Kuru Gürültüye Pabuç Bırakmayan Şehir!

Erol Sunat

Konya, Başkent olduğu günlerden zamanımıza siyasetsiz yapamayan, siyasetle iç içe yaşayan bir şehir. Birlik ve beraberliğe hemen her devirde ihtiyaç duyan bir şehir.  Konya siyasetsiz yapamıyor! Siyaset deyince hemen partiler arası çekişme, yarış iktidar ve muhalefet arasındaki çekişmeler gelmesin akla!

Şehrin toprağında mıdır, yüzyılların getirdiği birikim midir, nesilden nesle intikal midir, siyaset dolaşır durur, şehrin sokaklarında.

Öyle ki, siyasetin içinde geçmediği neredeyse çok az sohbete rastlarsınız.

Bir Başkent daima Başkenttir diyen Ahmet Hamdi Tanpınar’a her defasında hak vermemek elde değil.

Konya, en güçlü dönemlerini Kılıçaslanların, Sultan Mesut’un, I. Gıyasettin Keyhüsrev ve kardeşi Alaeddin Keykubad’ın Sultanlıkları sırasında yaşadı.

Anadolu, Haçlı seferlerinin en güçlü olanlarını engelledi. Kudüs’e kalkan oldu! Konya sarayı, Alimlere, sanata, sanatkara, meslek erbaplarına kapılarını ardına kadar açan, bütün yolların Konya’da kesiştiği, hoşgörünün, anlayışın, sanatın, ticaretin, maddi ve manevi gelişmenin öncüsü olan bir şehir oldu.

O dönemlerde nifak ve fitne kudretli Sultanların gücü karşında sinmiş sus-pus oturmuş kalmıştı.

Konya Haçlılara karşı koymanın, devlet olarak mücadele etmenin, vatan topraklarını ve mazlumları korumanın bayraktarlığını da yapıyordu. Şehirde tefrika yoktu, ayrılık-gayrılık yoktu.

Güçlü sultanlar dönemi kapandıktan sonra, Moğollar Anadolu’ya girdi.

Saray ve devlet adamlarından işlerine yarayanlarını, kendilerine tabi olanlarını bıraktılar, geri kalanını yok ettiler.

O en kötü, en çaresiz, en imkansız zamanlarda dahi, Konya Moğol istilasına teslim olmadı!

Direndi…Direniş gösterdi.

 

*****

Emir Sadettin Köpek gibi, devleti kendi emellerine alet etmeye çalışan, döneminin en seçkin devlet adamlarını gözünü kırpmadan ortadan kaldıran, kendine ikbal yolunda kimi engel olarak gördüyse hayat hakkı tanımayan talihsiz bir örnek ortaya çıktı.

Emir Celalettin Karatay gibi vezirler, Hatiroğlu Şerafettin gibi kahramanlar çıktı. Moğollar cesedindeki kollarını, ayaklarını ve başını ayrı bir kaleye astı Hatiroğlunun.

Hatiroğlu hiç unutulmadı. Çapulcu, soyguncu, gözleri altının ışıltısından başka bir şey görmeyen yağmacı Moğollar tarih sahnesinden silinirken, geriye nefretle, ahla ve beddualarla anılan isimleri kaldı.

Muineddin Pervane çok zeki bir vezirdi. Dahiyane olarak adlandırılacak ince bir zekaya sahipti.

Moğollar sonunda onun da hayatına son verdiler.

Mühezzibiddin Ali çok kabiliyetli bir vezirdi. O karanlık günlerin, o kapkaranlık dönemin içinde Selçukluyu ayakta tutan bir vezir olmuştu.

Emir Karatay ise, direnmenin ve direnişin adı olarak anıldı. Konya, umudunu bağladığı insanların etrafında bir araya geldi.

Konya kervansarayların, hanların, medreselerin, imaretlerin, şifahanelerin, mesleklerin Anadolu’da doğduğu ve ihraç edildiği bir anlayışın, bir medeniyetin Payitahtı oldu.

 

*****

Şehrin en kötü ve en imkansız günlerinde yaralarını saracak, şehri teselli edecek, yanmış-yıkılmış gönülleri imar edecek olanlar daima bu şehirden eksik olmadılar. Bu şehrin yaralarını sardılar.

Bahaüddin Veled gibi bir Sultan-ül Ulema vardı bu şehirde.  Sanıyor musunuz ki, tesadüfen geldi de postunu serdi bu topraklara.

Mevlana gibi bir gönüller Sultanı bu şehrin kalbinde taht kurdu. Yanan gönülleri, ümidini kaybetmiş gönülleri teskin etti. Teselli etti.

Şeyh Sadreddin Konevi gibi, zamanının en ünlü iki ismi olan Evhadüddin-i Kirmani ve Muhiddin-i Arabi’nin yetiştirdiği bir öğrenciydi.  Devrinin en ünlü Hadis bilgini olarak, Konya’nın mana iklimine hayat verdi.

Muhiddin Arabi, Konya’ya gelen Alimlerin en tanınmışlarından biriydi.  Konya sarayı, onu misafir etti. İlminden istifade etmek isteyenleri onunla buluşturdu.

Şems-i Tebrizi, Hz. Mevlana’nın bu alemde ki, tek gerçek ve hakiki dostuydu. Git dediler Anadolu’ya geldi. Bul dediler Mevlana’yı buldu. Konya, Şems’le tanıştı.

Evhadüddin-i Kirmani, hem Şeyh Sadreddin Konevi’nin Hocasıydı, hem de Ahi Evran’ın kayınpederi. Bacıyan-ı Rum’un kurucusu olan Fatma Bacı Kirmani’nin kızı, Ahi Evran’ın hanımıydı.

Karı koca, hem erkeleri, hem de kadınları meslek sahibi ettiler. Selçukluyu ihya etmekle kalmadılar, aynı zamanda halıcılığın ve kilimciliğin yaygınlaşmasına vesile oldular.

Burhanettin Tirmizi, Hz. Mevlana’nın Hocasıydı, Bahaeeddin Veled vefat ettikten sonra, genç Mevlana’yı yetiştirdi, olgunlaştırdı ve babasının postunu ona devredip, Kayseri’ye gitti. Kayseri de gönülleri vefatına kadar irşad etmeye devam etti.

Konya oldukça zengin bir manevi atmosfere sahipti.

Konya, sen-ben demedi, sizden-bizden demedi herkese kollarını açtı yüzyıllarca…Zenginlik sadece altın-akçe zenginliği değildi elbet! İnsanlar zenginlik deyince gönül zenginliğini görmezden geliyorlar. Bu şehir de o gönlü zenginlerin, mana ve kültür zenginlerinin izi var. O izler olduğu içindir ki, bu şehrin zenginliği bitip tükenmiyor. Sadece ara ara üzeri külleniyor. Hepsi o kadar!

 

*****

Bülbülün çektiği dili belasıdır demiş atalar!

Dil adamı abad eder, berbat da…

Vezir de eder, rezil de…

Bu şehirde konuşarak çözülebilecek birçok mevzu uzun zamandan beri bazı kapıları, bazı yapıları aşamıyor!

Birinci elden, yani konuşmanız gereken insanlarla merasimsiz, aracısız, randevusuz görüşemiyorsunuz!

Aciliyetiniz her ne olursa olsun bu böyle!

Bu yeni icat, ne icat edene, ne bu icatta ısrar edene, ne de derdini anlatmaya çalışana hiçbir şey kazandırmadı!

Sadece sıkıntıları üst üste yığdı!

Sıkıntı burada…

Bu eski Başkent, kuru gürültüye ne pabuç bırakan, ne de bırakacak bir şehir değil!

Sıkıntılar aşılamadığında ise, araya tevatürler, rivayetler, dedi ki ve demiş ki diyenler giriyor!

Girince de, her taraf geriliyor!

 

*****

Makamlara ulaşmayı zorlaştırarak, her yolu tıkayan, kilitleyen ve insanların iki ayağını bir pabuca sığdırmaya çalışan yaklaşımları icat edenler, gelin bu sevdadan vazgeçin artık!

Yanlış anlaşılmalar da bitsin, suçlamalar, gönül koymalar, tarafgirlikler, suizanlar da sona ersin.

Sayın Altay, bu konuları çözebilecek, çözümleyebilecek bir anlayışa, hoşgörüye ve donanıma sahip, Başkana giden yolları açın, ferahlatın ki, sizlerde, bizlerde, şehir de derin bir nefes alsın!

Bu şehir nefretten, öfkeden ve kavgalardan beslenecek bir şehir değil!

Bu şehri ayakta tutan şeyin sevgi ve hoşgörü olduğunu gelin bu mübarek Ramazan’da bir daha hatırlayalım!

Madem ki, Konya aşkın kapısıdır, açın şu kapıları artık.

Açın ki, çözümsüzlüklerin değil, çözümlerin kapısı ve şehri olsun Konya… Bir olsun, beraber olsun şen olsun Konya!

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.