Düğüm
Barışa giden cümle yolları biz kapattık. Sevdik dedik yalandı. Barış baş tacımız, aşkımız, biz barışa muhtacız dedik, yalandı. Barışın bu sözde sevgiden gönlü bulandı.
Gaye başkaydı, hedef başkaydı, gönülde yatanlar daha bir başkaydı…Sonunda dayanamadı, barış, kaydı gitti o güzel yıldız.
Barış denen o yıldız kayıp giderken, dilek tuttu insanlar, dileriz bu yıl barışın yılı olur diye…
Bir yıldız daha kaydı, umut küstü, umut kahretti, umut barıştan caydı. Barış, barışmak, barış yapmak dilek tutanların dileklerinde kaldı…
Rahmetli Aşık Veysel diyordu ki, “Kim okurdu kim yazardı / Bu düğümü kim çözerdi / Koyun kurt ile gezerdi / Fikir başka-başka olmasa…”
Fikir başka, niyet başka, söz başka, o sözü söyleyen, göz başka…Düğüm ortada…Çözecek yok değil, lakin düğüme yaklaşması mesele…
Sevemedik barışı sever gibi yaptık, cümle dünyayı aldattık diye, dostlar alışverişte görsün diye neredeyse yanık mı yanık bir uzun hava çekeceğiz…
Meğer barışı ne kadar da seviyormuşuz diye ilk önce kendimiz inanacağız belki de…
Haydi barışa, koşun gelin barışa…Girdik yalandan daha yalan, göstermelik bir yarışa…
*****
William Shakespeare diyordu ki; “Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes bu sahnede rolünü oynar, rolü bitince de bu sahneyi sonsuza dek terk eder."
İnsanlar, ben oyuncu değil, yönetmenim deme derdinde…Sahneye koydukları oyunun adı, “Barışa varamayan yol…” Barışa varmaması, çıkmaması için, barışa kurulmayan tuzağın, kazılmayan kuyunun, ardından çevrilmeyen entrikanın olmadığı bir oyun.
Bin kere tövbe etmiş kötü, yine bozuyor tövbesini, yine o bilinen, tanınan, eskisinden daha beter kötü olarak çıkıyor ortaya. Düşmanı barış, düşmanı huzur, düşmanı hoşgörü, düşmanı iyi niyet…Düşmanı, çözüldüğünde dünyayı güllük gülistanlık yapacak olan düğüm.
*****
Ne olurdu, kavgasız, gürültüsüz, dedikodusuz yapabilen, birbirinin malında mülkünde, yerinde, yurdunda, toprağında gözü olmayan insanlar olabilseydik…
Dünya var olduğundan bu yana, gücü elinde bulunduranlar, kendilerini tanrı ilan edip, tanrısal ilan edip, gözünü kendine ait olmayan, kendine de bir hayrı dokunmayan ve dokunmayacak olan yer altı ve yer üstü zenginlere diktiler.
Eski çağlarda yapılan o korkunç savaşların en acımasız olanları Roma’ya aitti.
Roma üç kıta üzerinde kurulu, güçlü lejyonlarıyla, ne kadar isyan çıktıysa, oldukça kanlı bir şekilde bastıran bir güce sahipti. Bu güç, eski Mısır’ın Firavunlarından da güçlüydü, Mezopotamya da ki Babil’den, Asur’dan da…
Uzun yıllar kimse karşı koyamamıştı Roma’ya…Romalı Jül Sezar, “Veni, vidi, vici” yani “geldim, gördüm, yendim” diyordu. Roma kartalları hakimdi üç kıtaya birden…
Romanın barışı kandı, vahşetti, ölümdü…
İkinci dünya savaşı öncesi yaşamış oldukları mağduriyetlerini filmlere yansıtan Yahudiler, olan biteni unuttular, iki bin yıl sonra aynı coğrafya üzerine kurdukları İsrail ile Roma’yı aratmayan bir vahşet ve saldırganlığı sergilemeyi kendilerine tanınan bir hak gibi görüyorlar.
Orta Doğuyu kontrol etmek gibi, eline geçirmek gibi bir isteğin peşindeler. Beni durduracak güç yok dercesine hareket ediyorlar. Bilmiyorlar mı ki, ibret alınmayan tarih tekerrür eden tarihtir.
İki bin yıl önce, Yahudileri Babil durdurmuştu. Bir bakmışsınız bir başka Babil çıkmış ortaya…
Tarih bir şekilde ters kepçe gelen güçlerin yaşanmış hikayeleriyle ve çözülmek istenmeyen düğümlerle dolu…Keşke bu düğümler yol yakınken çözülseydi, çözülebilseydi.
Çözülseydi de barış hâkim olsaydı dünyamıza, bugün çok daha güzel şeyleri anlatıyor ve konuşuyor olabilirdik.
*****
2024 kan dökücülerin, zalimlerin, zulmedenlerin yılı oldu. Özelikle Ortadoğu ateş topuna döndü. İsrail, bölgedeki rakiplerini saf dışı bıraktı, Suriye’nin güneyinde yer alan zengin su kaynaklarına sahip olan Golan tepelerini eline geçirdi, Şam’a iyice yaklaştı ve ölüm yağdırdı.
2024 Ortadoğu’ya ölüm getirdi. Barışın sesi kısıldı, boğazı sıkıldı. Barış diyen ortadan kaldırıldı, yok edildi. On binlerce masum katledilirken, barış diyenler dondu kaldı çaresizce…
Doğu Türkistan’da Çin oldukça uzun bir süredir açık hava zindanına döndürdüğü Doğu Türkistan’a hür dünyanın gözleri önünde yine nefes aldırmadı. Soykırım dahil, her türlü işkenceyi yapmaya devam etmekle kalmadı, bu insafsızlığını ve merhametsizliğini bu yıla da taşıdı.
2025 yılı başındayız amma hür olmak ne? Hür dünya neresi? Bu dünya bizim dünyamız mı? Barış diye bir şey kaldı mı? Ateşkesleri barış zanneden bir anlayışa doğru sürüklendiğimizi görmüyor muyuz? Görmek mi istemiyoruz? 2024 nasıl bir yıldı öyle?
*****
Kaybetmek, insanın elinde olmayan, aklına gelmeyen bir gaflet anı. Saltanatların, taçların, tahtların bir anda yerle bir olmasının en çarpıcı örneklerini Suriye yaşadı, Irak yaşadı, Mısır yaşadı.
Arap baharı diye bir şey vardı. Kanlı bir bahar…Paramparça olan sınırlar. En az üçe bölünen coğrafyalar. Yeraltı ve yer üstü zenginliklerine baharla el koyan güçler.
Bu hikâyenin eski adı sömürgecilikti. Bu yeni nesil bir sömürgecilik. Sömürgeciliğin güncellenmiş hali…Sahte baharlarda açan ölüm çiçekleri açmalara doyamadı. Ortadoğu yeniden tasarlanıyor. En az üç Irak, en az üç Suriye çıktı meydana…Böldüler, parçaladılar…
Görülen o ki, Suriye, Suriyelilere bırakılamayacak kadar önemli ve birilerine lazım.
Amerika, İngiltere ve Fransa çoktan bölgeye el koymuşlar gibi. Bu arada Orta Doğu üzerinde en fazla söz sahibi ve dediği dedik olanı, lafının üzerine laf koyulmayanı tartışmasız İsrail.
*****
Yılın sona ermesine, ülkemizde emeklilerden daha çok sevinen olmadı! Malum emekliler yılıydı…Çok şükür yıl bitti, emekliler derin bir oh çekti. Emekliler nasıl bir yılda ve nasıl bir yıla sahip olduklarını hiç ama hiç anlayamadılar.
En büyük şaka, emekliler yılında emeklinin yüzünü güldürecek emekliye müjde verilecek hiçbir şeyin olmamasıydı. Her emekliler yılı cümlesi emekliden bir şeyleri aldı götürdü.
Bu yıl bakalım piyango kime vuracak, deniyordu… Emekliler, darısı kimsenin başına olsun istemeyiz deseler de 2025 Aile Yılı ilan edildi.
Emekliler, yandı aileler demekten kendilerini alamadılar. Bazıları da bizim yüzümüz gülmedi, inşallah ailelerin yüzü güler temennisinde bulundular.
*****
Bizim nesil bir yıl daha ihtiyarladı. Geçim zorlukları, dayanma gücü, ayakta kalma mücadelesi vurdu geçti. Kimimiz yıkıldı, kimimiz takıldı, kimimiz yere çakıldı. Kaldıran da olmadı. Neden düştü acaba diyende…
Her nereye varılsa kapı duvardı. Sözüm ona, masalar da vardı, açık kapılar da...
Lakin, her şey düğümdü, kördüğüme döndü.
2024 için, emekliler, asgari ücretliler, köylüler, çiftçiler, öğrenciler, atanamayanlar, işsizler bitsin de gitsin bu düğümlenip kalan yıl dediler. Umutlarını 2025’e taşıdılar.
Yılın başı, yıl uzun…Bir de bakmışsınız, bir düğüm çözen çıkmış gelmiş. Çözmeye başlamış o kördüğümleri birer, birer…
Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez dememiş mi büyüklerimiz…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.