Evlat hassasiyetiniz varmış… Güzel. Her düşmesinde dizine tentürdiyot sürüp, her gözyaşında dünyayı ayağa kaldırıyorsunuz. Aman üzülmesin, aman kırılmasın, aman yorulmasın… Sahi siz neyin peşindesiniz? Çocuk mu yetiştiriyorsunuz yoksa pamuklara sarılı kırılgan bir serap mı?
Kusura bakmayın ama bu yaptığınız şefkat değil. Evladınıza değil, kendi korkularınıza kol kanat geriyorsunuz. Ona değil, kendinize yatırım yapıyorsunuz. Çocuk acı çekmesin diye değil, siz kötü bir ana-baba gibi görünmeyin diye.
Ama hayat öyle mi? Hayat, "anne gel beni kurtar" diye bağırabileceğiniz bir lunapark mı? Sanıyorsunuz ki siz onun kalkanı oldukça dünya ona çiçek atacak. Gerçekler öyle işlemiyor. Siz onun önüne geçip rüzgârı kesiyorsunuz ama asıl fırtına siz yokken kopacak. Ve işte o zaman; tek bir sert rüzgâr, tek bir kötü söz, tek bir başarısızlık onun psikolojisini darmadağın edecek. Çünkü siz ona düşmeyi değil, düşmemeyi öğrettiniz. Oysa düşmek, öğrenmenin ilk adımıdır.
Uçmasını öğretmediniz, çünkü düşmesini göze alamadınız. Kendi rahatınız uğruna, çocuğunuzu yaşamdan çaldınız. Ona özgüveni değil, bağımlılığı öğrettiniz. Sonra da kalkıp “Ben onun iyiliği için yaptım” diyorsunuz. Hayır, siz onun özgürlüğünü boğdunuz, omuzlarına görünmez zincirler taktınız. Ve her “Ben senin için buradayım” deyişinizde, kendi gölgenizi onun üstüne saldınız.
Bakın açık konuşalım: Kafeste büyüyen kuş, gökyüzünü yadırgar. Ve siz, çocuğunuzu o kafesin içinde "güvende" tutarken, dışarının hava koşullarını unutturdunuz ona. Rüzgârla baş etmeyi, yağmurdan kaçmayı, güneşe yönelmeyi öğretmediniz. Bir gün o kafesin kapısı açıldığında –ki açılacak– gökyüzü onun mezarı bile olabilir. O kadar hazırlıksız, o kadar savunmasız...
Evlat büyütmek, onun önündeki taşları temizlemek değil; o taşları aşabilmesi için bacak kası kazandırmaktır. Güç kazandırmaktır. Cesaret aşılamaktır. Hayatın gerçekleriyle baş edebilsin diye, bugünün küçük sancılarına izin vermektir.
Acıdan kaçırdığınız çocuk, gerçekle ilk karşılaştığında ya kaçacak ya kırılacak. Siz sandınız ki "iyi anne-baba olmak", çocuğu dünyadan korumak demektir. Gerçekteyse "iyi anne-baba olmak", çocuğu dünyaya karşı hazırlamaktır.
Koruyarak değil, öğreterek sevin evladınızı. Yoksa bir gün siz olmayınca, dünya ona öyle bir tokat atar ki, "Keşke annem beni daha önce bırakıp gitseydi" diyecek hale gelir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.