Erol Sunat

Erol Sunat

BAŞIMIZA ÇİFT BAŞLI SELÇUKLU KARTALI DÜŞSÜN İNŞALLAH!

BAŞIMIZA ÇİFT BAŞLI SELÇUKLU KARTALI DÜŞSÜN İNŞALLAH!

Bu şehrin bir Fetih günü yok! Bu şehrin Başkent oluşunu kutladığımız bir günü yok! Bu şehir Anadolu’nun ilk Başkenti!

Bu şehir Sultanlar şehri!

Bu şehir, Kılıçaslanlar şehri!

Bu şehir Selçuklu gibi bir devletin ve Medeniyetin Başşehri, taht merkezi!

Bu şehir, Selçukluyu hatırlatan, yaşatan, ayakta tutan, ben buradayım, beni gör, beni anla, beni unutma diyen eserlerle dopdolu!

Lakin, biz bu şehri heyecanla, coşkuyla ayağa kaldıracak onca şeye sahipken, suskun-puskun bir kenarda oturup duruyoruz.

Neyi bekliyorsak artık!

Başına taş düşsün, saksı düşsünde kendine gel derler ya…

Başımıza “Çift Başlı Selçuklu Kartalı düşsün inşallah!”

Değilse kendimize geleceğimiz, kendimizi toparlayacağımız filan yok!

Kartal, üstümüzde uçuyor anlayanımız yok!

Omzumuza konmaya kalkıyor, ne istiyor bu kartal bizden diye kovalama derdindeyiz!

Miryakefalon zaferi kutlamalarından, Direniş Karatay filminden sonra, Direniş Konya olmadı!

Şahlanış Konya da olmadı!

Bu şehrin mayasında var olan diriliş ruhunun, direniş ruhunun, şahlanış ruhunun önüne daha ne kadar geçilecek, daha ne kadar süfli, değersiz ve şehre hiçbir şey katmayan beklentilerin peşinde koşulacak?

Çift başlı Selçuklu Kartalını isim diye, amblem diye koymak yetmiyor.  Selçuklu Kartalına gönül verseydik eğer, bizi çoktan uçururdu. Kartal, bizi uçurmak için bekliyor, beklemesine de…

Biz kimi ve neyi bekliyoruz acaba?  

 

ALLAH HER ŞEHRE BÖYLE EVLATLAR NASİP ETSİN!

Konya Tarihi kitabının yazarı rahmetli İbrahim Hakkı Konyalıyı okurken onda var olan Konya sevgisini, Konya aşkını, Konya sevdasını yazmış olduğu satırlarda hissediyorsunuz. Allah, her şehre onu bu derecede seven evlatlar nasip etsin.

Konya Tarihi yazarı merhum İbrahim Hakkı Konyalı, eserinin, Selçukiler Başkenti Konya bölümünde şöyle sesleniyor;

“Kutalmışoğlu Süleyman Şah Türk kavmi ve milli bilgilerinde büyük bir kudret sahibi idi. Asil bir Türk'tü. Onun böyle oluşu Küçük Asya'da kuvvetli ve ölmez bir Türk kültürü bıraktı. Küçük Asya'da Türk kültürü ilk beşiğini Konya'da bulmuştu. Sonra'da burada büyüdü, serpildi ve gelişti.. Konya doğudan akan Türk kültür güneşinin bir mihrakı oldu. Sonra bu mihrak bizzat güneşleşti. Işık huzmelerini buradan yaymakta devam etti. İlk dedelerinin hayırlı halefleri olan Cumhuriyetin kadirşinas çocukları eminim ki Anadolu'nun ilk fatihi Süleyman Şah adına bir abide dikeceklerdir. Onun en münasip yeri Süleyman Şah'ın ilk payitahtı olan Konya'nın Alaeddin tepesidir.”

Yukarıdaki satırların yer aldığı, Konya Tarihi 1944 yılında yayına hazırlanmış olsa da,  ancak 1964’te yayınlanmış ve bugüne kadar ikinci bir Konya Tarihi elimizde yok!

Rahmetli Konyalının kitabının yayınlanmasının üzerinden 56 yıl geçti.

Bugün üzerine ne yapacağımıza, ne konduracağımıza bir türlü karar veremediğimiz Alaeddin Tepesi üzerine Süleyman  Şah Anıtı dikemediğimiz gibi, Konya’nın ne bir fetih günü, ne de Başkent oluşunun kutlandığı bir gün var elimizde.

Bu konuda uzun yıllar sonra cılız ve sonuçsuz girişimler devam ediyor.

 

MEVZUBAHİS OLAN MEVLANA İSE GERİSİ TEFERRUATTIR!

Uzun Pandemi sürecinde ne yaptık, ne düşündük bilemiyorum. Ancak zaman hızla akıp geçiyor. Yıllar avuçlarımızdan kayıp giderken, boşa kürek çektiğimiz, havanda sular dövdüğümüz, iplere unlar serdiğimiz, her olumlu teklif ve düşünceye kapılarımızı kapattığımız günler, aylar ve yıllarda geçti-gitti.

Bu şehre heyecan ve coşku katacak bir şeyler yapılamadı!

Uzunca bir süredir, koca bir yılı sürekli olarak 17 Aralık gününe endekslendik!

Bu işten ne bıktık, ne usandık. 17 Aralık gününe ambargo koyduk adeta.

O günü, Hz. Mevlana’dan çekip almak gibi bir yanlışlığı halen sürdürürken, kendi dükkan ve işletme açılışlarımızı devlet büyüklerimize yaptırdığımız bir güne döndürme inadından ve gayretlerinden hiç vazgeçmedik.

Anlayamadığımız ne mi? O insanların Hz. Mevlana’nın hatırına bu şehre geldikleri!

Yoksa bizim dükkanımızın, işletmemizin bilmem hangi yerde yaptırdığımız binanın teferruat olduğunu anlamadığımız gibi! “Mevzubahis olan Mevlana ise gerisi teferruattır.”  diyenleri duymadınız galiba!

Keşke o gün eskiden olduğu gibi Hz. Mevlana’ya ayrılsaydı da, insanlar o günü, o şekilde hatırlasaydı.

17 Aralık Şeb-i Arus gününü aldık Hz. Mevlana’nın elinden, yıl içinde açılışını yapmamız gereken ne varsa görücüye çıkar misali Sayın Cumhurbaşkanlarına, Başbakanlara, Bakanlara açtırdık.

Akşam’da gelmişken Mevlana’yı da anmadan geçmeyelim dercesine andık geçtik.

Daha sonraları baktık ki, böyle olmuyor, yeni alternatif bir şeyler lazım.

Mevlana ailesinin Konya’ya gelişi olan 3 Mayıs’ı, doğum günü olan 30 Eylül’ü analım dedik, birkaç saat zor sabrettik.

Şerbet-i Veladet gününe alternatif programlar icat etmeye kalktık. Velhasıl olmadı, olmadı.

 

SON SELÇUKLU ŞÖYLE BİR DOKUNDU SELÇUKLUYA!

Rahmetli Seyit Küçükbezirci Ağabey’in büyük gayretleriyle 840 yıl sonra geri dönen Miryakefalon Zaferi kutlamaları şehre bir hareketlilik kazandırdı.

Bu şehrin mayasında var olan cevherin üzerinde var olan yılların biriktirdiği külleri rahmetli Seyit Ağabey öyle bir üfledi ki, burası Konya, Selçuklunun Başkenti, Selçukluya geri dönme zamanı, yeter artık Selçuklunun pas geçildiği dedi. Çünkü o son Selçukluydu!

Sonra ne mi oldu?

Selçukluyu 30 yıldan beri pas geçen, görmezden gelen Belediyemiz, Derneklerimiz, Sivil Toplum Kuruluşlarımız bir anda Selçukluya derin bir ilgi duymaya başladılar.

Alaeddin tepesinde mezarlarının var olduğu dahi unutulan, Selçuklu Sultanlarının her biri anılmaya, hatırlanmaya başladı.

Selçukluya geri dönenler var! Dönemeyenler var! Dönsek mi, dönmesek mi diye ara yerde kalanlar halen düşünmeye devam edenler var!

Selçuklunun çift başlı Kartalı başlarına düşmek değil, şöyle bir dokunup geçmiş olacak ki,

bütün Selçuklu Sultanları anıldı, anlatıldı, açıklamalar, konferanslar ardı ardına patladı.

Selçuklunun Başkentinde Osmanlı’yı arayanlar oldu. Hatta “Selçuklu torunları, Osmanlının izinde” diye tarihi tersine çevirmeye kalkanlar, bu konuda nedendir bilmem halen ısrarlarına devam ediyorlar!

Bütün bu gariplikler, şehrin Fetih günü ve Başkent olma gününü tespit etmeyi geciktirirken,  Şehrin sanıcısı ve sıkıntısı bu yönde devam ediyor!

 

BU ŞEHRİN VEFASI ORTAYA KOYULMALI!

Sultanlar şehrinin sultanları, Anadolu’yu Türk Milletine vatan yapmışlardı.  Vatan yapmakla kalmadılar, Hz. Mevlana başta olmak üzere bütün gönül sultanlarının otağı haline getirdiler. Bu şehri dünyanın merkezine getirip yerleştirdiler.

O gayretler olmasaydı, bugün, “hangi gel çağrısından” bahsedecektik diye hiç düşündük mü?

Bu şehrin dillere destan vefası, Selçukluya olan vefası, Hz. Mevlana’ya olan vefası artık ortaya koyulmalı!  

Bu şehrin Fetih günü, bu şehrin Başkent oluşunun günü tespit edilerek kutlanmaya başlandığında, bu şehrin havası değişecek. Bu şehrin ne yorgunluğu kalacak, ne de arpacı kumrusu gibi düşünüp kalması!  Onun içindir ki, beklemenin de, bekletmenin de vebali büyük!

Her kim anlamıyor, kendine göre mazeretler ve gerekçeler icat ediyorsa, başına çift başlı Selçuklu Kartalı düşsün inşallah. Hem de tez zamanda!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR