Ziya Uysal

Ziya Uysal

İNSAN- HAYAT-EKMEK

İNSAN- HAYAT-EKMEK


       Çoğu zaman “Buraya kadar” dediğimizde yapacak bir şey kalmadı sanır, mücadeleyi bırakırız. Ya da “Deniz bitti “dediğimizde gölleri ve ırmakları unuturuz. Oysa denizi de göller ve ırmaklar besliyor. Eğer akıllanmışsak, onlarla tekrar deniz oluşturabiliriz.

        İpi göğüsleyenler, kolay pes etmeyenlerdir. Dersini iyi çalışarak, başkaları dökülürken canını dişine takıp, koşuya devam edebilenlerdir.

       “Ya tokat yememiş, ya sayı saymasını bilmiyor” diye bir deyim var. Hayatın acımasız yüzünü, yani gerçek yüzünü görmemiş, feleğin tokadını yememiş olanlar, çoğu kez ellerine geçen fırsatları acemilikleri yüzünden veya hayata başka bir pencereden baktıkları için kaçırırlar.

       Tembellik ve kolaycılık, kimseyi başarılı yapmamıştır. Bütün acemiliklerine karşın bu fırsatlardan yararlananlar; gereğinde boşa çalışmayı, yorgunluk ve zorlukları, riskleri göze almış olanlardır. Bir tanıdığım, “Ben hamallığı göze aldıktan sonra, nasıl olsa sırtıma bir yük vuran çıkar” diyerek, işsiz kalma kaygısı taşımazdı. O, hep tutumlu ve minnetsiz yaşamıştı.

       Bunlar çalışmaktan yılmazlar. Daha doğrusu çalışmadan duramazlar. Ekmeğini taştan çıkartırlar. Satın alınamazlar. Kolay pes etmezler. Kendilerine güvenirler.

       Ekmeğini kazanma endişeleri yoktur. Hak etmedikleri bir malı veya parayı almazlar. Ancak emeklerinin karşılığını yerler. Maddi ihtiyaçları yoksa, insanlık için çalışırlar.

       Talih oyunlarına, defineciliğe, kolay kazanmaya, beleşçiliğe ve savurganlığa hiç heves etmezler. Yorulmayı severler, daima hallerine şükrederler ve huzurlu bir hayat yaşarlar.

       "Nihayet, açlıkla tokluğun arası yarım yufkadır." derler. Ekmeğini çalışarak kazanmaya şartlanmışlardır. Biri mal bağışlasa almazlar. En yorucu çalışmaları bile her zaman seve seve göze alırlar. “Helal işe ar olmaz” diyerek, sıradan işlere bile burun kıvırmazlar. Risk almaktan çekinmezler. Ekmek, istediği kadar ” Aslanın ağzında” olsun, özürlü bile olsalar, onlar geçim endişesi taşımazlar. Lüks ve safahatı sevmezler, hayallerinde şaşaa ve saltanata yer yoktur.

      Lisede oturduğum bir sıranın iç yüzünde “ Kim kazanmazsa bir ekmek parası, dostunun yüz karası, düşmanının maskarası” yazılıydı. Kim bilir kim yazmıştı. Hiç unutmam, ben o yazıyı her okuyuşumda ilk kez okumuş gibi etkilenirdim.   

       Gerçekten de tembel, gevşek, beleşçi, kolaycı bir yaklaşımı benimsemiş olanların işleri rastlantılara kalmıştır. Bunlar eli boş takımına mensup kimselerdir.

       Çalışmayı göze alamazlar. Çalışmayı sevmezler. Zorluklara dayanmayı denemek bile istemezler. İş beğenmezler. Çoğu eğlence düşkünüdür. Daima kazancından fazla harcarlar, hak ettiklerinden fazlasını isterler. Alçak gönüllü ve tutumlu olmayı eziklik sayarlar, her durumda havalarından taviz vermezler. Geçim kaygıları yoksa hiçbir iş yapmamayı yeğlerler.  

        Başkalarının malına göz dikenler, çoğunlukla bu grubun içinden çıkar. Bunlar çalışarak, hak ederek kazananları, kazandığıyla yetinenleri, alnı terleyenleri enayi gibi görürler.

       Çoğu kendini beğenmiş ve savurgandır. Zorda kalınca gayrı meşru kazançları bile denemekten hiç çekinmezler. Açıkça bir yasaklayan, bir kınayan veya ayıplayan yoksa kazançlarının helal olup olmadığını umursamazlar.

       Bu durumları yüzünden sürekli tokat yedikleri halde hiç akıllanmazlar. Ne aileden, ne de çevreden, Din ve ahlak konusunda bir şey öğrenmemiş veya öğrendiklerini anlamamışlardır. Haramı-helalı bilmezler. Çalışmadan gelir getirecek bir miras veya rant geliri bulamazlarsa kara para kaynağı ararlar. Çalışmak zorunda kalırlarsa, sürekli mutsuz ve huzursuz olurlar.

       Halkın deyimiyle yaşamları boyunca, “Oturdukları ahır sekisi, çağırdıkları İstanbul türküsü “ olur.  Hep servet hayali kurarlar, ama bir türlü ulaşamazlar.

        Son günlerde bir kesimin daha sesi yükselmeye başladı ki, bunlar da sırça saraylılardır. Bunlar, işleri gereği üstü-başı yağ- pas içinde veya toz-toprak içinde çalışanları köle sanıyor. Asgari ücreti insanlığın yüz karası sayıyor. Fazla mesaiyi insanca bulmuyor. Değirmenin suyunun nereden ve nasıl geldiğini bilmiyor. Belli ki gerçek hayatı hiç tanımıyor. Ama bunlar, elit kesimden oldukları için ellerinde mikrofon veya kalem var. Son zamanda sayıları da arttı. Anlaşılan o ki, ülkenin bunlardan da çok çekeceği var.

        Bunların kimi baba malıyla şımarmış, eğlenceden başı dönmüştür. Kimi mirasla, yüksek maaş veya yüksek rant gelirleriyle geçim sıkıntısını hiç tanımamıştır. İşlerinin ve piyasanın stresinden ne yapacağını şaşırmış esnaf ve sanayicinin, çiftçinin, işçinin halini bunlar aslında hiç anlamazlar. Sanayi sitelerinde, fabrikalarda, hurdalıklarda, ya da tarlada, bağda, bahçede çalışan işçinin, esnafın, çiftçinin, besicinin gündelik iş kıyafetlerinin genellikle böyle yağlı-paslı veya tozlu-topraklı olduğunu, yani gerçek hayatın böyle bir şey olduğunu anlamasını da bunlardan bekleyemeyiz. Biz işimize bakalım. Allah’a emanet olunuz. 

            

MARATON:

Azimle, sabırla koş bu meydanda

Zor görünen ufukları aşarak

İnsanlık için çalış, her alanda

İz bırakan insanlara bakarak      

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Uysal Arşivi

SAPMA

16 Eylül 2019 Pazartesi 00:01
SON YAZILAR