Ruh eşim kim?
Zıtlıklarla gelen uyumun peşinde...
Hayat bazen bir eksiklikle, bazen bir tamamlanma hissiyle anlam kazanır. Peki, hepimizin aradığı ruh eşi gerçekten var mı? Ve biz, ona hazır mıyız?
Hayat zıtlıklarla anlam kazanır. Siyahı, beyazı bilerek tanırız. Gecenin ardından gündüzün kıymetini anlarız. Tatlı, ekşiyle lezzet bulur. Tıpkı bu karşıtlıklar gibi, insan da bir başka “zıt” ile tamamlandığında hayatı daha derin yaşar. Bu yüzden belki de hepimiz “ruh eşimizi” ararız.
Aklı başında her insan, huzurun ve mutluluğun peşindedir. Kimi bunu bir kariyerde, kimi bir şehirde, kimi de bir eşte bulacağını düşünür. Özellikle ruh eşi kavramı, içimizde tamamlanma arzusunun derin bir yansımasıdır.
İlk eşleşme: Adem ile Havva
Kur’ an-ı Kerim de ilk insan olan Hz. Âdem’in yalnızlığına, Allah onun kaburga kemiğinden yarattığı Hz. Havva ile son vermiştir. Önce Hz. Adem’in, sonra Adem’den Hz. Havva’nın yaratılmasıyla tüm Ademlerin Havva’sı da yaratılmış oldu. Aynı özden gelen ama iki ayrı karakter olan bu iki insan, birbirini tamamlamış; cennet, o an gerçek anlamını kazanmıştır.
Aslında bu hikâye sadece onların değil, tüm insanlığın hikâyesidir. Çünkü biz de zamanla kendi “diğer yarımızı” ararız. Bu bazen çok erken çıkar karşımıza, bazen de hayli geç. Ama ne zaman çıkarsa çıksın, asıl mesele onu tanıyabilmek ve o ana hazır olup, onu kabullenebilmektir.
Modern çağın eş arayışı
Günümüzde eş seçimi çoğu zaman “hayalimdeki insan” fikriyle şekilleniyor: Düzgün bir kariyeri olsun, evi arabası hazır olsun, beni mutlu etsin… Ama kimse “ben bu ilişkiyi ne kadar taşıyabilirim?” sorusunu pek sormuyor.
Evlilik, sadece bir hayalin değil, aynı zamanda bir yükün, bir sorumluluğun da ortaklaşa taşınmasıdır. Fedakârlık, sabır, anlayış ve paylaşım ister. Kimi zaman susmak, kimi zaman görmezden gelmek gerekir. İki farklı karakterin bir araya gelişi, uyumu inşa etmeyi gerektirir.
Ne yazık ki bu anlayış eskilerin “eş seçimi bir istişare işidir” sözleriyle şekillenen geleneksel yaklaşımının da bir hayli uzağında artık. Ailelerin tecrübesi geri plana itiliyor. “Birbirimizi sevdik, yeter” deniyor. Peki gerçekten yeter mi?
Sözlerimizle kader yazmak
Hz. Mevlânâ der ki:
“Dünyada olabilecek her olay için misal âleminde sayısız ihtimal uyur. Güzel kelimeler söyleyin ki güzel ihtimaller uyansın.” İnsanın kaderine müdahalesi buradadır;”
İnsanın hayatı, bazen dilinden dökülen sözcüklerin gölgesinde şekillenir. “30’undan önce evlenmem”, “şöyle olmazsa asla” gibi keskin cümleler, belki de ruh eşimizi bizden uzaklaştırıyor. Oysa hayatın doğal akışı içinde gelişen bir sevgi, beklenenden daha gerçek olabilir. Yanlış bulduğunuz düşüncelere ket vurabilirsiniz.
Sonuç: Sevgiyi öncelemek
Ruh eşiniz zaten sizin için yazılmış. Vaktinin gelmesini bekliyor. Mesele, onu tanıyacak olgunluğa erişmek ve o birlikteliği besleyecek sevgiyi taşıyabilmektir. Çünkü aşk, yaratılışın özü, sevgi ise onun temelidir. Önce sevmeyi bilmeliyiz ki, sevilelim.
Hayatın yükünü paylaşabilecek biriyle omuz omuza yürümek, mutlu olmanın en sade hâlidir. Ve unutmayalım; “Allah’ım benden razı ol” derken, Allah’ın bizim için takdir ettiklerinden de razı olmamız gerekir.
Muhabbetle kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.