Erol Sunat

Erol Sunat

SEVMEK DEYİNCE AKAN SULAR DURUR MU?

SEVMEK DEYİNCE AKAN SULAR DURUR MU?

Yunus Emre, “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” demiş, demesine de, biz kantarın topuzunu kaçırıp, “Allah yarattı diye herkesi sevmek zorunda mıyım?” gibi hoş olmayan, bizlere yakışmayan laflar türetmişiz.

Sevmek gibi kapsamı oldukça geniş bir kavrama neler yakıştırmamışız, neler…

Sevmek deyince akan sular durur mu?

Bir zamanlar dururdu!

Biz bir zamanlar;

Yaşadığımız köyü, kasabayı, ilçeyi ve şehri,

Doğup büyüdüğümüz mahalleyi,

Hısım akrabalarımızı,

Akrabadan saydığımız komşularımızı,

Kederimizde sevincimizde yanımızdan ayrılmayan dostlarımızı,

Kardeşten ileri saydığımız iş arkadaşlarımızı,

Sever, gözetir, onlarla selamlaşır,

Yardımlaşır, derdimizi paylaşır,

İyi ve kötü günlerimizin sırdaşı olarak kabul ederdik.

Sonra bir baktık ki, aramıza anlamsız-manasız ayrılıklar-gayrılıklar girdi…

Önce tuttuğumuz siyasi partiler girdi,

Partilerle birlikte münakaşalar girdi,

Bizden değilsin diye dayatmalar girdi,

Yapılan-edilen babından anlaşmazlıklar girdi,

Tarafgirlikler girdi, fikir tartışmalarının sonuçsuz kalan, kalp kıran sataşmaları girdi.

Biz ne mi yaptık?

Olumsuz olan her ne varsa, adına “dün” denen bir heybenin içine atmaktan kendimizi alamadık.

Heybede sürekli dertler birikti, söylenemeyen sözler birikti, alınamayan hınçlar birikti, öfkeyle karışık hırslar birikti.

 

NE DÜNLE, NE BUGÜNLE YÜZLEŞEBİLDİK!

Dün ve bugün konusunu en iyi özetleyen insan, rahmetli Süleyman Demirel’di.  Ne demişti rahmetli, “Dün dündür, bugün bugündür.”

Dünlerden bugünlere gelemeyen bizler,

Dünden bugüne gelmek istemeyen,

Gelmemek için ayak direyen bizler,

Bugüne bir gelebilsek diye temennilerde bulunsak da,

Henüz ne dünle, ne de bugünle yüzleşebilmiş değiliz.

Dün denen girdapların içinde ne başımız dönüyor, ne gözümüz kararıyor.

“Dün dünle birlikte gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyen Hz. Mevlana’ya katılmak istemeyen yaklaşımlar belki de bu yüzden.

Birde deniyor ki, “laf lafı açsın ki, o laflar ortaya düşsün…”

Düşsün tabi, düşsün ki, ak koyun, kara koyun belli olsun!

Lakin; ne mümkün!

Bugüne dair söyleyecek sözümüz yok mu?

Bugün varsa yarında var, daha ötesi de…

Ancak, dünün üzerine kalın bir çizgi çizilemiyor.

Dünde bir dizi umutsuzluklar,

Hüzünle karışık hayal kırıklıkları,     

Onlarca yıl değil bazısı bir asrı aşan bekleyişler,

Bitmez-tükenmez çekişmeler,

Barış ve hoşgörüden yoksun anlaşmazlıklar,

İncir çekirdeğini doldurmayan tartışmalar,

Sebebinin ne olduğu çoktan unutulmuş inatlaşmalar,

Son nefesini vermek üzere olma anına kadar sürdürülen,

Manasız, mantıksız küslükler…

Bunlar dünün, bugüne taşınmasında hiçbir yararı olmayacak ağır yükler.

 

DÜNLE BARIŞMADAN BUGÜNE GELEMİYORUZ

Bugüne gelebilmek için, dünle olan dargınlığımızı bitirmek, barışmak ve yeni rotamızı ona göre çizmek gerekiyor.

Dün, bırakılması neredeyse imkansız bir tiryakilik gibi,

Bir türlü geçmeyen garip mi garip bir baş ağrısı gibi,

Hastalık derecesinde bir tutku,

Bir takıntı gibi yakamızı bırakacak gibi değil!

Bugün yeni bir şeyler, başka şeyler, güzel şeyler, şehrin ufkunu açacak, şehri ve bizi heyecanlandıracak, coşturacak bir şeyler söylemeyelim mi?

Söyleyelim amma,

Kim yeni bir şeyler söylemeye kalksa,

Ne oluyor?

Bunun amacı ne?

Ne yapmak istiyor, olmaz arkadaş, kime danıştı?

Kiminle istişare etti?

Diyenler, elinizi vicdanınıza koyun!

Konuşalım dense, konuşacak mısınız?

Buluşalım dense, buluşacak mısınız?

Danışmak istiyorum dense, randevu mu vereceksiniz?

İstişare edelim dense, neden olmasın mı diyeceksiniz?

Bu sorulara cevap olarak, keşke; “evet”, “tamam” ,“ neden olmasın” gibi kelimeler verilebilseydi!

Ancak verilemiyor!

Konuşacak olanlar olsa da…

Nasıl söylesek, lafa nereden başlasak, konuya nereden girsek, önceliğimiz ne olmalı, benzeri soruların içinden ne çıkabiliyoruz, nede çıkmaya niyetimiz var!

Ne yapılabilir diye bir başlık açmıyoruz!

Mesela, ortak bir karar alıp yeni bembeyaz bir sayfa açabilir miyiz?

Bir ve beraber olabilir miyiz?

Birlikte hareket edebilir miyiz?

El ele verebilir miyiz?

Birbirimizi sevmeyi öğrenebilir miyiz?

Sen-ben kargaşasına son verebilir miyiz?

Sizden-bizden karmaşasından vazgeçip, bundan böyle , “ Hepimiz birlikte Konya’yız” diyebilir miyiz? Herkesin kendince bir tarafa çeke-çeke geldiği nokta, bir çıkmazın adı yani, buraya kadar noktası.

Sevmek deyince, hoşgörü deyince, barış deyince akan sular durmalı demek için ne bekliyoruz, kimi bekliyoruz, neyi bekliyoruz?

Konya denen o güçlü lokomotifi sevgiyle, hoşgörüyle, danışarak, barışarak, konuşarak, el ele vererek yürüteceğiz, değilse bir arpa boyu yol gidemeyeceğiz, sevgili okurlar!

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR