Erol Sunat

Erol Sunat

Denizin kuru fasulyesi

Denizin kuru fasulyesi

Balıkçı sokak aralarında balık satan biriydi. Neşeliydi, kafa dengiydi. Hatta bir hayli de esprili…

O gün balık sattığı kamyonetinin tablasında istavrit balığı vardı…

Ancak o İstavrit demiyordu…

Denizin kuru fasulyesi diye bağırıyordu.

Denizin barbunu, denizin börülcesi olurda kuru fasulyesi olmaz mıydı?

Kuru Fasulyenin marketlerde baş köşelere kurulduğu dönemde üstelik…

“Denizin kuru fasulyesi” dedikçe insanlar toplandı başına…

Müşterinin biri dur dedi hanıma bir sorayım…

Sor tabi dedi Balıkçı, sormadan olmaz…

Müşterilerden biri de dedi ki, tablada ne var ne yok almak vardı…

Vardı amma…

İşin içinde emeklilik vardı.

Balığa ayıracak para, belli ki yüz lira kadardı…

Yüz liralık ver dedi denizin kuru fasulyesinden…

*****

Kuru fasulye ve İstavrit…

Ne alaka mı?

Çok alakası var…

Kuru Fasulye fakir fukara sofralarıyla vedalaşalı çok oldu. Balığın kıymetli olanı da…

Hamsi gibi, İstavrit gibi, Sardalya gibi balıklar tavukla girdiği yarışta, bol yakalandıkları zamanlarda ara-ara öne geçtiğinde, vatandaş da tavuk alacağıma bu sefer balık alayım diyor.

Zaten vatandaşın alabileceği ve yiyebileceği balık sayısı bir elin parmaklarından daha az…

Büyük balıklar sınıfına giren alabalık, tatlı su balığı da olsa, fiyatı yüksek…

Palamut artık taneyle satılıyor…

Somon ve levreğin yanına ne fakir fukara yaklaşabiliyor ne emekli ne de asgari ücretli…

Onların fiyatı kırmızı ete yakın…

Üç tarafı denizlerle çevrili, içi Fırat gibi, Dicle gibi, Kızılırmak gibi, Yeşilırmak gibi akarsularla dopdolu ülkemizde balık bize, biz balığa hasret…

İstavrit pazarlarda 250 lira…Sanki ithal mübarek…

*****

İstavrit sokak aralarında 150 lira…

Denizin kuru fasulyesinden ne kadar mı alıyor insanlar?

Yüz liralık…

Çünkü en ucuz balıklardan biri denizin kuru fasulyesi…

Nereden nereye geldiğimizi nasıl anlatsak?

Beş liraya istavrit aldığımız zamanların üzerinden çok geçmedi…

Beş lira ve 150 lira…

Bugün beş liraya ne alabilirsiniz?

Matematik şaşkın…

Bir ekmek etmiyor…Simit almaya yetmiyor…Bir bardak çay içilemiyor…

İnsanlar, “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” benzeri serzenişlerini ortaya koyuyorlar koymasına da…

Dağın, of çekenden, ah edenden, küsenden, kırılandan, dargın olandan olmuş mudur haberi?

Keşke…

Olsaydı, enflasyon bu kadar tırmanmazdı mesela…

Denizin Kuru fasulyesi en fazla on lira olurdu, hadi yirmi olsun…

*****

Bir kilo denizin kuru fasulyesini alamayanların var olduğu bir dünya…

Mevzu nefsini köreltmek ise…

Karşılığı yüz lira…

Yüz liranın alım gücü ne mi?

Eskinin on lirasından fazla değil…

Bir zamanlar 25 kuruşa satılan maydanoz on lira, elli kuruş olan Roka 15-20 lira, bir liraya, bir buçuk liraya aldığınız Marul 30-40 lira…

Limon da lazım…İki buçuk, bilemediniz üç lira olan limon…Hadi ona da verin bir 20’lik…

Ne mi oluyor?

Denizin kuru fasulyesi hem sokağın hem denizin hem cebimizin hem de açıklanan rakamların nabzını tutuyor.

Rakamların azizliğine uğramak böyle bir şey herhalde…

Yalan söyleyen rakam utansın mı diyeceğiz?

Rakam, benim ne suçum var dese ne cevap vereceğiz?

Denizin kuru fasulyesi, sokak enflasyonuna dikkat çeken, gariban bir istavrit balığı…

O sokaktan enflasyona diyor ki, bırak rakamları, bırak halay çekmeyi de işin gerçeği ne, onu söyle…

*****

Sokakta bizim içimizde, bizim yanımızda, kapısı ve gönlü ardına kadar açık olanların, yüzümüze bakar bakmaz halimizi anlayanların var olduğu zamanları da unutmuş değiliz elbet…Bir zamanlar, bir bakanımız, bir çekenimiz, bir görenimiz, bir bilenimiz vardı…Onlar gitti gideli, bizi bir efkâr sardı.

Ne desin İstavrit?

Balıkçıya bıraktığı espri dahi güldüremiyor insanları…Ne gülecek ne de espri yapacak hali kalmadı insanların…

Biz eskiden böyle miydik?

O sokaklar bambaşkaydı bir zamanlar…Evden çıkan, esnafa hayırlı işler derdi…Herkesin yüzü gülerdi. Halini hatırını sormadan geçmezdi konu-komşu. Cenazede, düğünde dernekte herkes bir arada, yan yanaydı. Kim dertli, kim sıkıntılı, yardımına koşardı…

Ah istavrit ah…

Bir girdin sokağa, daldık gittik maziye…

Biz eskiden diye indik derinlere…

Bizim komşularımız, kendine balık aldı mı, bir kilo da komşusuna alırdı…Neden böyle yaptın, bizi mahcup ettin, al şu parayı diyene de bir dahaki sefere sen alırsın ödeşiriz deyip geçer giderdi…

Adı zengin değil gönlü zengindi o insanların. Ağzı dili olsa da konuşsa sokakların…

Balıkçının denizin kuru fasulyesi dediği istavrit, sokağa bakıp da maziye dalanlara, bulunduğu tabladan takma kafana der gibi…Bir, “bu da geçer” demesi eksik…

*****

Sokağın enflasyonu, İstavritle bizi buluşturdu dertleştiriyor…Adı balıkçıya göre denizin kuru fasulyesi ya…Yapın hesabınızı İstavrit üzerinden…

Ne olur sokağın enflasyonu?

Ne çıkmıştı bu ayın başında?

Yüzde bir virgül sıfır üç…Denizin kuru fasulyesine bile anlatması çok güç…

Yüzde bir virgül sıfır üç ve biz…

Asgari ücretliye yüzde 30, Emekliye 15.75, memur emeklisine 11.54…

Gör İstavrit…İşte halimiz, ahvalimiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Gotik

12 Şubat 2025 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR