Erol Sunat

Erol Sunat

Kol Yalan, Yen Yalan, Kırılmak Hikaye!

Kol Yalan, Yen Yalan, Kırılmak Hikaye!

Kol kırılır yen içinde kalır derlerdi ya…Bu söz bir zamanlar hem çok meşhur hem de çok geçerliydi.

Şimdi ne kol kaldı, ne yen!

Bir yerde bir şey mi oldu, hemen paylaşılıyor.

Eskinin ağızlarda bakla ıslanma mevzuları çoktan mazi oldu.

Falancanın ağzından bakla ıslanmaz derlerdi. Ağzında bakla ıslanmayanları herkes bilirdi.

Onların yanında önemli bir şey konuşulmazdı.

Konuşulduğu takdirde bu insanlar o konuşulanları allarlar, pullarlar, bir güzel süslerler, yanına yan katarlar, anlatmadıkları insan kalmazdı.

Ne yapayım elimde değil, anlatmazsam, söylemezsem rahat edemiyorum, diyenleri dahi vardı.

Birde hatırlarsanız Belediye Hoparlörü gibi olma mevzusu vardı!

Falancanın yanında bir şey anlat, Belediye hoparlörüne gerek yok derlerdi, akşama kadar duymayan kalmaz!

Böyle durumlarda kol ne yapsın, yen ne yapsın, o kolu nasıl saklasın?

Kolun kırılsa dahi yen içinde kalması çok esaslı bir mevzuydu.

O daire içinde olan insanlar, kan kussa kızılcık şerbeti içtim der, olanı biteni kimseye anlatmazdı.

Kendilerine yalnız sen bil denilenler,

Sırrın, sırrımdır der,

O kişi anlat demedikçe anlatmazlar,

Hasbelkader ölüm vaki olsa, o sır onlarla birlikte mezara giderdi.

Şimdi, her şey dil ucunda ve yalnızca bir telefon uzaklığında…

Malum telefonlar akıllı ya…

Görüntü, resim her neyse paylaşılırken, iki satır yazıyla da, konu açık ve seçik olarak ortaya konuyor, artık akşama kadar beklemek filan yok!

Kim yaptı? Dost dediklerin, dost bildiklerin!

 

*****

Şimdi kol da yalan, yen de yalan…ketum olmak, ketum kalmak da yalan….

Hele sır tutmak, sırdaş olmak daha da yalan!

İki kişinin bildiği sır, sır değildir diyenler revaçta, el üstünde…

Argo tabirle, adam satmak, arkadaş satmak vakayı adiyeden…

Hele ki, menfaatler bittiyse…

İyide insan insana güvenemeyecek mi?

Pekte iyi günlere kalmadık diyenler eskisinden daha çok bugünlerde!

Amiyane tabirle, “Öküz öldü ortaklık bozuldu” derler ya…

İnsanları bir araya getiren, yakınlık, iş birliği, iş ortaklığı, birlikte çalışma ortadan kalktığında,

Çizilen birlik ve beraberlik tablosu,

Dostluk ve arkadaşlık göstergelerinin tekmili birden şaşıyorsa

Ve ardından dostluk ve arkadaşlığa yakışmayan, başta vefa olmak üzere birçok güzel şey kaybolduysa,

ortada dost hatırı, dostluk hatırı diye bir şey kalmadıysa neye yanacaksınız?

İşi varken, o insanın üzerine toz kondurmayanları, yere göğe sığdıramayanları, o insanla işi bittikten sonra, selamı sabahı da kesmekte tereddüt etmeyenleri yol yakınken ya bırakacaksınız, yada araya mesafe koyacaksınız!

İnsanların en çok yanıldıkları noktalar bu noktalardır. Hiç beklemediği, hiç ummadığı yerden darbe yiyen insanların dramatik hikayeleri böyle hikayelerdir.

 

*****

Şimdi kollar, beni yen içinde saklamaya çalışıyorlar diye kendi halini birilerine anlattırıyor! Oyun kuruyor, ortada hiçbir şey yoksa bile, varmış gibi senaryolar çiziyor.  Kendinden bile şüphe edenin dostu, arkadaşı yada güven duyduğu biri olabilir mi?

İnanın, güven ve itimat bu insanların semtine yanlışlıkla bile uğramaz!

Dostluk bakidir derler ya…

Eski çamlar bardak oldu, o köprülerin altından çok sular aktı diyenlere de kulak vermeden olmaz!

Dostum diye sarılan, bir daha sarılıyorsa aman dikkat diyor bazıları, onun dostluğu bir çay içimi kadar! Bilemedin bir kahve içimi!

Eskiler bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır derlerdi ya…Bu hatır 40 dakika bile değil!

Lafına, sözüne dikkat et, ne konuştun, falanca mekanlarda git dinle!

Arkadaşlık bugünlerin tahterevalli kavramlarından biri. En küçük bir dalgınlıkta, boşluğa düştüğünde geçmiş olsun yerdesin. Tepe üstü çakılmak cabası!

Ne oldu arkadaşına yani arkadaşım sandığın birine güvendin!  Yeminle iyi etmedin!

Güvendiğin dağlara, sen onunla konuşurken karlar yağmaya başladı bile, haberin yok!

Eskiden arkadaş geçinenler, adamın tayinini çıkartırlar, veda yemeği verir, eşyasını da kamyona yükler, ardından gidişin olsun da, gelişin olmasın derlerdi.

O giden, yıllar sonra başına gelenleri bilip de anlatmayanların, vicdanlarının sızlamasından sonra öğrenir, kol kırılır yen içinde kalır lafının en olumsuz şekline lanet okusa da iş işten geçerdi.

 

 *****

Eskiden kol, kol olduğunu bilirdi. Kimseye kalkmaz, doğrulmaz, kuvvet denemesi yapmaz, edep ve adap çizgisinden dışarıya çıkmazdı.

Kırıldığında da yen içinde kalırdı!

Kırılmak deyince insanların aklına hemen güç gösterisi yada kavga sonucu kırılan kol geliyor.

Mecazi kırılmak, bambaşka bir şeydir. Kırılan kol, kırılan kalbe nispet edilmiştir. İncinmeye, gönül koymaya atfedilmiştir.

Bu tür kırılmalar, ticarette, siyasette ve devlet dairelerinde çok görülür.

Kurumun Amiri, kışkırtma, iftira atma ve benzer sebeplerden bir personelini azarlamış, hırpalamış, hatta onu gözden çıkarmış, tayinini istemiş olabilir.

Haksız yere bu duruma düşen insan ise, sessizce bunu kabullenmiş ve haklı olduğu bir süre sonra ortaya çıkmışsa…

İyi bir siyasetçi, rakiplerinin ayak oyunlarına maruz kalıp gözden düşürüldüğünde, kendi köşesine çekilip, yakasına küsmüşse ve gerçek bir şekilde ortaya çıkmışsa, hak yerini bulmuşsa…

Bu sessiz kalmalar, bu gösterilen olgunluk karşılığını bulurken, o insanları karalayanlar ise cezasız kalmamışlardır.

Bazen de, kol kırılır yen içinde kalır diye bir köşeye çekilenler, haklı çıktıklarının dönüşünü göremeden, haklarını huzuru mahşere bırakarak bu dünyadan çekip gitmişlerdir. O hakkı onlara teslim etmeyenlerin yaşadıkları vicdan azabı ise az uz şey değildir!

 

*****

Şimdi birçokları, demeseydi, anlatmasaydı, benden duymuş olma derim anlatırım, gerisi söylediğim insana kalmış deyip, sıyrılıyorlar işin içinden…

Benden duymuş olma diye bir köprü inşa etmişler, ne kadar vefasız var, ne kadar sahte dost ve arkadaş var üzerinden koşarak geçiyor.

Söz söz olmaktan utanmış, sıkılmış, bunalmış vaziyette.

Duyduğunu anlatamazsa, çat diye sırtından çatlayacaklar aramadığınız kadar çok!

Bir zamanlar mecaz vardı!

Mecazen anlatımda üslup vardı, nezaket vardı,

Üfürükten teyyare selam söylen o yâre diyorlar ya…Yalandan dostların, lafı da yalandan zaten…

Kol, kola benzemiyor, yen yene…

Kol deyince, kimse benim kolumu tutamaz, koluma giremez diye celalleniyorlar hemen!  Bilmedikleri, her isteyenin kolundan tutulmadığı, her isteyenle kol kola girilmediği! Kendilerini fasulye gibi nimetten görmeleri, bulunmaz Hint kumaşı saymaları o yüzden…

Yen deyince de, Japon yen’i mi diyor arkadaşlar?

Ne bilsinler yen denen kelimenin giysi kolunun dirsekten aşağı bölümü olduğunu!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR