Erol Sunat

Erol Sunat

YENİ NESİL CAZİBE MERKEZİ OLUR MU?

YENİ NESİL CAZİBE MERKEZİ OLUR MU?

Yeni nesil kavramını öyle sevdik ki, bundan böyle her şeyin başına yeni nesil kelimelerini getirmekten ayrı bir haz duyduk! Beyaz eşyalar işin cabası... Yeni nesil belediyecilik, yeni nesil şehircilik, yeni nesil kreş, yeni nesil mühendislik, yeni nesil pazar yeri, yeni nesil şarkı!

Yeni nesille başlayan cazibe kavramının dayanılmaz cazibesine kendimizi kaptırmamız, kentsel dönüşüm hamleleriyle başlamıştı. Yeni nesil furyası içerinde, kendimizi tanıtan, kendimizi öne çıkaran yeni cazibe merkezleri yarattığımızı sandık.

İşin garibi bu işe inandık, bir başka anlatımla inandırıldık.

Yüzyıllar öncesinden bugüne taşınan o güzelliklerin yerini alacak, adının başına yeni nesilde koysan hiçbir şey fark etmeyecek yeni cazibe merkezlerinin sahte büyüsüne kapıldık.

Oysa, 5-10 yıl sonra ne o cazibe merkezleri akılda kalacak, ne de adları, kimin yaptırdığı, kimlerin açtığı gibi konular hatırlanacak!

Amma bizler ikazlara aldırış etmeyi sevmeyiz, bize akıl öğretiliyormuş gibi gelir.

Yine öyle yaptık, şehre değer katan, şehrin onlarla tanındığı şehrin tarihi kadar eski cazibe merkezlerine siz şöyle az biraz kenarda bekleyin diyerek, onlarca yıldır her birini kenarda beklettik!

Sonra ne mi yaptık?

Şehrin kültür hayatının ta kendisi olan eski ve tarihi mahallelerimizi yıktık attık. O yıkıntıların üzerine betondan, mağrur, soğuk, hissiz, ruhsuz siteler diktik!

Böylece, yeni görünümlere, yeni cazibe merkezlerine kavuştuğumuzu ilan ettik.

Peki, o yeni cazibe merkezlerine kavuştuk mu?

Görünüşte evet, aslında hayır!

Ahını aldığımız, bizde ne yapıyoruz böyle demediğimiz, üç günlük kârlar ve getiriler uğruna yok ettiğimiz nice kültür değerine acımadık bile!

Ancak yeni cazibe merkezleri alkışlarla, çiçek bahçesine dönüşen çelenklerle, bölgemize yeni bir cazibe merkezi kazandırdık, hayırlı olsun inşallah temennileriyle açıldı!

Eski mahallelerimizi silindirlerle dümdüz ederken, kültürümüzü, tarihimizi, komşuluğumuzu, dostluğumuzu, vefamızı da hep beraber toprağa gömdük.

Üzerine tonlarca beton attık, bir daha ortaya çıkmasın, başımızı ağrıtmasın, işimize karışmasın, yolumuzu kesmesin, bizden geçmişin hesabını sormasın istedik!

BİR ŞEHRİ PARK VE BAHÇELERİYLE, KAFELERİYLE TANITAMAZSINIZ!

Şehri tanımanın, tanıtmanın, sadece şehrin kafelerini, park ve bahçelerini, nargile içilecek mekanlarını tanımak, tanıtmak olduğunu sanırım düşünmüyorsunuzdur?

Eğer kadim ve tarihi bir Başkentte yaşıyorsanız, bu şehirde, Sille gibi, Meram gibi, Alaeddin tepesi gibi, Bedesten gibi, Mevlana ve Türbeönü gibi değişmez ve değişmeyecek olan cazibe merkezleri olduğunu bilmek zorundasınız!

Bu merkezler şehrimizin nirengi noktaları…

Bu merkezleri bilmeden, bu şehri tanıyamazsınız!

Yeni nesil anlayışlarla, yaklaşımlarla ve kentsel dönüşümlerle kolkola olarak kültürüne ve tarihine yüklenilen bir şehrin bu eşsiz değerleri, derin yaralar alabilir, sarsılabilir, yok edilmeyle karşı karşıya kalabilir.

Ancak, dipdiri olarak, bu şehrin cadde ve sokaklarında her şeye, herkese rağmen tur atmaya devam eden o kadim kültürün ve tarihin ruhu, özü, sözü kaybolmaz!

Herkesin toprak olduğu bu dünyada, kültür kıyamete dek, kendini seveni, hatırlayanı, araştırıp, soruşturanı, ortaya çıkaranı mutlaka bulur. 

Belki bugün, belki on yıl sonra, belki yüz yıl sonra, belki üç yüz yıl, belki bin yıl sonra, amma mutlaka… Kültürlerin toprağa gömülse de, tarihe gömülmesinin mümkün olamayacağını başka nasıl anlatsak bilemiyorum.

Bundan böyle, zararın neresinden dönersek dönülmeli denilerek hiç vakit kaybetmeden ve hemen, elimizde kalan son kültür değerleri olan, cazibe merkezlerimizi öncelikle Alaeddin Tepesi gibi, bu tepede var olan Sultan Mezarları gibi, Meram gibi, Bedesten gibi, Sille gibi, Zazadın Hanı gibi, Türbeönü ve Mevlana gibi, Kilistra gibi cazibenin odağında olan merkezlerimiz ihya edilmelidir.

Yeni cazibe merkezleri sevdasından lüzumundan fazla zaman kaybettiğimizi sizler de düşünmüyor musunuz?

KÜLTÜR ŞAKAYA GELMEZ!

Bazı Başkanlarımız kadim, şehrin yüzlerce yıldır bildiği, dünyanın tanıdığı cazibe merkezlerini, yeni nesil anlayışının hakim olduğu yeni anlatımlarla “cazibe merkezi oldu” diye anlatıyorlar!

Doğrudur!

Konuyu bilmezseniz, zaten cazibe merkezi olan bir yeri, her elinize mikrofonu aldığınızda, yeni bir cazibe merkezi olarak tanıtabilir ve anlatabilirsiniz!

Göreve yeni başlayan bir Başkan için bazı konular mazur görülebilir!

Ancak, Başkanı konu hakkında, önceden bilgilendirmesi gereken yeni nesil danışmanların hazırlıksızlığına ne diyeceğiz?

Ne olmuş yani, olur, böyle şeyler filan mı?

Beş Üniversiteli bir şehirde, kültürle ve tarihle ilgili kariyer yapmış, bir dünya gönüllünün var olduğu bir şehirde, keşke bu görevleri, yeni nesil danışman olarak getirilmişlerin yerine, bu şehrin kültür ve tarihi dokusunu iyi tanıyanlara tevdi edebilseydiniz de, yeni nesil danışman kardeşlerimiz sizleri tökezletmeseydi!

Çünkü, kültür şakaya gelmiyor!

Konulara hakim olması beklenenler, o meziyetlere sahip değillerse…

Adama gafta yaptırırlar!

Sayısız çamları da devirtirler!

Kadim Cazibe Merkezi bir yeri, yeni bir cazibe merkeziymiş gibi de anlattırıp, takdim ettirirler!

Sonra da, ben nerde yanlış yaptım ki, diye düşünür kalırsınız!

Sizde haklısınız!

Size yanlış yaptıran yeni nesil danışmanların, bu yanlışı neden yaptırdığı hakkında en ufak bir bilgisi dahi yoksa ne yapacaksınız ki…

Başkanlar ekipleriyle birlikte vardır.  Olması gereken, ekiplerin başkanları taşımasıdır. Yok eğer, başkanlar ekipleri taşıyorsa o zaman da, kültür kazaları, tarih kazaları, dil sürçmeleri, yanlış bilgilendirmeler sonucu gülümseten açıklamalar kaçınılmaz olur!

İddiamız odur ki; Şayet yıllar öncesinde Selçukluya yolculuk yapılabilseydi, Selçuklu pas geçilmeyip, bu şehirde neden bu kadar Selçuklu eseri var sorgusu bile yapılmayıp, Konya Selçuklu’nun başkentidir, bir başkent daima başkenttir sözünün arkasına sığınılıp, bize bu kadarı yeter de artar denmeseydi, her şey çok daha farklı olabilirdi.

Selçuklu’ya yolculuk yapmak deyince, merkez ilçemiz Selçuklu’ya değil, Selçuklu Medeniyetinin asli sahipleri olan, Selçuklu devletinin ruhuna, özüne, Kılıçaslanlar şehrine, Haçlı Seferlerinin önüne dikilerek, Kudüs’e kalkan olan bir cengaverliğin destansı hikayesine yolculuk yapmaktı kastımız.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR