Erol Sunat
Duyduk ki düşüyormuş enflasyon
Efendim yıllardan beri bir canavar dolaşır durur aramızda. Bazen yanı başımızda, bazen soframızda, bazen dost meclislerinde…Oysa biz az uz canavar görmedik…Üç başlı, beş başlı, yedi başlı ejderhalara meydan okumuş Basat gibi yiğitlerin var olduğunu anlatmadı mı Dedem Korkut?
Bir zamanlar enflasyon canavarı diye bir canavar anlatırlardı.
Var mı gören o canavarı?
Van gölünde gördük diyen çıktı…Yalanmış…
Beyşehir gölüne uğrayacakmış dediler…Onun da aslı astarı çıkmadı…
Sonra İznik gölünün kıyısında tatil yapacakmış diyenler oldu…Olurda bu kadar yalan olur dediler kapattılar mevzuyu…
İçimizdeki babayiğitler, koç yiğitler haber gönderdiler…
Dediler ki ey canavar, orda burada, sağda solda saklanıp durma, çık karşımıza…
Çıktı mı karşımıza?
Ne gezer efendim, canavarda yürek Selanik…Korkağın, sinsinin biri olduğunu herkes anladı. Anladı lakin, hafızayı beşer diyorlar ya, çabuk unuttuk…Bu canavar bize kafayı takmış. Ben sizi az ezmedim demiş…Farkına dahi varmadınız, ezilmedik saydınız…Hatta hep öyle sandınız, inandınız…
Bizim yiğitler, yine kalkmışlar ayağa demişler ki…
Bu enflasyon da kim? Kim ki bizi ezmeye kalka?
Canavar masalı mı, hikayesi mi artık her neyse, market kapılarında, sokak başlarında, çarşı pazar girişlerinde çok beklemişler…Yine gelmemiş…Ya da gelememiş korkusundan…
*****
Yarın 1 Temmuz, aynı zamanda Denizcilik ve Kabotaj Bayramı…
Üç tarafımız denizlerle çevrili…Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz gibi denizlerimiz var.
Var olmasına var amma…Ne Hamsi yiyebildik ne İstavrit ne de Sardalya…
Neden mi?
Enflasyondan…Büyüklerimiz enflasyon sizi ezemez, ezdirmeyiz, ezdirmeyeceğiz demişlerdi…
Madem ezilmezdik, ezdirilmedik enflasyona…
Neden bir kilo hamsi alamadık?
Kilosu üç yüz liraydı, hiçbirimize selam dahi vermedi…
Sevgili enflasyon, duyduk ki düşüyormuşsun…Şöyle iyice bir düşte, bayram yapsın emekli, asgari ücretli…Düşmek ve enflasyon nasıl yan yana gelebildiler akıl sır erecek gibi değil…
Biz düşeriz dümdüz yollarda da o düşmeden düştüm der…
Dur desen, durmaz…Konuş desen, konuşmaz…Ne sorsan cevap vermez…Muhatap almaz, muhatap saymaz…
Malum yılın ortasını geçtik, veri denen o kritik son eşik enflasyon düştü diye geldi dayandı kapımıza…Duyduk ki, düşüyormuş, düşecekmiş, ayağı kaymış, bariyerlere çarpmış, tansiyonu yükselmiş, başı dönmüş falan, filan…
Madem düşüyor arkadaş…
Ne alemde ara zam? Refah payı geliyor mu? Seyyanen gündemde mi mesela?
Havadislere bakılırsa…Üzerinde çalışılıyormuş…
Son veri bu, son veri…Geri-geri gider durur emekli, asgari ücretli…
*****
Enflasyon pek bir akıllı çıktı. Her altı aylık dönemin son veri meselesi açığa kavuşuncaya kadar, ağzını açmaz, çıt çıkarmaz.
Alçaklardan uçar, düştü düşecek, düştü diye haberler yayar. Yeminle çakıldı denen anlatımlara inanır gider herkes...
Düşmüş ha derler…
Ne kadar düşmüş?
Kimseyi ezemeyeceği açıklamalarına mesnet teşkil edecek kadar diye neler söylenmez neler…
Kolunun kanadının kırıldığını bir görseydik şu ahir ömrümüzde diyen pek çok…
Enflasyon için kendisi hakkında açıklamalar yapılacak günler ve tarihler önemli…
Bugün Haziran’ın son günü…Son veri açıklanana kadar, düşecek de düşecek enflasyon…
Bu düşmeye karşı ne olur düşünülen zam? Yüzde onu, yirmiyi, bakarsın yüzde otuzu bulur diyeni duydunuz mu?
Ne mi diyorlar?
Ya yüzde bir ya iki…
Meclisimiz 31 Temmuz’a kadar çalışacakmış…Emekli ve asgari ücretli ümitlenmek istiyor…
Ümitlenmesinler mi?
*****
Ne mi bekliyor insanlar?
Yahya Kemal’in, “İnsan bu alemde hayal ettiği müddetçe yaşar…” dizesinin açılımını…
Nihayetinde hayal dense de…Olmasa da…Tutmasa da…Hayal kırıklıklarına yol açsa da…
“Ne umdum ne buldum…” diyenler bizim emeklimiz, bizim asgari ücretlimiz…
Sürekli sabır tavsiye edilenler onlar…
Gönlümüzden geçen bu değildi benzeri cümleler tarafından kuşatılanlar da onlar.
Bu cümleler bir türlü tasını tarağını toplayıp gitmedi.
Aynı cümleler, aynı kelimeler, aynı yorumlar…
Muhtemelen yine aynı şeyler olacak, söylenecek, dillendirilecek diyenler çoğunlukta…
*****
Temmuz, sıcak günlerle birlikte yola çıktı geliyor. Doğrusu eğrisi bir yana bizler meteorolojinin yalancısıyız…Rakamların nezaketi ise perşembe günü belli olacak…
Daha şimdiden müjde çekenler, yorum yapanlar, asparagas açıklamalarda bulunanlara dönüp bakan da yok, aldıranda, inanan da…
Gelmeden, görünmeden Temmuz’un sağından solundan, kolundan, ayağından az çekiştirmedik.
Vakti geldiğinde, ne diyecek Temmuz? Bir konuşturmadınız beni demeyecek mi?
İnsanlarla da buluşturmadınız…
Kuşattınız her tarafı, ördünüz duvarları kale misali…
Ne oldu?
Temmuz geldi?
Zamla mı geldi, müjdeyle mi geldi?
Nefeslenecek mi insanlar, kocaman bir oh …diyecekler mi?
Var mı o cenahtan bir kapak kaldıran?
Var mı öyle bir ümit?
******
Haziran ayı İran-İsrail savaşının ateşkesi arasında hadi bana eyvallah dedi çekti gitti.
Savaş, müzakere, toplantılar, açıklamalar ve ateşkes hâkim oldu kan gölüne dönen coğrafyaya…
Orta Doğuda ne oldu? Barış mı geldi? Gazze mi kurtuldu İsrail zulmünden? Kim ne kazandı? Kim ne kaybetti?
Başımızı kaldırıp bakamadık ki enflasyondan, geçim derdinden borçtan harçtan, herkes kendi derdine düştü. Enflasyon kim ki bizi ezsin dediğimiz yıllar bir hayli gerilerde kaldı…
Enflasyon düşer gibi yapar, tansiyonu düşmüş, dengesini kaybetmiş, bir yerlere çarpmış gibi yapar, bir de bakmışsınız fırlamış kalkmış ayağa…
Biz ne zaman mı kalkacağız ayağa?
“Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.