Nisan soğuktu mayıs serin
Nisan soğuktu, Mayıs serin, tadı tuzu yok hiçbir şeyin…Yarısı oldu olacak senenin…Derdine çare hâlâ yok emeklinin…
Umudu var mı bilmem asgari ücretlinin?
Unutuldu gitti seyyanen…Rakamlar bildiğiniz gibi muayyen…Demirel sağ olsaydı neler söylerdi bu açıklamalara binaen?
Nihayet az da olsa ısındı hava…Bahar bitti bitiyor, yaz geliyor.
Göremedik, yaşayamadık baharı…Hatta anlayamadık…Mevsim geçişlerinin tam ortasında kalakaldık…
Herkes hasta…Hastaneler de sıra alabilenler sırada…
Tahliller bir alem…Doktor, oğlun kızın var mı diyor…Varsa şuraya da mutlaka git…
Çocukların randevuyu alsınlar…Olmadı girsinler koluna…
Yaş olmuş yetmiş küsur, yaş yetmişi yarılamış, yaş seksene merhaba demeye kadar uzanmış…
Git demesi kolay amma…
Dolmuşa binemez bu insanlar, otobüste sallandıkça sallanır, içi dışına çıkar mı çıkar…
Oğlanın kızın arabası yoksa, taksi çağıracak, at bizi hastaneye diyecek durumu yoksa ne yapar?
Özel hastane de bir dünya para muayene…
Nisan soğuktu…Mayıs serin…dert bitkin, imkân bitkin, derinlerde kaldı gitti, dipte kaldı gitti artı yetmişlikleri, artı seksenlikleri memleketin…
*****
“Bahar geldi gül açıldı / Ruhuma neşe saçıldı” diye başlayan o güzel şarkı yarım kaldı.
Gelmedi bahar…
Gelemedi…
Gül açıldı açılmasına amma…
Ruhumuza neşe saçılmadı…
“Dertleri zevk edindim kendime bende neşe ne arar” diye efkâr dolu bir şarkı var ya hani…
Dertler yığıldı kaldı…Çözüm boyumuzu aşmış…Dert hanelerden sokaklara, caddelere, meydanlara taşmış…
Dertleri zevk edinmek diye bir şey olabilir mi?
Şair efkârlı, kalem efkârlı, mısra efkârlı, kelimeler ve harfler efkârlı olunca böyle oluyor galiba…
Recaizade Mahmut Ekrem; Gül hazin, sümbül perişan bağ-ı zarın şevki yok demiş ya…
Gül o bildiğimiz gül değil…
Gül üşüdü, sümbül üşüdü, leylak üşüdü, menekşe üşüdü, lale üşüdü…Açmak için neredeyse bin kere falan düşündü…Bahar üşüdü bahar…Bahar aylarında bu yıl, üşüdük, titredik kaldık…İflah olmaz düşüncelere daldık…
Biz kavgalara, sataşmalara ayrı gayrı olmalara, küs durmalara alışamadık…
Zaten hafakanlar basmış, felek vurmuş. Bastığımız yeri bildiğimiz yok…
Öyle bir mevsim ki gelip geçen…Ne bahar bahara ne de kış, kışa benzemez…
Nasıl mı geldi geçti beş koca ay? Nasıl mı gelindi Mayıs’ın son on gününe?
Sorun insanların içli gönlüne…
*****
Veriler için kaldı iki ay…Haziran ve Temmuz verileri bekleniyor…
Ah veriler…Vah veriler…
Üçü beşi ne bilsinler?
Yaz geldi, sebze ucuz, meyve ucuz enflasyon düşmeye yüz tuttu diye başlarsa açıklamalar ne çıkar rakamlar?
Enflasyon düştü diyenlere göre yüzde bir bile çıkmaz…
Sıfır nokta, bilmem kaç…
Toplayın hepsini…Yüzde on beşe varmaz, on dört demez, on üçü bir ihtimal geçer küsuratlı bir şekilde sona erer.
Sonra yeni bir açıklama daha…
Emeklimizi ve asgari ücretlimizi enflasyona ezdirmedik.
Ezilmek ve biz…İç içeyiz hepimiz…
Gönlümüzden geçen bu değildi benzeri laflara hazır olun yine diyor emekliler, üstüne sabır kelimesini de koyun. Alın kuru yavan ekmeğinizi elinize aşsız, katıksız doyun…
*****
Et kaça, süt kaça, peynir kaça? Gerçekleri kim söyleye, kim aça?
On gün kaldı Haziran’a…Haziran bayram ayı…
Bayram Kurban Bayramı…
Kurbanlıklar bir emekli maaşından fazla, paya girmeye kalkarsanız iki emekli maaşı…
Rakamlar, göstergeler yine bizi unuttu.
Bu havalar hasta ediyor aslında bizi…
Yokluk, yoksulluk virüsü denen değişik bir virüs dolaşıyor aramızda…
Kimimiz öksürüyor kesik kesik, kimimizin elinden düşmüyor mendil, aksırık, hapşırık, gönül yorgun, kalpler kırık…
Kimimiz zor atıyor kendini bir parkın bankına… Kimimiz diyor çok şükür vardım güç bela evime-barkıma…
Kimimizin bacaklarına kramplar girmeye başladı. Yürüyüşler acayip, karşıdan karşıya geçmekte zorlanıyor, yetmiş küsurluk babayiğit.
*****
Temmuz sıcak…Yine topumuz bunalacak…Havada zam kokusu her daim var…Lakin o zam emekliye asgari ücretliye değil…Ete, süte diye başlayan, aklınıza ne gelirse…
Tahminler çok…Müjde denen kavram yerinde duramıyor, haziran verileri açıklansın, konuşacak, konuşulacak dünya kadar laf var, kendimi zor zapt ediyorum diye de ekliyor.
Bayram öncesini bekliyor.
Yaz sıcaklarına karşı önlemler, öneriler yapılacaklar sıralanmaya başladı.
Enflasyona karşı alınan önlem var mı? Ya hayat pahalılığına? Ya kiralara? Maaşı on beş bin lirayı bile bulmayan emeklinin maaşı nereye varacak? Asgari ücrete ara zam gündeme gelebilecek mi?
Seyyanen meyyanen olup arada kaynayacak mı?
Temmuz’a ne kaldı?
Siz deyin kırk gün, biz diyelim kırktan birkaç gün fazla…
Temmuz deyince hemen temmuz başı olacak hali yok…
Üç Temmuz görülecek önce…Veriler tamam olacak, müjde balonlarından göz gözü görmeyecek.
*****
Baharı görmeden yaz ben geldim geliyorum demek üzere…Nisan başından bu yana dini ve milli bayramlar resmi geçit yapmaya başladılar. Arada “bir mayıs” vardı, “Hıdırellez” yani altı mayıs vardı. Barış diye, barışmak diye, ortamı yumuşatmak diye bir dünya fırsat vardı…
Elimizde son bir bayram kaldı…
Gündem bizi anmayan, bizimle uzaktan yakından ilgisi olmayan konularla dolu….
Biz garip, gündem garip, bahar garip, mevsim garip…
Ne gülleri gördük ne sümbülleri ne leylakları…
Ey bahar! Ey mevsim!
Yok mu haberin?
Nisan soğuktu…Mayıs serin…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.