Zindan

Gönül evlerimizi zindan eylemişiz. Kendimizde zindancı olup oturmuşuz önüne. Her nereye varsak zindan aramışız, zindan severleri aramışız her yerde. Zindana dalan, zindandan zevk alan, zindanla hemhal olanlardan olmuşuz.

Zindan türküleri, zindan şarkıları düşmez olmuş dilimizden…

Zindana çıkan, zindana giden yollara vurulmuşuz.

Zindan peşinde koşarken, aydınlığı, ayı ve yıldızı unutmuşuz…

Vicdanımız kararmış, insaf ve merhametimizde…

Hatta hiç kalmamış…

Gönül evimizdeki zindan aşkı, yüzümüze yansımış.

Sevgisiz, suratsız, gülümsemekten, hatta tebessüm etmekten oldukça uzak düşmüşlere dönmüşüz.

Dalmışız bir karanlığa, düşe kalka yürümeyi, el yordamıyla bir yerlere tutunmayı marifet bilmişiz.

Dilimizde hoş bir kelam kalmamış…

Küfürbaz olmuşuz bile isteye…

Dilimiz, engerekten beter olmuş. Engerek utanmış, bu ne böyle şaşırdın mı insanoğlu diye…

Gelene geçene çatar olmuşuz. Sataşmadan duramayanlara dönmüşüz. Kavgayı rutine bağlamışız.

Gönül almayı, özür dilemeyi, affetmeyi, hoş görmeyi zayıflıktan saymışız…

Dünyayı hem kendimize hem çevremize hem de herkese zindan eylemişiz.

Hatta cehennem…

*****

Yanan dünya, yanan insanlar, ağlayanlar, sızlayanlar, yalvaranlar, yapma, etme diyenler yumuşatmamış taş kalbimizi…

Kıtalar, coğrafyalar sınırlar alt-üst olmuş…

Geriye ahlar, beddualar, kinler, unutulmayan acılar, affedilmeyen zulümler, helallik istenemeyecek haller, durumlar kalmış…

Masumlar, mazlumlar, tüyü bitmedik yetimler boynu bükük kalmış.

Gönül evlerinin zindan olduğu bir alemde, sahte cennetler, sahte hoşgörüler, sahte sevgiler türemiş…

Zindanda açan çiçek kaç gün yaşarsa, o kadar yaşamış o sahtelikler ve yapılan sahtekârlıklar.

Üstelik, güzelim dünyayı zindan etmeye kimsenin hakkı yokken…

Doymayan gözler, daha, daha diyen nefisler zindanlarda bulmuşlar kendi kurtuluşlarını…

Çık şu zindandan diyenleri düşman bilmişler kendilerine.

Savaş açmışlar, doğruyu söyleyenlere…

Zindan beklemek, zindancı olmak, zindana bağlı kalmak pek bir hoşlarına gitmiş.

Zindanda mum yakanı, kandil yakanı yaka paça yıkmışlar yere.

*****

Gönül evi kararmışın gönlünde mum yanar mı?

Ya da kandil?

Zindanda karanlıklar içinde kalanlar, yanar inşallah demişler.

Gün gelir açılır bu zindanın kapısı.

Gün ışığını, tünelin ucundaki ışık misali görürüz nasibimizde varsa.

Zindan zindancıya baki değil ya…

Gün gelir, bize bu dünyayı zindan eden geçer gider bu dünyadan…

Gün gelir, biri çıkar gelir, açar zindanın kapılarını ardına kadar. Yıkar zindanı, zindan diye ısrar edenlerin başına…

*****

Gönül evlerini zindan eden kim?

Zindanda kalmaya razı olan kim?

Zindancı doğru söylüyor, ne gerek vardı muma, kandile diyenler kim?

Gündüzle gece arasındaki ayrımı yapmak istemeyen kim?

Soru çok, mevzu derin…

Hikayesi ise pek çok gönül evinin…

Vicdanı, merhameti, sevgiyi, hoşgörüyü kaldırıp atmışız kolay bulunmayacak yerlere. Ne alasımız var ne de almaya gidesimiz.

Gönül evlerimizin neden zifiri karanlık olduğunu anlamamakta ısrar ediyoruz.

Kuru inatlar, öfkeler, sevimsizlikler sarmış her yanımızı. Gönlümüzde çiçek açmaz, gönlümüze güneş doğmaz, gönlümüzde sabah olmaz bir hale sokmuşuz kendimizi…

Aynalarla neden dargın olduğumuz belli değil mi?

Kim demiş karanlıklar sığınak diye?

Kim demiş karanlıklar barınak diye?

Kapatmışız kendimizi sevgiye, barışa…Ölüm döşeğinde gerçekleri görmek gibi bir çizgide ilerliyoruz her defasında. Ne ders alacağımız var ne de ders çıkaracağımız…

*****

Dünya, üç günlük…

Üstelik, bizim değil…

Mal-mülkte öyle…

Makam -mevki babamızdan kalsa ne?

Ne diyordu Yunus?

“Bunlar bir vakt beyler idi, kapıcılar korlar idi / Gel gör şimdi bilmeyesin, bey hangidir ya kulları”

Zindan etmişlerdi insanlara, Bey diye hüküm sürdükleri dönemde…Ne oldu? Herkes gibi toprak oldu, Beyler, Ağalar, Sultanlar, Hükümdarlar, hükmedenler…

O zenginlikleriyle böbürlenenlerden, değil bir çuval altın, bir tekini dahi götüren yok…

Dünde yoktu, bugün de yok…

Dünya malı hep dünyada kaldı…

Oturduğu koltuğa sıkı sıkıya yapışanların koltuğu, gidene el sallamaktan başka ne yapabildi ki…

Geriye kala kala bir o koltuğun sevdası kaldı, bir de koltukta oturanın hayatı zindan ettikleri…Sevdayı koltuk-koltuk diyenler aldı, zindan ve çekilenler huzuru mahşere kaldı.

*****

Kapatmışız gönül evlerimizin kapısını, penceresini…

Açın pencerelerinizi ki…

Hava alsın…

Nefes alsın…

Kendine gelsin gönül…

Açın kapınızı…

Kapıyı çalan, kimse yokmuş demesin…

Bile bile açmıyor diye kimsenin aklına bir şeyler gelmesin…

Gelen kapınızdan gitmesin…

Gönül evinin kapısı ümitsizlik kapısı olmasın…

Derler ki; Gönül evinin kapısı penceresi açılmaya görsün, her zindanda bir mum yanar, kandil yanar, aydınlanır cümle zindanlar, dağılır karanlıklar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Git artık Temmuz

30 Temmuz 2025 Çarşamba 00:01

Ortalayıp gitmek

28 Temmuz 2025 Pazartesi 00:02

Haminin Hikayesi

26 Temmuz 2025 Cumartesi 00:02

Ne gökte ne yerdeyim

25 Temmuz 2025 Cuma 00:01

Bu millet seken adamı sevmez

23 Temmuz 2025 Çarşamba 00:01

Memleketin dört bucağı

21 Temmuz 2025 Pazartesi 00:02

Taş Düştünün Hikayesi

19 Temmuz 2025 Cumartesi 00:01

Gülün ahı

18 Temmuz 2025 Cuma 00:01

Milletin adı Türk’tür

16 Temmuz 2025 Çarşamba 00:02

“Gökteki yıldızın üçü terazi”

14 Temmuz 2025 Pazartesi 00:03