Erol Sunat

Erol Sunat

Gülistan’dan Köristan’a!

Gülistan’dan Köristan’a!

 

Sözüm ona her birimiz gülistandan gelmişiz. Biz gül bahçesinden geldik, her tarafı güllük gülistanlık yapacağız diyenlerdendik! Eskiden kucağımızda kucak dolusu gül olurdu, şimdi kucak dolusu zakkumla dolaşıyoruz.

Böyle devam edersek, bize gül de uzak, gülistanda…

Gülistandan gelen gül huylu olur. Anlayışlı olur, kibar olur, nazik olur. Karşısındakini incitmekten korkar! Şefkatli olur, vicdanlı olur, merhametli olur!

Biz sözüm ona o gül bahçesinden geldik gelmesine de, bizde o bahçeden bir emare yok.

O bahçeden geldiğimize dair bir nişane yok!

Nerede bıraktık o güzel hasletleri?

Nerelerde kaybettik?

Kim düşman etti, kim bu kadar kinlendirdi bizi birbirimize?

Sorduk mu?

Araştırdık mı?

Hakikatlerle yüzleşmek neden hiç aklımızdan geçmez?

Neden hatamızı, yanlışımızı kabul etmeyiz!

Neden bu kadar çok dolduruşlara, tahriklere kapılırız!

Neden uhulet ve suhuletle kararlar vermeyiz, veremeyiz?

Neden işi hemen kavgaya, münakaşaya, tartışmaya dökeriz!

Neden o meşhur orta yol, o meşhur asgari müşterek bulunmaz, bulunamaz? 

 

*****

Ey bu kadar çok yanlış yapmaya, hata yapmaya koşarak gidenler!

Bilerek, bilmeyerek, hangi nifak tarlasından geçtiniz böyle!

Bakışlarınız bakış değil, sözleriniz söz değil…

Diller engereğin dili gibi ıslık çalan cinsten, küfürbaz, aşağılayıcı, nefret ve öfke dolu.

Tek kelimeyle zehir zemberek!

Niçin gözler kinle bakıyor?

Barışmaya, anlaşmaya, uzlaşmaya neden yanaşmıyorsunuz?

Kimden korkuyorsunuz?

Aradaki bağ, pamuk ipliği misali koptu kopacak!

Ego dikmiş gözünü en tepelere, mağrur, gururlu ve kibirli!

Dur diyen, bu yaptığın yanlış diyen, bu işin sonu iyiye gitmiyor diyen yok!

İnsanları hor görmeye, küçük görmeye kimin ne haddi var?

Yarın bilemedim, göremedim, uyaranda olmadı diye, pişman olsanız, af dileseniz, yalvarsanız ne olacak?

İş işten geçtikten sonra, Ba'de harâbi'l-Basra yani "Basra harap olduktan sonra" ne işe yarayacak?

 

*****

Bakmak ve görmek arasındaki o ince çizgiyi bizden daha iyi ayırt eden, bulup çıkaran yoktu ya hani!

Ne oldu o melekemize?

Ne oldu o keskin gözlerimize? Neden gerçekleri göremez olduk?

Sonra sevmeyi unuttuk, sevmeyi!

Yunus Emre, “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” dememiş miydi?

Yalan dünya, kime kaldı ki, sana, bana, ötekine, berikine kalsın!

Birbirimizi anlamayı da unuttuk! Dinlemeyi de…

Dolayısıyla ne sabrımız kaldı, ne tahammülümüz!

Bir zamanlar altın gibi kalplere sahiptik, saf, lekesiz ve tertemiz!

Kalplerimiz neden bu kadar katılaştı?

Neden bu kadar vicdan ve merhametten uzaklaştık!

Ne oldu bize? Kim yaptı bunları bize?

 

*****

Ömür dediğin ne?  Hepsi hepsi üç nefes!

Senet yok! Garanti yok! Kaç yıl diye kefil yok!

Madem yok!

Ne bu hırs? Ne bu nafile heves?

Lafın gelişi Gülistandan gelmiştik ya hani…Her yeri güllük gülistanlık yapacaktık ya…

Ne oldu?

Her yer Köristan’a döndü…Yani körler diyarına…Gördüğümüze görmedik, duyduğumuza duymadık diyebiliyoruz rahatlıkla…

Yanandan haberimiz yok, ağlayanı göresimiz yok, feryat edeni duyasımız yok!

Hani o yananlar, hani o feryat edenler, hani o ağlayanlar neden ben görmüyorum diyenler var ya…

Gören göz, duyan kulak olmadıktan sonra, ne diyelim, ne söyleyelim!

Doğrular, gerçekler hakikatler dokuz köyden kovulduktan sonra, meydan yalana kaldı!

Ağlayan yalan, feryat eden yalan, ortada yok öyle bir şey deniliyor ya! Yalan ne yapsın? Ben böyle yalanlar, böyle yalancılar görmedim diye, utancından insan içine çıkamıyor belli ki! 

 

*****

Ne kadar farkındayız amma, kime kinlendiysek kin geldi buldu bizi…

Kime haset ettiysek…

Kime fitne ve fesatla yaklaştıysak hepsi döndü dolaştı hiç beklemediğimiz bir anda bizi yakalamadı mı, ayağımıza dolanmadı mı?

Biz ne yaptık da böyle oldu, bunlar oluyor dedik mi? Biz nerede ne yanlış yaptık, kimi kırdık, kimi incittik diye vicdanımız titredi mi?

Herkese kulp takanlar, bir de baktılar ki, taktıkları kulplar yığılmış kalmış kapılarının önüne…

Herkesin doğrusu kendine diye ne de güzel doğrular bulmuştuk oysa!

Ya sığındığımız gerekçeler! Ya sıraladığımız mazeretler!

Keser gibi hep bana, hep bana dediğimiz günlerde biter bir gün! Neden testere misali bir sana, bir bana diyemedim, neden paylaşmayı ve bölüşmeyi kendimden uzak tuttum diyeceğimiz günlerde gelir bir gün…Gelir gelmesine de iş işten geçer!

Bakın öyle dönemlerden geçiyoruz ki…Helalleşmemiz gerekenlerle helalleşmek bile nasip olmuyor!

Toparlamaya çalışılsa da toparlanamıyor!

Bir de bakıyorsunuz ki, ömür bitmiş! Geç kaldığımızın farkına dahi varamadan üstelik!

Anlayana, idrak edene, farkında olana selam olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR