Erol Sunat

Erol Sunat

Kâtibin hikayesi

Kâtibin hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde insanları öne süren, öne sürdüğü insanların başı belaya girdiğinde, onlara sahip çıkmayan insanların yaşadığı bir şehir varmış. Bu şehir kendince akıllı geçiniyor, hiçbir şeyi üzerine almıyor, felek sırtından kelek keser havalarda görünüyormuş.

Şehir adına yapılacak ne varsa ister kendi içinden ister dışarıdan birilerini bulup öne sürüyorlarmış.

Bir süre sonra, şehrin bu adetinden bıkan usanan insanlar, bu işi körükleyenlere bizden buraya kadar demişler. Bundan böyle kimse sizlerin adına bir şey yapmayacak, yapan olursa da, uyaracağız, yolundan döndüreceğiz.

Şehrin ileri gelenleri, biz demişler şehirle ilgili ne varsa hep birilerine yaptırdık, iş başa düşmesin, bize Bey derler, beylerin beyi derler, böyle küçük şeylerle uğraşırsak, kendi kendimizi inkâr etmiş oluruz.

Öyle bir zaman gelmiş ki, şehir kendi kendini adeta kilitlemiş. Şehirde yaprak kımıldamıyormuş. İnsanlar demişler ki, mademki bunlar kendine Bey diyorlar, Ağa diyorlar, gurur ve kibirlerini bıraksınlar, arasınlar şehrin hakkını. Şehirde taş üstüne taş koysunlar.

Beylerden birinin Payitahtta Sultanın yanında Kâtiplik yapan bir oğlu varmış. Kâtip deyince yanlış anlaşılmasın, bu kâtipler on kadar yabancı dil bilen, bu dilleri konuşan, okuyan, yazan, kılıç kullanmakta mahir Sultanın verdiği özel görevler için yetiştirilmiş görevlilermiş. Sultan, Kâtip demiş, baban şehrinizin en hatırlı Beylerinden biri. Lakin, şehir yansa, kendiliğinden bir kova su dökmez diyorlar. Vali Paşamızı kabul etmemiş, Bedestende dükkanları açmıyorlarmış. Hanlar kapalı olduğundan kervanlar şehre girmez, aşevlerinde aş pişmez, şifahanelerde hastalara bakılmazmış, şehirde ticaret durmuş, hayat durmuş diye haberler gelir.

Tez şehrine gidesin, baban dahil herkese diyesin ki, bu haliniz bir gün daha devam ederse, Sultanım topunuzu bu şehirden sürecek, kim karşı gelirse de kellesini alacak de. İşte sana ferman, işte sana yetki. Bu işe baban olacak o Beyden başlayasın. Baktın karşı geldi, sür şehirden. Akraba, emmi, dayı dinleme. Hiç kimsenin memleketin önemli bir şehrini kilitlemeye hakkı yok! Bunlar benim gazabımdan korkmazlar mı? Kâtip, Sultanımın emri ne ise o yapılacak demiş.

Sultan göreyim seni Kâtip demiş, sana verdiğim yetki Vali Paşa yetkisidir. Şehrin Vali Paşasını bir başka şehre verdim. Bugün şehirden ayrıldı. Buradan kimleri alacaksan al. Bir hafta içinde senden iyi haberler bekliyorum.

Kâtip adamlarıyla birlikte birkaç gün sonra, şehrin kapılarından içeriye girmiş. Doğruca Vali Paşanın konağına varıp, Vali Paşanın odasına oturmuş. En yakın adamına, hiç vaktim yok demiş, ilk önce babamı, ondan sonra da, çıban başı olan emmi mi, getireceksin. Birinin işi bitmeden, diğeri içeri girmeyecek.

Bir saat kadar sonra, Kâtibin babası girmiş içeri, bir de bakmış ki, oğlu Vali Paşanın makamında. Oğul demiş, bu ne iştir, sen nihayetinde bir Kâtipsin. Ne oldu da Vali Paşa oldun, ne oldu da yaşlı babanı ayağına çağırırsın. Kâtip, baba demiş, şehrin ihtiyaçları için, bundan böyle kimseyi kullanmayacaksınız, aranızdan bir heyet kurup, Payitahta varacaksınız. Şehrin ne derdi var, kuracağınız heyet halledecek. Sultan ben o beyleri bilirim, tanırım, bir başkasını bilmem, tanımam diyor!

Kâtibin babası olan Bey, ne güzel söyledin oğul demiş, hazır sen gelmişsin, bize ne gerek var. Vali Paşa’da olmuşsun, böyle işler için bizi uğraştırma, kur kendi adamlarından bir heyet var git Sultana, ne eksik var anlat olsun-bitsin.

Olmaz demiş Kâtip, bu heyetin içinde sende olacaksın. Babası, ben bu şehrin en önemli Beylerinden biriyim demiş. Hiçbir kuvvet beni götüremez. Kâtip sen bilirsin demiş. Çağırmış Muhafızları bu beyi demiş, atın şehrin dışına! Bey bana ha demiş, babana ha demiş, bu yaptığını Emmin duyarsa, yaşatmaz seni. Beyin şehrin dışına atıldığı haberi öyle bir duyulmuş ki, şehir çalkalanmaya başlamış. Vali Paşa öz babasını kolundan tuttuğu gibi şehrin dışına atmış demişler ne utanmış ne haya etmiş. Çok geçmeden, şehrin en büyük beyi, çıbanın başı, aksi, kindar, bela mı bela olan emmi, girmiş Vali Paşanın makamına. Hem nasıl girmek, Vali Paşanın odasının kapısını tekmeyle açmış üstelik.

Vay Yeğen vay demiş, şimdi sana ne diyeceğiz? Kâtip Paşa mı, Vali Paşa mı? Bak bana, Vali Paşa olsan bize vız gelir. Kimsin sen? Önce kardeşimi geri getirteceksin, sonra da bu şehirden defolup gideceksin. Sultan Sultanlığını bilsin, biz Beyliğimizi biliriz. Kâtip emmi demiş, bu şehri yaşanmaz hale getiren sensin. Senin hırsın yetti artık. Sen şehrin hakimi falan değilsin. Bugün ya sen pes edeceksin ya ben! Emmisi ha şunu bileydin demiş, adamlarım konağı sardı. Az sonra buraya gelirler, sonun geldi, Ben Beylerin Beyiyim. Bu şehri Sultanın hükmünden ayırmak için yıllardır çalışırız. İçimizdeki hain sensin. Biz seni Kâtip ol diye, Alim ol diye, fazıl ol diye, bize bulaşma diye payitahta gönderdik, sen başımıza bela olarak geri geldin! Madem Sultanın has adamısın, o halde yok hükmündesin! Bugün seni son görüşüm. Babasını şehrin dışına atan böyle hain bir yeğenim yok benim!

Kâtip, esas hain sensin demiş, ne babam, ne diğer beyler senin korkundan, şerrinden ağızlarını açamazlar. Bugün bu odadan sana da çıkış yok.

Kâtip çekmiş kılıcını, emmisi de. Emmisi vay yeğen demiş, biz seni eli kalem tutar sanırdık, meğer kılıçta tutarmışsın, senin önce kalemini kırayım da, emmine kılıç çekmek neymiş öğren! Vali Paşanın konağı kılıç şakırtılarıyla dolmuş. Kâtip kılıç kullanmakta oldukça mahirmiş, Emmisinin sert birkaç hamlesini savuşturduktan sonra, önce kılıç tutan bileğini, ardından kellesini almış. Takmış emmisinin kellesini bir mızrağın ucuna, Vali Paşa konağının balkonundan Konağı kuşatmaya çalışan asilere göstermiş.

Durun ve aman dileyin demiş, sonunuz asi emmim gibi olmasın. Tam o sırada Konağın önüne Sultanın ordusuna mensup yüzlerce asker gelmiş.

Askerlerin başındaki komutan, yetiştik Vali Paşam demiş, ne kadar asi varsa hepsi elimizde.

Kâtip, babası dahil, diğer beyleri, akrabalarını toplamış meydana….

Emmim cezasını çekti demiş. Gördüğüm kadarıyla sizler bu işten pek bir şey anlamadınız. Hâlâ bu yapılanları gerçeklerle bağdaştırmak istemezsiniz. Sultanımın emriyle, bu şehri kim zora soktuysa, babam da olsa, ağabeylerim ve kardeşlerimde olsa karşısında beni bulacak, hanlar, aşhaneler, şifahaneler ve bedestendeki dükkanlar şu andan itibaren açılacak.

Ahali, Kâtip demişler, Kâtip misin, Cengaver mi anlayamadık, ne yapacaksan yap, yerimizden kıpırdamayacağız. Sen bizim beylerimizin beyini öldürdün. Bizi de öldür. Kâtip anlaşıldı demiş, size iyilik yaramayacak! Muhafız başı demiş, meydanda kim varsa, hepsini şehrin dışına çıkarın. Şehirden çıkıncaya kadar, ben işime dönerim diyen varsa bırakın, inat edeceklerse, atın şehrin dışına, nereye giderlerse gitsinler.

Muhafızlar ilk kafileyi, Vali Paşanın babası ve ağabeyleri de dahil, şehrin dışına atmışlar.

Ahalinin ileri gelenleri Vali Paşanın şakası yok demişler, yeminle hepimizi sürecek, şehre yeni insanlar bulup getirecek, evimizden-barkımızdan, işimizden-gücümüzden olmanın bir alemi var mı?

Yaşlı adamın biri, el kaldırmış, Vali Paşam demiş, biz seni anladık, ne kadar kararlı olduğunu gördük, bağrıma taş basarım, dediğimi yaparım dersin. Aman dileriz! İznin olursa, kalmak, üzerimize ne düşüyorsa da yapmak isteriz.

Çok geçmeden hanlar açılmış, aşhanelerde aşlar pişmeye, bedestende dükkanlar açılmaya, şifahaneler hasta kabul etmeye başlamış. Ertesi gün, kervanlar gelmiş şehre, hanlar dolmuş, dükkanlarda alışverişler hareketlenmiş, lakin fitne ocakları çok geçmeden başlamış tutuşmaya.

Kâtip ve adamları olabilecek her şey için hazırlıklıymış. Ne fitne ocağı kalmış ne fitne fücurlar. Bir gecede hepsi ortadan kalkmış.

Anlatırlar ki, şehrin yeni Beyleri, hemen bir heyet kurmuşlar, varmışlar Payitahta, bir daha da şehrin çözüm gereken dertleri ve sıkıntılarını o heyetten başkası iletmemiş Payitahta. Şehirden ayrılanlarda bir daha geri dönememişler. Kâtip ise önce Kâtip Paşa olarak anılmış, daha sonra da Sultana Vezir olmuş, Vezir Kâtip Paşa olarak ölünceye kadar memleketin her köşesini imar etmiş!

Şehir şehire, Sultan Sultana, Kâtip Kâtibe, Bey Beye, Ahali ahaliye, han hana, aşhane aşhaneye, şifahane şifahaneye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR