Erol Sunat

Erol Sunat

Hekimbaşının Hikayesi

Hekimbaşının Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde şifahaneleriyle ünlü bir şehir varmış. Memleketin en ünlü Hekimleri bu şehirde şifa dağıtırlarmış. Şehre şifa şehri, şifalı şehir diyenlerde pek çokmuş. Uzak diyarlardan dahi kervanlarla bu şehre gelenler, şifalarına kavuşur ve geldikleri o kervanlarla sağlık ve sıhhat içinde memleketlerine geri dönerlermiş.

Bu şifahanelerin en çok bilinen ve tanınanının başında olan Hekimbaşı için ahali Lokman Hekimden el almıştır. Bilmediği yoktur. Hastanın halini bakar bakmaz bilir, anlar diye anlatırlarmış.

O günlerde Memleketin Sultanı birdenbire hastalanmış. Nereden ne Hekim geldiyse de derdine derman olamamış. Vezirlerden biri Hekimbaşını Payitahta çağırmış.

Hekimbaşı Sultanın sarayına vardığında bir de bakmış ki, herkes Sultanın başında…

Önce demiş, hastayı Hekimle baş başa bırakacaksınız. Bu odada ondan ve benden başka kimse olmayacak. Vezirler Hekimbaşı haddini bil demişler. Biz senin ne yaptığını göreceğiz.

Hekimbaşı, Sultanın ölümünü isteyen kalsın, ayağa kalkmasını isteyen odayı boşaltsın demiş. Demiş amma kime demiş? Ne dediyse olmuyormuş.

Sultanın durumu ise git gide kötüleşmeye başlamış.

Hekimbaşı Sultanın en büyük oğlu olan Şehzadenin konağına varmış bir gece yarısı. Oturmuş konuşmuşlar. Ertesi gece Sultan da, Hekimbaşı da ortadan kaybolmuşlar. Ne gören olmuş, ne de izlerini bulabilen.

Vezirler ertesi gün şifa şehrine gelmişler, ne kadar şifahane varsa tek tek aranmış. En kudretli Vezir, Şehzadenin yanına gelmiş, Şehzadem demiş, memleket idaresi boşluk kabul etmez. Sultanımız öldü mü kaldı mı bilmiyoruz. Bana yetki verin Sultanımız ve sizin adınıza hem memleket işlerini yürüteyim, hem de Sultanımızı arayayım, onu kaçıran o Hekimbaşının kellesini de önünüze atayım!

Şehzade Hekimbaşını ilk çağıran Veziri bana bir bulun demiş onunla bir görüşmem lazım. Görüşürken sende yanımda bulun.  Vezir buyurun Şehzadem demiş. Şehzade babam kayıp demiş. Hekimbaşını bilende sendin, tanıyanda. Kim bu adam?

Vezir, şehzadem demiş, benim babamı da o hayata döndürmüştü. Uzak bir şehirde Vali Paşalık yaparken onu tanıdım. Aksidir, huysuzdur, inatçıdır. İşine kimseyi karıştırmaz. Sultanımız ikna olduğuna göre bekleyelim derim.

Hırslı Vezir olmaz demiş, Sultanımızı kim olduğunu bilmediğimiz bir Hekimbaşının eline bırakamayız.

Şehzade, tamam Vezir demiş, bana bilgi vermen şartıyla, mühür senin. Hem memleketin dertleriyle ilgilen, hem de Sultan babamı ara. Bu arada bende Sultan babamı arıyorum. Bakarsın senden önce bulurum.

Vezir sevinçle çıkmış dışarı. Şehzade, perdelerle örtülü bir köşede olan-biteni dinleyen en güvendiği adamlarına, Veziri takip edin demiş. Vezirin attığı her adımı bilmek istiyorum.

Hekimbaşı yanında Sultanla birlikte, memlekete yakın diyarlardan birinin dağların başında, kuş uçmaz kervan geçmez küçük bir şifahanesine gelmiş. Burada iki Hekim öğrencisi varmış. Hekimler demiş, bu hasta benim için çok değerli. En yakınında olanlar tarafından zehirlenmiş. Hem öyle usturuplu bir şekilde zehirlenmiş ki, neredeyse kurtulma şansı hiç kalmamış. Bu hava, şifalı bitkiler ve Allah’ın izniyle bu dostumu bu zehirden kurtaracağım. Siz hemen şu yazılı otları bana bir tedarik edin. Hekimler listeyi kaptıkları gibi fırlamışlar dışarı.

Hırslı Vezir, Hekimbaşını çağıran Veziri çağırmış. Bak Vezir demiş. Öyle bir oyun oynadık ki, Sultanın kurtulması mucize, kurtulsa bile felç olma ihtimali yüksek, konuşamaz, yürüyemez, sadece yaşar. Şehzadeyi ürkütmeyelim. Mühür bizde. Memleket elimizde. Şöyle bir altı ay kadar Sultanı arıyormuş gibi yapar, sonrada bulamadık diye ilan ederiz.

Ardından, şehzadeyi ve küçük kardeşlerini ortadan kaldırıp, memleketin hakimi oluruz. Ben Sultan olurum, sen benim Vezirim.

Aman ha ser verelim, sır vermeyelim demiş. Şehzade göründüğü gibi değil. Kendince değişik tertipler içerisinde olabilir.  

Bir süre sonra, Şehzadenin eli kolu bağlanmış. Hırslı Vezir Şehzadeyi her nereye gitse takip ettirmeye, başlamış. Şehzadenin has adamları Şehzadeye ulaşamaz, onunla buluşamaz, konuşamaz olmuşlar. Haberleşmelerinin önü kesilmiş.

Şehzadenin adamları Payitahttan bir kervanla sessizce ayrılmışlar. Memleketin sınırında kimsenin pek fazla bilmediği bir şifahaneye gelmişler. Oradaki Hekim, kusura kalmayın demiş. Ben ne o Hekimbaşını tanırım nede adını sanını duydum. Burası kendi halinde bir şifahane. Varsa bir hastalığınız şifa arayayım. Derdinize derman olayım.

Şehzadenin adamlarının başı, yiğitlerim demiş Hekim haklı, sanırım bizi takip edenler oldu. Önce şu takip edenler kim onları bir bulalım. Gece olunca, Şehzadenin adamları pusuya yatmışlar. Kendilerini takip edenlerin her birini ortadan kaldırmışlar. Ancak Hekim, ben demiş o Hekimbaşını da bilmem. Sizlerin karanlık işlerinizden anlamam. Benim işim Hekimlik yapmak. Yarası olan varsa tedavi edeyim diyerek, yaralananların yarasını sarmış.

Aradan altı ay kadar geçmiş, Sultan kendine gelmiş, vücudu zehri atmaya başlamış. Hekimbaşı demiş, oğlum ve diğer evlatlarımın canları tehlikede, benim acele Payitahta dönmem lazım.

Hekimbaşı sakin olun Sultanım demiş, acele etmeye mahal yok. Şehzadenin adamları, onları takip edenlerin tamamını ortadan kaldırdı. Vezir ve yanındakiler, ne oluyor diye paniklediler. Bu kargaşada tedbiri elden bıraktılar. Şehzadenin adamları da, Şehzadeyi o kargaşadan istifade edip kaçırıp buraya getirdiler. Diğer kardeşleri de emin bir yerdeler. İzniniz olursa Şehzade sizi görmeyi diler.

Sultan bir anda oğlunu karşısında görünce çok duygulanmış. Baba oğul sarılmışlar. Şehzade merak etme Sultanım demiş. Sizin sağ ve sıhhatte olduğunuzu memleketin her tarafına Şifahanedeki Hekimler vasıtasıyla duyurdum. Şifahanelerimiz ve Hekimlerimiz memleketimizin bu musibetlerden kurtulmasına, kurtarılmasına vesile olacak inşallah.

Sultan, bana demiş hemen Hekimbaşını çağırın. Hekimbaşı koşarak gelmiş buyurun Sultanım demiş  Sultan; Berhudar ol Hekimbaşı demiş, hem beni, hem memleketimi kurtarırsın. Allah senden ve Hekimlerden razı olsun. Şifahanelerin daim olsun inşallah. Bundan sonrası bana ve Şehzademe ait.

Sultanın yaşadığı ve sağ olduğu dalga dalga yayılmış. Vezir ve adamları bazı şifahaneleri kapatıp, Hekimlerini zindana atmışlar.

Halk sokağa dökülmüş. Şifahanelerimizi ve Hekimlerimi isteriz diye muhafızlara karşı çıkmışlar. Hırslı Vezir ve diğer vezirler. Şifahaneleri açmışlar, Hekimleri görevlerine döndürmüşler.

Hırslı Vezir, Sultanın tahtına oturmuş, bundan böyle demiş, Sultan benim. İnsanlar bıktı bu Sultan yaşıyor yalanlarından. Hani Sultan? Nerede? Şehzade ortalarda yok! Öldü mü kaldı mı, bilen yok! Şehzadenin küçük kardeşleri kayıp. Sultanın ailesinden kimse yok. Mühür bende. Onların adına memleketin sahibi de, Sultanı da benim demiş. Yarın Sultanlığımı ilan ediyorum. Memleket bir daha karışmış. Vezir, merak etmeyin demiş üç gün sonra alışırlar. Biraz altın akçe dağıtırız, gönüllerini alırız. Ardından çıban başı şifahaneleri kapatır, Hekimlerini de zindana atarız, karşı gelenlerinde kellesini alırız. Her şey sırayla. Önce şu Sultanlık mevzusunu bir halledelim.

O öyle düşünmüş düşünmesine de, Payitahtın gizli girişlerinden o gece yüzlerce insan Payitahta girmiş. Şehir gecenin derinliğinde tamamen teslim alınmış.

Sultanın sarayında ise hummalı bir hazırlık yaşanıyormuş. Öğle vaktine yakın. Şehzade ve adamları hırslı Vezirin, odasına girmişler. Vezir elini kılıcına uzatamadan Şehzade Vezirin kellesini oracıkta almış.

Teşrifatçılar, yeni Sultanı selamlamaya gelenler bir de bakmışlar ki, eski Sultanları tahtında. Olay çıkarmaya kalkışanların her biri kıskıvrak yakalanmışlar. Birkaç saat sonra Payitahtta hırslı Vezir ve diğer Vezirlerden en ufak bir iz kalmamış.

Sultan Hekimbaşına, Hekimbaşı demiş, bundan böyle seni Şifahanelerden ve Hekimlerden sorumlu Vezir eyledim. Fermanımdır. Benden sonra da bu hüküm işleye, en seçkin Hekimbaşılar, bu görevlere devam eyleyeler demiş, basmış fermanın altına mührünü.  

Memleket memlekete, Sultan Sultana, Şehzade Şehzadeye, Hekimbaşı Hekimbaşına, Hırslı Vezir hırslı vezirlere, Hekimler Hekimlere, Şifahaneler Şifahanelere benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR