Erol Sunat

Erol Sunat

Enkaz!

Enkaz!

Pandemi döneminin vurduğu, çoktan duran, can çekişen, kırık-dökük çarklarına, hadi kalk bakalım, önce yerden destek al, az biraz soluklan, sonra ayağa kalkmaya çalış, baktın biraz toparladın birkaç adım atmayı dene, denilen sektörler var.

Ve bu sektörlerin milyonlarca mağduru.

Mağdur insan, mağdur olmuş ve mağdur bırakıldığı duygusunu içinde yaşatan insan ne yapar?

Yakasına küser!

Küsse nereye kadar küser?

Ve kime?

Talihine mi, kaderine mi, onu bu hale getirene mi, şartlara mı, virüs denen baş belasına mı?

Eninde sonunda bağrına taş basıp iş imkanları açıldığında geri dönmedi mi bu insanlar, çıkmadık canda son bir umut diyerek!

Zararın neresinden dönersen kârdır, atasözümüz, bu dönemde insanlar gibi iflas etti.

Çünkü, ortada maddi-manevi, neye sayarsanız sayın, kâr diye bir şey kalmadı.

Çünkü zarar öyle büyük ki, bu zararın altından nasıl kalkabiliriz diye kara kara düşünüyor insanlar!

Tünelin ucunda yanıp sönen kör ışık, en alt seviyede aralık bırakılan oldukça cılız bir fırsat penceresine benziyor.

Bunun adı fırsat falan değil, hatta kelimenin “F” harfi bile değil!

Oldukça zayıf ihtimalli ve çok düşük profilli bir ümit.

 

*****

On-on beş kişilik bir iş için binlerce başvuru yapılıyorsa, kıyamet kopmuş demekle eş değer!

Eskilerin tabiriyle taşı sıksa suyunu çıkarır dediğimiz genç ve enerjik insanlardan oluşan milyonlarca insan, hayatlarını, hayallerini ve ümitlerini evlerine sığdırmış durumdalar.

Bazıları evin bahçesine tepe-tepe gömdük diyecek kadar karamsar!

Haneler ise bunu kaldıracak kapasiteye sahip değil.

Aileler böyle bir duygu patlaması karşısında ne yapacağını bilmiyor, çünkü böyle bir durumla ömrü hayatında hiç karşılaşmadı.

Virüsün kırmızıya boyadığı, hatta koyu kırmızıya döndürdüğü şehirlerimiz, kısmi kapanma sonrasında, derin bir nefes almayı bekliyor!

Biliyorsunuz bazı sektörler çalışanlarını evine gönderdi olmadı!

İşten çıkardı olmadı! Bir kısmını aylar sonra geri çağırdı, sorun çözülmedi!

Tekrar kapanmalar yaşandı, tekrar eve göndermeler, tekrar ayrılıklar yaşandı!

Şaka gibi diyenler oldu, böyle bir durumu en basitinden böyle adlandırdılar!

Yaşanılan bu travma nasıl mı atlatılabilecek?

Zamanla…Çünkü zaman en iyi ilaç! Bu sefer oldukça acı, zehir gibi derler ya, aynen öyle.

 

*****

Artık bazı deyimler iflas etti.

Bıçak kemiğe dayandı gibi! Bıçak kemiği kesmeye başladı gibi!

Sabrın sonu selamet gibi! Gemisini yürüyen Kaptan gibi!

Hatırlarsanız ağlamayan çocuğa meme vermezler deniyordu ya…

Dağ-taş ağlıyor, memleket ağlıyor, gören yok, duyan yok!

Adeta, herkes kendi başının çaresine baksın denir gibi, bereket henüz o raddelerde değiliz!

Eskiden yalandan ağlayanlar vardı, o yalancıları herkes bilir, tanırdı.

Şimdi öyle ateşler düştü ki insanların hanelerine, ciğerlerine, yananların kavrulanların haddi hesabı yok!

Virüs insanlarımızın analarını elinden aldı, babalarını elinden aldı, evlatlarını elinde aldı, eşlerini elinden aldı, işini ve aşını elinden aldı!

Geriye ne kaldı?

Enkaz!

Şehirlerimiz, ilçelerimiz, kasabalarımız ve köylerimiz virüsün ve piyasaların tarumar ettiği enkaza döndürdüğü insanlarla dolu.

 

*****

Yaralar sarılmalı, bu öncelik, seçim dahil her şeyden daha elzem ve önemli. Yaralar sadece lafla değil, maddi ve manevi sarılmalı.

Kim saracak?

Biz sararız diyenler, saracağız diyenler, bizden başka kimse saramaz, önce bize münasip diyenler!

Yara bu, üstelik kanayan bir yara, dur, bekle, geldim geliyorum diye haber göndermeden, müdahale edilmeli.

Enkaz o kadar büyük ki, bir ucundan başlansa, başlamak bitirmenin yarısıdır denecek, belki de moraller düzelecek!

Bir ucundan tutabilmek için, başlamak gerekiyor!

Ufukta öyle bir emare de görünmüyor!

İyi kötü bütün enkazları kaldırabilirsiniz, kaldırmasına da!

Kalkması en zor enkaz nedir bilir misiniz?

Gönlün enkazı!

Gönül yaşarken öldüm demeye başlamışsa…

Yaşama sevincini kaybetmiş demektir.

Hayata tutunma isteğinden vazgeçmiş demektir.

Yeniden toparlanma ihtiyacına gerek görmüyor demektir.

 

*****

Gönül enkazları en tehlikeli enkazlardır.

Bu enkazlar vefayı sorgular!

Samimiyeti sorgular!

Verilen sözleri sorgular!

Yalnız bırakılmayı sorgular!

Dibe vurduğunda,

Kim neredeydi?

Nerede duruyordu?

Neyi seyrediyordu?

O hususları ince ince sorgular!

Affetmeyi ve hoş görmeyi sorgular!

Çünkü böyle bir hal, insanın başına değil bir ömür boyunca, belki bin yılda bir gelir.

Destek çöker, güven biter, yalnız bırakan, yalnız kalır hiç beklemediği bir anda!

Yalancının mumu birde bakmışsınız ki, hiç beklemediği bir yatsı zamanında kendiliğinden sönüvermiş!

 

*****

Enkaz haline gelenlerin ahını, feryadını kimse hesap etmiyor anlaşılan!

Ahlar ve feryatlar varsın ulaşamasın dünya makamlarına,

Varsın engellensin, perdelensin,

Varsın, ortada hiçbir yokmuş gibi gösterilmeye çalışılsın!

Oysa o ahlar ve feryatlar ışık hızıyla belki de ondan çok daha güçlü bir hızla ulaşır ulaşacağı yere…

Bu dünyada değil çığlıklar,

Tek bir harf dahi kaybolmaz!

Kaybettim, yok ettim, sildim diyen kaybolur, silinir de o tek bir harf, o sadece tek bir ah, varır varacağı yere!

Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz!

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR