Erol Sunat

Erol Sunat

Vefa; Başkent Olmanın Sırrıdır!

Vefa; Başkent Olmanın Sırrıdır!

Bir Başkent daima Başkenttir, lakin o Başkent, kendini Başkent yapan, değerlerini, kültürünü ve tarihini asla unutmaz, böyle bir vefasızlık yapmaz!

Aklının ucundan dahi geçirmez!

Şehirlerin de bir ruhu vardır.

Ve de korkunç bir hafızaları…

Şehir, ruhunu okşayanları da bilir…Okşar gibi yapanları da, ruhuna hitap etmeyenleri de…

Şehrin hafızası demişken, hiç kimse şehrin hafızasını hafife almasın. Çünkü her kim şehrin hafızasını hafife aldıysa yalan oldu. Kayboldu, unutuldu…

Birde ben yaptım oldu hikayesine sığınanlar var. Ben yaptım oldu diyenler varsın sevinip dursunlar. Varsın içleri içlerine sığmasın.

Varsın şunu şu kadar öteledik, şunu şu kadar engelledik diye isterse zil takıp oynasınlar.

Her şey aslına rücu eder…Yani aslına döner…

Su akar mecrasını bulur denmiştir!

Bazen, bazı konuları yaşadığınız süreçte görürsünüz, kimi görmez, kimi duymaz, kimi aldırmaz!

Otuz küsur yıl Selçuklu ve Selçuklu tarihi es geçildi, pas geçildi!

Ne oldu?

Bu topraklar, bu kadim şehir görevlendirdi bir evladını, üfletti o kalın kül tabakasını…

Miryakefalon’la öyle bir geri döndü ki tarih, dönüş böyle olur dedirtti!

Elinizde, Anadolu coğrafyası Türk’tür, Türk kalacaktır diye, bu coğrafyaya damga vurmuş bir zafer olacak ve bu topraklarda cereyan edecek ve siz bunu görmeyecek ve bilmeyeceksiniz!

Ne tarih, ne de bir Başkent böyle bir olayı unutmaz da, unutturmaz da…

 

*****

Hatırlarsanız yine o günlerde şehre Kılıçaslanlar şehri denmeye başladı birdenbire…

O Kılıçaslanlar ki, birincisi Konya’yı Başkent yapmış, ilk Haçlı Seferini de durdurmuştu, İkinci Kılıçaslan ise hem Üçüncü Haçlı seferine karşı durmuş hem de Miryakefalon Zaferini kazanmıştı.

Miryakefalon zaferinin 840. Yıldönümünden sonra Kent Meydanının adı değişti ve Kılıçaslan Meydanı oldu.

Ardından şehrin Başkent oluşu kutlamaları başladı. Daha önce nerelerdeydi bu insanlar?

Bütün bunlar sizce bir tesadüf müydü?

Adı Konya olan Başkent, mekanı cennet olsun Seyit Küçükbezirci Ağabey’i vesile etti, o son Selçuklu Emiriyle, o son Selçukluyla, şöyle bir dokundu tarihe…

Bir anda Selçuklu tarihine merak sardı şehir!

Her bir Sultan merak edildi, anıldı, anlatıldı…

Alaeddin Tepesinde kaç Sultanın, kimlerin yattığından habersiz gibi davranılmıştı onlarca yıl!

Selçuklunun torunlarını Osmanlının izinden Söğüt’e göndermek gibi tarihi geriye çevirme teşebbüslerini de ısrarla sürdürenler vardı!

Tarihi mi şaşırmıştı, Osmanlıyla, Selçukluyu mu karıştırmıştı bu işe merak salanlar?

Bütün bunlar, yaşanılan şehrin Başkent olduğunun unutulmasıyla ilişkiliydi belki de…

Osmanlının, devlet olmasının temellerini atmıştı Selçuklu. Dağılan Selçuklunun en seçkin devlet adamlarını bağrına basan, onlara kıymet ve değer veren Ertuğrul Bey ve oğlu Osman Bey, Selçuklunun uc Beyleriydiler. Selçukluya vefa borçları vardı. Ve nihayetinde hepsi birdiler, hepsi Türk’tüler. Osman Beyin hanımı, oğlu Orhan Beyin anası olan Malhun Hâtun'un babası Anadolu Selçuklu Veziri Ömer Abdülaziz Bey’di.

 

*****

Marifet bir Başkent daima başkenttir demede değil! Önemli olan Başkent olmanın izlerini kaybetmemek. İzlerini sildirmemek, izlerini silmeye kalkanlara göz yummamak! Değilse Başkent, izini silenleri de, silmeye kalkanları da siler geçer. Konya, kaybettim sandığı, oysa yanı başında olan izlerini en az 30 yıllık bir kayıpla yeniden buldu.

Şehir benimle doğdu, ben olmasam, bu şehri kim tanırdı, kim bilirdi diyenler binlerce yıldır hep vardılar, üstelik hiç eksilmediler.

Onlar var olduğu müddetçe, Başkentler, hafızalarını yenilemeye devam ettiler!

O konuşanlar, o kendini ön plana çıkaranlar, o ben olmasaydım diye mangalda kül bırakmayanlar, o kendini idol sayanlar, saydıranlar, bir bakmışsınız yoklar!

Şehir onları tepe tepe gömmüş, adlarını, şanlarını, şöhretlerini anan da olmamış, anlatanda….

 

*****

İz silenler, iz kaybedenler, izlerin üzerini örtenler, kapatanlar, biz var oldukça, ne yaptığımızı kim bilecek, kim anlatacak, kim geçmişle bağ kuracak deseler ne olur ki?

Hatta ve hatta…

Kim akla getirecek? Kim bulduracak? Kim yazdıracak? Kim gün yüzüne çıkaracak? Kim unutturmayacak?

Kim şehrin destanlarını, efsanelerini ve hikayelerini yüzlerce yıl sonra gündeme getirecek?

Kim şehre hayrı dokunanları tarihi eser kazısı yaparcasına ince ve hassas bir şekilde ortaya çıkmasına kol kanat gerecek? Benzeri sözler söylemiş de olabilirler.

O ben-ben diyenlerin göremediği, ruhuna dokunamadığı, dilinden anlayamadığı Başkentler var ya…

Kendilerini birilerinin aklına da getirir, buldurur da, yazdırır da, unutturmaz da, hem öyle olur ki, o iz örtücülerin ruhları dahi duymaz!

Bir de bakmışsınız ki, devran dönmüş, hakikatler gün yüzüne çıkmış, yalan yalan söylemekten bıkmış usanmış!

 

*****

Başkentlerin her döneminde vefakar evlatları vardır. O evlatlar, o hafızası güçlü evlatlar olarak ne mi yaparlar?

Evvela, derinlemesine bir araştırma sevdası çöker yüreklerine…

Sonra, unutulmuş, üzeri küllenmiş, yada metrelerce toprak altında kalmış bir konuyu başlarlar deşmeye…

Arkası bir de bakarsınız ki, çorap söküğü gibi gelmeye başlamış…

Bu deşeleme öyle bir deşeleme olur ki, her deşmede, deşilecek başka konular çıkar ortaya…

Sonra bir bakmışsınız ki eşeledikçe hakikatler serilir gözler önüne…

Kim kime ne yaptı? Kim ne kadar yalan söyledi? Kim ne kadar göz boyadı?

Hangi masumlar, hangi değerli insanlar, baştan savıldı, kenara alındı?

Kim ve kimler şehrin hayrına dokunuşlar yapılmasını engellendi?

İki kişinin bildiği sır, sır değildir derler ya…Başkent bir bakmışsınız Hakim olur, hüküm verir, tarihle, kültürle birlikte…O gün sadece gerçekler konuşulur meydanlarda…

 

*****

İnsanların ahları ve bedduaları bazen onlar yaşarken yerini bulur bazen de çok daha sonra…

İşte o günlerde vefa konuşur!

Yaygara, yalakalık, çok bilmişlik, allamelik, goygoyculuk, susma hakkını kullanmak saklanacak yer arar kendine…

Vefa konuşulmayanları, yazılmayanları, bir yerlere not edilenleri birer ikişer döker saçar orta yere…

İşte o günlerde yazanda ortaya çıkar, hikaye edende, herkesin anlayacağı bir dilde aktaranlarda…

Neden mi?

Çünkü, Başkentlerin vefasızlık yapma lüksü yoktur. O vefasızlık lüksünü eline her fırsat geçtiğinde tepe tepe kullanan insanlar vardır! Vefasız olan Başkent yada Başkentler değil, insanların ta kendisidir.

Başkentlerin sırrı, vefa da saklıdır. Vefaya rağmen bir şey yapamazsınız. Vefanın ortaya çıktığı zamanlarda, ya vefaya uyacaksınız, yada uyacaksınız. Hatta en güzeli barışacaksınız, İlk adımı da siz atacaksınız ki, tekrar-tekrar vefa ile sınanmayın!

İşte onun içindir ki, bu günler Konya denen Başkent’in vefa ile tekrar barıştığı günlerdir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR