Erol Sunat

Erol Sunat

“Halime bak dertli çal”

“Halime bak dertli çal”

Çok güzel keman çalan bir Hocamız vardı. Keman içli bir çalgıdır derdi. Belki de kemanın o içli haline vurgundu. Kemanı eline her aldığında hüzünlü ve içli şarkılar çalardı. Onu hep o haliyle hatırlıyorum.

Keman dertlilerin çalgısıdır. Hele bir de kemanını konuşturan bir kemancıdan dinliyorsanız.

Konuşur keman…Dile gelir…Bülbül misali şakır…Oturtur sizi bir köşeye hıçkıra hıçkıra ağlatır…

Keman için yay olmazsa olmaz. Yay olmadan kemanın telleri konuşmaz, dile gelmez, o birbirinden güzel şarkılar yalan olur.

Keman oldum olası pek neşeli bir çalgı değildir. Ya da bende bırakmış olduğu intiba öyle.

Yanlışın var, ben kemandan neşesiz, dertli bir şey hiç dinlemedim diyenler çıkabilir.

Şöyle yarım asır geriye gittiğimizde yeni parlayan bir şarkı vardı.

Kemancı…

Sözleri Mehmet Yüzüak, bestesi Rıfat Şanlıel'e ait olan “Kemancı” şarkısı;

“Unutulmaz bu acı / Dertli dertli çal kemancı…” diye başlıyordu.

İlk Behiye Aksoy söylemişti bu güzel şarkıyı…Sonra Neşe Karaböcek ve rahmetli Tanju Okan seslendirmişti.

Keman; efkâr basanların, derdine çare bulamayanların, derdini anlatamayanların, ümitsizliğin pençesine düşenlerin, vurgun yiyenlerin, kaybetmişlerin, unutulmuşların, felek tarafından oradan oraya savrulmuşların tesellisi. Onların şarkılarını çalar yıllardan beri.

*****

Bam teli denen bir tel vardır ya hani…

İşte o tel kemandadır.

Bam telinden vurmayı, bam telinden vurulanların halini, ahvalini iyi bilir keman…

Yay deyince, yaya ok yakışır falanda diyebilirsiniz.

Yaya ok yakışır elbet…Lakin kemanın yayı görünmez oklar fırlatır hedefe doğru uçan. O yaydan fırlayan nağmeler, şarkılar, sözler her biri birer oktan farksızdır.

Hangisi daha yamandır, hangisi can evinden vurur, vurulana sormalı…

Hedefi şaşırmaz, hedefin tam kalbine doğru uçar gider her biri.

Kemancı dertlinin kalbini yani içini okuyandır, her kalbe ayrı-ayrı dokunandır.

İçli bir çalgıdan ancak içli nağmeler dökülür.

Yay kemanın tellerinde gezindikçe, kalbinizden vurulursunuz.

Ne diyordu o güzel şarkı?

“Yıllar yorgun, ben yorgun / Boşa geçmiş seneler/ Bende hicran yarası / bende bitmez çileler” Aynı şarkının, “Dönüp baktım maziye paylaşacak ne kalmış” diye mısraları da vardı.

“Halime bak dertli çal…” diyene ne desin kemancı? Ne çalsın o halini anlatanın halinden başka?

Çünkü, halimiz hal değil…

*****

Maziye küsmüşüz, yatağına kırgın ırmaklar bölük pörçük…

Öyle ağır laflar etmişiz ki, özrü kabahatinden büyük…

Dönüşü zor…

Aramızda dağlar var, uçurumlar var, dik yamaçlı vadiler var, suyu deli akan ırmaklar var…Kavuşamayalım diye, bir olmayalım, bir araya gelmeyelim diye elinden ne geldiyse yapmış yapanlar.

Nasıl dertli çalmasın kemancı?

Gönüllerimiz yorgun…

Bir zamanlar dinlediğim bir hikâyeye yazdığım mısralara benziyor çok şey…

“Kimi gece ile küs / Kimisi sabah ile…/ Ben değil, bir başkası / Küsüm kendimle bile”

İnsan kendine küser mi?

Bu küskünlük, bu dargınlık, bu adeta barışmamaya yemin etmiş durum, akla ziyan.

Ne yapacağız?

Her birimiz bir köşede bir kemancı bulup, “Halime bak dertli çal” mı diyeceğiz?

Desek de demesek de Kemancı kendiliğinden, bıkmadan usanmadan çalıyor çalmasına da ne biten bir dert var, ne de düzelen bir şey…

*****

Kimi, dertli-dertli vurdum sazın teline diyor…

Kimi de kemancıdan imdat bekler halde…

Oysa teller kopmuş, yay boşuna bir gayretle kemanla buluşmuş, kemancının haberi yok.

Aşık, kucağında saz, mızrap kırık, tel kopuk, akort evlere şenlik…

Kemanın sazdan farkı yok…

Daha da diyoruz ki…

Halime bak…

Halimizi onlar göreli çok oldu…

Halimizi görmesi gerekenler görmeyince ne olacak?

Halinden bilmez, elinden tutmaz, elini uzatmaz, dinlemez, haberim var der geçerse…

Keman oyun havası çalacak değil ya…

Ya da vur patlasın, çal oynasın misali bir Roman havası…

Kemancı, bakıyor insanların haline, gönüller yaralı, ah var, hayal kırıklığı var, karamsarlık var, umutsuzluk var, konuşulanlar var, konuşulamayanlar var…

Yay ve parmaklar neşeli notalara istese de dokunamıyor.

*****

Rahmetli Zeki Müren o güzel şarkısında diyordu ki;

“Dertleri zevk edindim bende neşe ne arar / Elem dolu kalbimden gitmiyor /Gitmiyor hâtıralar”

Ne yapsın Kemancı?

Sokaklara bakıyor.

Sokaklar kasvetli, sokaklar karamsar…

Çarşı pazara bakıyor.

Bir dokun bin ah işit…

Gülümseyen kalmamış, tebessümler öylesine…

Ah edenlerin ahı, feryadı, iniltisi yankılanıyor dört bir köşede, dört bir bucakta…

Ne çalsın keman?

Yay hüzünle geziniyor tellerin üzerinde, parmakların bastığı notalar ağlamaklı, şarkıyı seslendirenlerin sesi titriyor.

Teselliden nasibim yok / Hazan ağlar baharımda diyen merhum Mehmet Akif’in mısraları gibi keman içli, kemancı içli, şarkıyı seslendiren daha bir içli...

*****

Ne diyordu rahmetli Erkin Koray?

“Alemin keyfi yerinde…”

Ya bizim keyfimiz?

Biz ve keyif…

Efendim biz, o keyfi yerinde olan alem değiliz

o alemden de…

O alem ve o alemden olmadığımız içinde keyif bize masallardaki kadar uzak…

Keyif aleme, dert bize…

Dertli şarkılar dinleye-dinleye gelemedik kendimize…

Deyin hele, daha ne yapalım?

Kaderim bu böyle yazılmış yazım / Ben yalnızım, ben yalnızım mı diyelim?

Kemancıyla, “Halime bak dertli çal” şarkısını mı söyleyelim?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Erol Sunat Arşivi

Gotik

12 Şubat 2025 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR