Bağrıyanığın Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı dökük, perişan sürekli bulduğu izbelerde yaşayan insan içine girmeyen, gördüğünü gördüm, bildiğini bildim demeyen tuhaf biri yaşarmış. İhtiyar bir adam, bu yanmış demiş, bağrı yanık bu. Buna bağrı yanık derler. O yanmışın adı bağrı yanık kalmış. Kimi yaşı bayağı fazla, kimi göründüğünün yarı yaşında bile değil dermiş. Nerden gelmiş, niye gelmiş, niye bu şehri mesken tutmuş, bilende yokmuş, merak edende. İşte bu bağrı yanık, şehrin merkezine gelmiş bir gün. Çalmış Bey konağının kapısını, ardında ne diyecek ne yapacak diye merak eden bir yığın ahali, tutmuş nefesini beklemeye başlamış. Bey Konağının kapısı açılmış, bağrı yanığı almışlar içeri.
Ahali daha da meraklanmış. Beyimizin bu bağrı yanıkla ne işi olur diyen olmuş, hayrına karnını doyuracak herhalde diyen olmuş, bazıları da bu bağrı yanık, Beyin casusu demişler. Hepimizi dinliyor, sonra da tek tek anlatıyor Beye. Beyin yanından çıksın, sıkalım boğazını bakalım neler anlatacak diyenler olmuş. Bağrı yanık o gün çıkmamış Bey konağından. Ahali, gece Konağın bulunduğu sokakta nöbet tutmuşlar. Aradan üç gün geçmiş, bağrı yanık görünürde yokmuş. Ahali kendi arasında tahminlerde bulunurken, bir de bakmışlar ki, kendilerine bakıyor. Ahaliden öfkesi ve hiddetiyle meşhur biri, yapışmış yakasına, şu tuhaf haline bakmazsın, şu bağrı yanık haline aldırmazsın, bir de bizimle dalga mı geçersin diye iki de yumruk savurmuş suratına. Bağrı yanık, yığılmış kalmış yere. Yoldan geçen yaşlı kadınlar. Ne istersin elin garibinden demişler. Gücün bağrı yanığa mı yetti. Madem o kadar gücün var, ahaliye kan kusturan Ağanın karşısında dursana. Öfkeli adam bırakmış yakasını bağrı yanığın kalabalığı yarmış gitmiş. Ahaliden yaşlı bir adam, birkaç kişinin yardımıyla, almış bağrı yanığı götürmüş hanesine. Yaralarına bir baktıralım demiş. Az sonra güzelce bir kız girmiş içeri. Yaşlı adam, torunum demiş, bu adama bağrı yanık derler, ahali, hırsını ondan çıkarmaya kalktı. Şunun yaralarına bir bakıver, sevaptır. Bu öyle biri ki, dilsiz gibi bir şey, ahali hiç konuştuğunu görmedik diye neredeyse yemin edecek. Kız, dedesine işaret etmiş, kapı önüne çıktıklarında, dedem demiş sen bir berber çağır, bu bağrı yanık hayalet gibi biri, ben yaralarına bakarken onu bir güzel bağlayayım. Berber gelsin şu saçını sakalını bir kestirelim. Bakalım karşımıza nasıl biri çıkacak? İhtiyar, benim akıllı torunum demiş, aklınla bin yaşa sen.
Kız, yarı baygın bağrı yanığın yaralarını temizlemiş, ardından da ağaç sandalyeye kıpırdaması zor bir şekilde elini kolunu, ayaklarını bağlamış. İhtiyar yarım saat kadar sonra yanında mesleğinin erbabı olan bir berberle gelmiş eve. Berber önce makasla saçlarını bir hayli kısaltmış, sonra usturayla, sakallarını almaya başlamış. Birde bakmışlar ki, ortaya gençten bir delikanlı yüzü çıkmış. Bağrı yanık kendine geldiğinde, İhtiyar, bağrı yanık demiş, bak bakalım şu aynaya, bu gördüğün sen misin? Bağrı yanık bir anda dile gelmiş adeta, iyi yapmadın baba demiş, yapmadın amma, beni bu halimle de bu şehirde kimse bilmez tanımaz. Kız, bağrı yanık demiş, yaralarını sardım, temizledim. Hepimiz, Beyin konağına nasıl girdin, nasıl oradan çıktında bir anda aramızda belirdin merak ettik. Kimsin sen, Beyin adamı mı? Beyin adamı isen, sana yaptığımız her ne iyilik varsa hayrını görme, yediğin içtiğinde sana haram zıkkım olsun.
Bağrı yanık, hemen bedduaya başlama demiş kıza. Bey beni kendine çalışan biri diye bilir. Ağa, akrabasından biri. Şehrin izbelerinde üç yıl kaldım. Şehir halime baktı. Bağrı yanık dedi. Bir yıl sonra, dokunmayın bağrı yanığa demeye başladılar. İşte ben bu arada şehri tanıdım. Ahaliyi tanıdım. Beyin ve ağanın zulmüne şahit oldum. Bey konağının altında şehrin sokaklarına açılan gizli bir tünel var. O tünelden geçip, ahalinin arasına karıştım. Ağanın yeğeniyle birçok savaşta omuz omuza savaştık. Bu şehre defalarca geldik gittik. Arkadaşım savaşın birinde ölünce, ağa beni ölen yeğeninin yerine koydu. Şehre gel amma, üstü başı dökük gel, perişan gel, ahali aleyhimde ne konuşuyor onları bana anlat diye bir görev verdi.
Beni bu halimle tanıması zayıf da olsa ihtimal dahilinde. İhtiyar, bağrı yanık demiş, senin kötü biri olmadığını biliyorduk. Değilse bize çok zarar verdirebilirdin. Bak ne yapacağız. Berberin ağzı sıkıdır. Seni uzaktan gelmiş bir akraba oğlu diye tanıtacağım. Benim torunla da yalandan evleneceksin. Herkes sizi evli bilecek, ancak sen bağrı yanık olarak bu akşam bu şehirden gidiyorsun, eski o perişan haline yakın bir hale gelince de gel o yalandan evliliğinizi de gerçekleştirelim.
Aradan beş ay kadar geçmiş. Bağrı yanık, bir gece, çalmış ihtiyarın kapısını. İhtiyar, bağrı yanık demiş, eskisinden daha beter olmuşsun.
Ertesi gün Beye ve ağaya haber salmış ihtiyar, ölsem gözüm açık gidecek demiş, bu bağrı yanığın kimi kimsesi yok, benim torunda da ne ana var ne baba, ikisi de hem öksüz hem yetim, bu çocukları evlendirmek isterim Beyim, Ağam sizde münasip görürsünüz inşallah. Bey, neden olmasın demiş, Ağa, isabet olmuş demiş, bağrı yanıkla, ihtiyarın torunu olan kızcağızı evlendirmişler. Ağa, Beyi kenara çekip, Beyim demiş, bağrı yanık işimize yarayan biri, evlenmesi ve bu şehirde kalması isabet oldu. Ara ara şehirden çıkıp gidiyordu. Bak neredeyse altı aydır yok. Belli ki, bir şeylere kahretti. Artık evlendi, tuz torbası başına geçti. Şuna biraz daha fazla akçe verelim ki, hizmette kusur etmesin demiş, Bey ve ağa basmışlar kahkahayı. Ahali bu evliliğe bir anlam verememiş. Kızı istetmeyi düşünen Bedesten esnaflarından biri, bağrı yanığı çekmiş bir köşeye. Bu kızı demiş ben ister idim. Senin gibi çulsuz, basit, tuhaf birine dedesi olacak o akıl yoksunu verdi değil mi? Derhal o kızı boşayacaksın, yoksa seni şuracıkta gebertirim.
Bağrı yanık, esnafı kavramış gövdesinden, ayaklarını yerden kesip, vurmuş yere. Esnaf demiş, var git yoluna. Her bağrı yanığı da bağrı yanık sanma. Bir daha da yoluma çıkma. Çıkarsan canından olursun. Esnaf kaçarak uzaklaşmış o ıssız köşeden. Kız ise olan biteni, az ileriden kendini göstermeden seyretmiş. Hiçbir şey olmamış gibi gelmiş yanına, bağrı yanığın koluna girmiş. Bağrı yanık, sen demiş İhtiyarın bana emanetisin. Aslı yalan olan bir şeye evet dedik. Esnafa neler yaptığımı gördün. Kız maşallah demiş, iğne deliğinden Bağdat’ı görenleri geçmişsinde haberimiz yokmuş. Sen zaten değişik bir bağrı yanıksın, sana Beyin bağrı yanığı diyenlerde var, Ağanın da. Bazıları da bu ikisinin de değil, kim bilir kimin bağrı yanığı diyorlar. Dedemde, bundan gayrı senin bağrı yanığın diye takılmaya başladı. De bakalım, kimin bağrı yanığısın sen? Bağrı yanık dokunma bana demiş. Ben kendi halinde biriyim. Bakarsın bir gün bağrı yanıklığın bitti derler, sen yoluna, ben yoluma.
Birkaç ay sonra, Bey ve Ağa arasında sebebini yalnızca ikisinin bildiği bir anlaşmazlık çıkmış. Ağa, bağrı yanığı çağırmış, Beyin Konağındaki gizli bir oda da hazinesi saklı onu bana alıp getireceksin demiş. Ardından Bey çağırmış, bağrı yanık demiş, Sultan gizli bir harekât yürütüyor, bazı Beyleri ortadan kaldıracak diye bir haber aldım. Payitahta gideceksin işin aslını astarını öğreneceksin, sen gelinceye kadar da ben şu Ağa meselesini halledeyim. Bağrı yanık binmiş atına çıkmış şehirden. Ertesi gece, Bey, Ağanın konağını basmış, Ağayı uyur uykusunda yakalayıp, şehrin surlarından aşağıya attırmış. Ağanın adamlarının büyük birçoğunu öldürtmüş, geri kalanlarını da iyice bir hırpaladıktan sonra atmış şehir dışına. Ağanın adamlarından birkaçı bağrı yanığı, Payitahtta bulmuşlar. Hem ağlamışlar hem de Ağanın nasıl öldürüldüğünü anlatmışlar.
Bağrı yanık, onları bir hana yerleştirdikten sonra, çıkmış Sultanın huzuruna. Sultan, sen demiş gerçek bir bağrı yanık olmuşsun yiğidim. Anlat bakalım ne oldu? Bağrı yanık Ağanın nasıl öldüğünü, Beyin korkularını anlatmış. Sultan, o alçak Bey demiş, bana çok isyan etti. Sen de beni çok uyardın. Sen bilmezsin, Hatunumun kardeşi olur. Beylik ona yetmez. Vezirlik ister. Suları bulandırır. Ahaliyi soyar. Ağa onun hazinesini ele geçirip, bana teslim edecekti. Senin de bilmediğin casusları var. Sen buraya geldin ya, kim bilir arkandan kaç kişiyi gönderdi. Hatunum, kardeşime kıyma diye ağlar durur. Beyin ağlattıkları yanında hatunumun ağlaması hiç gelir bana. Var git de ki, Sultanın seninle bir davası kalmamış. Lakin, bu kendini bilmez Beyin kellesini de sen alacaksın yiğidim. Aldığın an bağrı yanıklığın bitecek. Hanımının dedesi olan İhtiyara, Beyin kellesini aldıktan sonra, hem selamımı söyle hem de benim bağrı yanıklık buraya kadardı de. O benim ne demek istediğimi anlar.
Bağrı yanık, varmış şehre, Beyin konağına, Beyim demiş, bundan böyle Sultanımızın seninle bir davası kalmadı. İçin rahat olsun. Ardından çekmiş kılıcını ancak, benimle olan davan devam ediyor. Bey yerinden kalkamadan Beyin kellesini almış. Payitahttan gelen muhafızlar, Bey konağında kılıç çeken kimseyi sağ bırakmamışlar. Muhafız başı, Beyim demiş, Beyin hazinesini bulduk. Bağrı yanık, o hazineyi demiş, Sultanımız bu şehrin ahalisine bağışladı. Toplayın ahaliyi meydana. Yalnız benim saç ve sakalımı kesen bir berber vardı, önce bana onu bulun. Berber gelmiş konağa. Bağrı yanık, berber baba demiş, kes bakalım şu saçımı sakalımı da şu perişan görünüşten kurtulalım. Bağrı yanık, bağrı yanıklıktan kurtulduğunda konağa ihtiyar gelmiş. Bağrı yanık, İhtiyar demiş, Sultanımızın sana selamı var. Benim bağrı yanıklığım buraya kadardı. İhtiyar, delikanlıyı alnından öpmüş. Sultanımızın bağrı yanığı başımızın tacıdır demiş. Onlar bu şekilde konuşurlarken, içeriye bağrı yanığın karısı girmiş. Sen demiş sadece Sultanın değil, benim de bağrı yanığımsın. Sen beni bıraktım desen, bundan gayrı ben seni bırakmam.
Anlatırlar ki; Bağrı yanık o şehre Bey olmuş. Karısı olan ihtiyarın torunuyla ölünceye kadar ayrılmamışlar. İhtiyar, bağrı yanığa danışmanlık yapmış uzun yıllar. Ahali, o yıllardan sonra, pejmürde gördüğü kim varsa, elinden tutmuş, kimi iş vermiş, kimi karnını doyurmuş, kimi elinden tutmuş. Açta açıkta kimseler kalmamış. Sultanın ahaliye bağışladığı Bey hazinesinden sonra şehirde fakirde kalmamış fukara da. Kimsesizleri, garipleri, çaresizleri geri çevirmeyen şehir olarak anılmaya başlayan şehrin Beyi, hanımıyla ve çocuklarıyla birlikte o şehri bir hoşgörü şehri haline getirmişler.
Şehir şehire, Bağrı yanık bağrı yanığa, Bey Beye, Ağa ağaya, İhtiyar ihtiyara, Torun toruna, Sultan Sultana, öfkeli adam öfkeli adama, berber berbere, esnaf esnafa, han hana, meydan meydana, konak konağa, ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.