Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Eleştirinin eleştirisi

Eleştirinin eleştirisi

Bugün edebiyatımızın en önemli sorunu etkin ve yetkin bir eleştirmenimizin olmayışı. Üstelik mesele bu kadar basit de değil. Eleştirinin artık eskisi gibi olamayacağını, eski anlayışların eseri ve müellifini doğru anlamaya yetmediğini anlamak gerekiyor.
Haddizatında romanın, şiirin kendisini okumaktansa eleştirisinin okunmasını beklemek, bir romancı ya da şair değil de eleştirmen olmayı tercih etmek ilginç bulunuyor. Lâkin, eleştiriyi yazara yahut kitaba bağlı sanmaktan, eleştiriyi bağımsız bir tür olarak düşünmemekten vazgeçersek bu tercihi idrak ederiz. Doğru bir eleştiri yazısı, adeta bir romandan, hikâyeden şiirden bir parçadır; aynı tadı verebilir. Eski anlayışlara hak verebileceğimiz tek nokta, nitelikli eserin nitelikli eleştiriye de yol açması. Derinliği olan kitaplardan başka nerede görebilir ve ortaya çıkarabilir yazılanlardaki derinliği eleştiri?
Peki eleştiriyi böyle yanlış anlama ve konumlandırma nasıl oldu? George Orwell’in eleştiri, eleştirmenlerle ilgili düşüncelerini değerlendirdiğim geçen haftaki yazımı hatırlayın lütfen; (https://www.pusulahaber.com.tr/romanin-serencami-12698yy.htm). Kısaca özetleyeyim; yayınevlerinin verdiği ilân ve reklâmlarla ayakta durmaya çalışan gazetelerde, yine aynı yayınevlerinin gönderdiği kitapların tümünü okuyup tanıtmak, işin içinde reklâm olduğu için de hepsinden olumlu bahsetmek gerekiyordu. Kitap tanıtıcısının (buraya dikkat, eleştirmen değil, ki bunu yakın zamana kadar karıştırıyorduk, eleştiriyi kitap tanıtıcılığı/övücülüğü sanıyorduk) kendisine gelen tüm kitapları okuması, değerlendirmesi imkânsızdı. İlgi alanına giren girmeyen, iyi ya da kötü tüm kitaplarla ilgili iyi şeyler yazması bekleniyordu yazardan. ‘Bu kitap üzerinde durulmaya değmez, bu yüzden üzerine hiçbir şey yazmaya değemez’ de diyemezdi, ortada geçim derdi var, gazetenin ayakta kalması söz konusu. Esere ve yazara yapıcı tesirlerde bulunması gereken eleştiri yazıları, bu haseple tam tersi istikamette ilerliyordu. ‘Bu kitabı okumadıysanız çok şey kaçırdınız, bu kitabı okurken şunları bunları hissetmediyseniz siz de kalp yoktur’ şeklindeki değerlendirmeler o dönemin roman/şiir okurunu okumaktan, türe ilgiden uzak tuttu. Ek olarak eleştirinin etkisiyle kitabı okuyanlar işin hiç de öyle olmadığını, kitabın söylendiği nitelikte olmadığını gördüler. Netice aşikâr: Ne kitaplara ilgi kaldı, ne de eleştirmene güven.
İlerleyen zamanlarda ortaya konan eleştiriler belli bir kademe kaydetti. Kitabı ‘eser-devir-şahsiyet’ boyutlarıyla ele alan, kitabın önemini ve tesirlerini ortaya koyan eleştirilerin sayısı arttı. Bu anlayış da evrilmek zorundaydı. Nitekim ‘metinlerarasılık’ ve ‘disiplinlerarasılık’tan yararlanmak zaruriydi. Yani hakkında yazılan kitap veya yazarı benzer konuları yazanlarla karşılaştırma, yahut türün dünden bugüne geldiği noktayı gösteren hükümler mutlaka olmalıydı. Kendini gösterme ve yazma çılgınlığı sarmalında kim böyle derin düşüncelere dalacaktı ki, özellikle ülkemizde? Fakat bu da zamanla yetmedi. Ne de olsa hayat gibi edebiyat da sürekli değişiyor.
Baştan beri anlaşılamayan/görülemeyen bir gerçek fark edildi; eleştirinin metne ve yazara bağlı olduğunun, bağımsız bir tür olmadığının sanılması yanlıştı. İlerisi ne getirir bilmem ama yeni yol eleştirinin eleştirisinden geçiyor. Romanı, şiiri yani metnin kendini okumayanın eleştirisini okuması bile hayalken, bir de eleştirinin eleştirisini okumayı beklemek çılgınlık yahut hayal gelebilir ama gerçekler farklı artık. Biz bunun şaşkınlığını yaşarken Batı çok daha önceden yola çıktı. Todorov gibi eleştirmenler eleştirinin eleştirisini anlatan kitaplar yazdı. Yani asıl sorunun yazar ya da eser değil, okuma biçimimiz olduğunu anlamalıyız; “Eleştiri, okunma biçimlerini kesintisiz biçimde yenileyip geliştirirken kendinden başka türlerin de elinden tutar.” (Semih Gümüş, Çözümleyici Eleştiri, Notos)
Sadece Todorov mu, hayır Paul De Man da eleştiri dünyasını öteki eleştirmenler üstüne yani okumanın okuması üstüne kurmuştu. De Man’in ‘Körlük ve İçgörü’sü eleştiri klâsikleri arasında yârini aldı ve dahi eleştirinin eleştirisini anlatan kitaplar arasında…
İşin bir diğer boyutu dünyada Georg Lukacs’ın, Derida’nın vd. yöntem ve teknikleri eskidi. Bu kıymetli yazarların eleştiri yöntemleri yazarı ve eseri doğru anlamaya yetmiyordu, eksik kalıyordu. Batı harekete geçti, epey de bir yol aldı. Biz her zaman olduğu gibi onlardan öğreniyoruz, onları takip ediyoruz.
Yazının devamını birkaç sayfa ilerde Kültür Atlası’nda ‘Düşünceye Saygı’ köşemde okuyabilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR