi alıp Beyin huzuruna çıkarmışlar. Bey, senin aksiliğin bana sökmez, yetti senin yaptıkların deyince, senin yaptıklarında bu şehre yetti deyip, bir yumrukta öldürmüş Beyi.
Oturmuş Beyin postuna. Kim engel olmaya kalktıysa, çekmiş kılıcını, Bey makamında ayakta kalan tek bir kişi kalmamış. Kalanlar, beyim demişler diz çökmüşler önünde. Aksi adam, kaldırın şunları gözümün önünden demiş. Bana hemen bir tellal bulun. Bey olduğumu, Beyliğe el koyduğumu, itiraz edenin, karşı çıkanın kellesini alacağımı da duyurun ahaliye. Bana demiş ahali ne diyordu bugüne kadar, aksi…Madem öyle aksi Bey diyeceksiniz. Yanıma gelen bir değil üç kere düşünsün.
Akrabasından açıkgöz geçinen biri, başlamış karşısında elini ovuşturmaya. Allah ömürler versin diye yılışmaya, yalakalık yapmaya, ne emrin varsa, emrine amadeyim demeye. Aksi Bey, kalkmış ayağa, o akrabasını öyle bir dövmüş ki, attırmış Bey konağının önüne. Ahali, akrabasına bunu yapan, bize neler yapmaz diye korkudan neredeyse Bey konağının önünden geçemiyormuş. Ölen Beyin kardeşi, ağabeyimi öldürdü. Bey oldu. Kimse neden itiraz etmedi diye çıkmış karşısına, aksi Bey, tutmuş yakasından, çarpmış yere, belanı benden bulma, bir daha da karşıma çıkma demiş herkesin şaşkın bakışları arasında.
Ölen Beyin kardeşi de atlamış atına, varmış Payitahta. Vezirin huzuruna çıkmış. Vezir Hazretleri demiş. Ben falanca şehirdeki Beyin kardeşi olurum. Şehrimizde ahalinin hiç sevmediği huysuz aksi biri vardı. Öldürdü Bey ağabeyimi, Bey oldu şehre. Ne yapayım, bende onu öldürüp Ağabeyimin yerine mi geçeyim? Vezir bu mevzu beni aşar demiş. Var Sultanımızla görüş. Bey kardeşi, üç gün sonra Sultanın huzuruna çıkmış. Anlatmış olanı biteni. Sultan, senin demiş o Bey ağabeyin, o aksi adamın akrabalarıyla bir oldu.
Şehre kan kusturdu. Bu işe sende dahilsin. O ahali bana dokunmayan yılan misali, gördü görmedim dedi, duydu duymadım dedi.
Beyimizi öldürdüler diye şikâyete gelen gelene. Aksi adam, o şehrin en mülayim adamıydı. Adamı zıvanadan çıkardınız. Kılıcını tekrar beline taktı. Ağabeyin onun Bey olan ağabeyini öldürmüştü. O ölen Beye ahali sahip çıkmadı. Herkes ağabeyinin ardında durdu. Ağabeyini öldüren aksinin Beyin kardeşi olduğunu, kendinden başka kimse bilmezde. O hikâye uzun hikâye. Anlayacağın hak yerini buldu. Beylik makamı sahibini buldu. Söyle o kışkırttığın ahaliye, kendilerine gelsinler. Doğru düzgün insanların yanında dursunlar. Sende öyle. Haydi var git yoluna. Değilse, ailene kelleni gönderirim. Bey kardeşi, Sultanın yanından kaçarcasına çıkmış, kendini şehre zor atmış. Ahalinin ileri gelenleri, eski Beyimiz elimizden tutardı, bizi gözetirdi. Bunun yanına salavatla bile girilemiyor demeye başlamışlar.
Aksi Bey, bir zamanlar doğru bildiğini söylemekten çekinmediği için sürgüne gönderilen, eşraftan bir zatı, getirtmiş o sürgün olduğu diyardan, yanına danışman yapmış. Gelen demiş sana gelsin baktın halledemedin, bana gelsin. Ölen Beyin kardeşi taraftarlarını toplamış, bu huysuzun, bu aksinin arkasında Sultan var demiş. Şimdilik kabul etmiş görüneceğiz. Gün doğmadan neler doğar derler. O aksi şimdilik Bey oldum sansın. Aksi Beyin danışmanı, Beyim demiş vakit geç olmadan tedbirini alasın. Dünyanın bin bir türlü hali var. İnsanları itip durma, sen eskiden böyle biri değildin. Bırak o aksi ve huysuz hallerini. Aç konağının kapısını.
Bizim ahalimiz, senin ağabeyinin onca iyiliğine rağmen onu sevmedi. Söven, küfreden, zulmeden, kimseyi dinlemeyen, kendi adamlarından başkasının elinden tutmayan o bencil Beyi yere göğe koyamadılar. Sen ondan çok daha fazla huysuz ve aksi bir adamsın. Lakin seni bir türlü kabul etmek istemiyorlar. En azından ahaliyi karşına alma. Bey sensin. Ahali sen varken beni neylesin. Kabul edersen ahaliyi sen dinle, bende yanında olayım. Fikrimi sorarsan söyleyeyim.
Ertesi gün, kavgalı iki kişi gelmiş Bey konağına. Demişler ki, sizi Bey dinleyecek. Kavgalı olanlar bey mi demişler, yandık o bizi dinlemeye kalkarsa demişler. Bey konağının kapısında, sarılmışlar birbirlerine, hakkını helal et demişler. Şimdi varsak bize kim bilir neler eder. En iyisi mi biz burada barışalım bitsin bu mesele, kapansın. Sonra varmışlar, beyin huzuruna, Beyim demişler, sen bizi kabul etmeden biz kendi aramızda barıştık. Bey iyi o zaman demiş, mesele çözüldüğüne göre benim diyeceğim bir şey kalmamış anlaşılan.
Onlar gittikten sonra yaşlı bir kadın gelmiş Beyin huzuruna. Beyim demiş, ben hem oğlumdan hem de gelinimden davacıyım. Meseleye sen bakacakmışsın amma, senin için aksi adam, huysuz adam, dinlemez kestirip atar dediler. Ancak, gelin üzerime yürüdü. Şirret bir şey. Oğlum, gelin ne derse onu yapan biri. İkisi bir oldular, beni kapının önüne koydular. Anayım ben, beyim anayım. Derdimi kimlere yanayım. Ardından gelin girmiş içeri, anam demiş, kurban olurum ben sana, nereye kayboldun?
Gelinin hemen ardından oğul girmiş içeri Beyim demiş, aralarında ufak bir tartışma çıktı. Meseleye senin baktığını söylediler. Biz çoktan barıştık anamla yemin olsun. Bey Allah, Allah demiş hayırdır her gelen kendiliğinden barışıyor ne bu? Oğul, Beyim demiş, ahali der ki, barışmazsanız Bey ananı da karını da bir tarafa sürer. Seni de ananı hoş tutamadı diye atar zindana. Anamızın elini öpelim, huzurunuzdan bir an önce gidelim. Onlar da gitmişler. Bu seferde bir hırsız gelmiş Beyin huzuruna.
Beyim demiş bana hırsız diyenler kim? Bu şehirdeki asıl hırsızlar, kan emici sülükler, tefeciler, malının mülkünün hesabını bilmeyenler, sonradan görmeler, kervancılar, aşhane sahipleri, hancılar. Yanlarında çalışanların akçelerini zamanında vermezler. Eksik verirler. Köle gibi çalıştırırlar. Her birinin hakkına girerler. Ben de onlardan çalar hem onlara hem de fakir fukaraya dağıtırım. Bedesten Ağası denen tefecinin dükkanına girdim. Akçe sandığından akçeleri tam alıyordum ki, en fazla yardım ettiğim insanlar beni takip edip yakalattılar.
Hırsızlık suç elbet Beyim. Ben çok iş istedim bunlardan. Geçinemeyeceğim para verdiler. Geçer bu dediler. Her nereye gitsem cümle kapılar yüzüme kapandı. Senden önceki Beye geldim. Beni sille tokat Bey konağının önüne attı. Bir de adamlarına dövdürttü. Ondan sonra ben de Beyin adamlarından çalmaya, benden çok daha kötü olan insanlara yardım etmeye başladım.
Şehirdeki o insanları görmezsen, yardım etmezsen, onları yakalamak yerine, kalkıp benim gibileri, garipleri, haklıyken haksız çıkarılanları yakalayıp, meselenin üzerini kapatırsan, öksüzün yetimin hakkını korumazsan sen Bey falan değilsin. O öldürdüğün beyden ne farkın var? Buradan kurtulur kurtulmaz hırsızlık yapmaya devam edeceğim Beyim. İster sür ister zindana at. Senin şu aksi yüzün huysuz tavrın beni korkutamaz. Bey, seni sevdim delikanlı demiş, mert birisin. Hırsızlıktan vaz geçeceğine söz verirsen, seni fakir ve yoksulların işlerine bakan danışmanım yapacağım. Seç adamlarını, kimin ne ihtiyacı var, tespit et seninle ellerinden tutalım. Hırsız genç, ben demiş şu andan itibaren tövbe ediyorum Beyim. Bugünden tezi yok da işe koyuluyorum. Bir süre sonra, içeri bir kız girmiş. Beyim demiş, bana Beye gitme dediler. Dinlemez, adam yerine koymaz, hele kadınları kızları dinlemeye tenezzül etmez dediler. Üvey ana elinde eziyet çeken biriyim. Babam çok yaşlı. Üvey anamdan üç kardeşim oldu. Evin yemeği, bulaşığı silinip süpürülmesi, bahçe işleri, su getirmek dahil hepsi bana ait. Kurtar beni Beyim. Üvey anayı çağırmış Bey. Üvey ana, Beyim demiş bu kızın anası bunu doğururken öldü. O zamandan beri ben bakarım bu nanköre. Yaşlı babasına bir tas çorba yapmış çok mu? Evi süpürmüş eline mi değecek? Bey, dur kadın demiş. Sen bu kıza çok eziyet edermişsin. Birçok komşu şahitlik yaptı.
Bu kızın anasından kalan bahçe ve tarlaları, Bedestendeki üç dükkânı da üzerine geçirmişsin. Sen hiç Allah’tan korkmaz mısın? Üvey ana, o dediklerin benim hakkım demiş, analık hakkı. Senden önceki Bey bunları bir günde hallettiydi. Sen bana ait olan hiçbir şeyi alamazsın, gücün yetmez. Bey, alın şu kadını demiş atın zindana. Bu kızın anasından kalan ne varsa ona aynen iade edin. Bu kıza benzer kaç mağdur varsa, onların da mağduriyetlerini halledin diye doğrucu danışmanına talimat vermiş.
Anlatırlar ki; ahali kendi sıkıntılarını çözen, adaletten şaşmayan, haklıya hakkını teslim eden, halkın içine giren danışmanlarıyla birlikte fakir ve yoksulların yanında olan Beyi çok geç olsa da anlamış. Ölen Beyin kardeşi ahaliyi kışkırtmaya kalksa da ahaliden ona destek veren olmamış. Bir süre sonra, şehirdeki hakkaniyetli idare memleketin her tarafında anılır ve parmakla gösterilir olmuş. Aksi Beyin hikayesi de aksiymiş amma altın gibi bir kalbi varmış diye anlatılıp durmuş.
Şehir şehire, Aksi Bey aksi Beye, Bey kardeşi Bey kardeşine, Sultan Sultana, Vezir Vezire, tellal tellala, açıkgöz açıkgöze, danışman danışmana, kaynana kaynanaya, gelin geline, oğul oğula, hırsız hırsıza, üvey kız üvey kıza, üvey ana üvey anaya, yaşlı baba yaşlı babaya, zindan zindana, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.