Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mevlâna Külliyesi ve Âsitânesi (9)

Mevlâna Külliyesi ve Âsitânesi (9)

  • Ürkek adımlarla Bâb-ı Hamûşan’dan girdiğim Mevlâna Dergâhı’nda Hazret-i Pîr’in huzurunda o kadar heyecanlandım ki, sanki oracıkta bayılacağım sandım. Kulaklarımı lâtif bir şekilde okşayan o ney sesiyle birlikte gönlümde kopan aşk fırtınalarını acaba nasıl tarif etsem.. Bilmiyorum ki aşk kim, Mevlâna kim, ben kimim?..

 

 

İktisâdî ve siyasî karışıklıklarla çalkalanan bir dünyada yaşayan insanoğlu, belâların belâsı, musibetlerin musibeti, insanların acı acı dert yandığı her problemin kaynağı olan “iman ve ahlâk buhranı” geçirmektedir.

Fert, toplum, devlet ve hatta dünya çapında sorunlarla karşılaşmamıza sebep olan tek şey ise, ahlâktır. Bütün mesele parti ve hükümetlerde değildir. Öyle sananlar her zaman yanılmışlardır. Küçük bir köy haline gelen günümüz dünyasında âdemoğlu, doğal afetlerden tutun savaşlara, siyasî ve âdîl olmayan paylaşımdan doğan diğer çalkantılara varıncaya kadar bir keşmekeşlik içerisinde büyük bir kıyâmete doğru sürüklenmekte.

Kendi coğrafyamız ise; emperyalist güçlerin oyuncağı haline gelen zalim hükümdarların zulümlerine maruz kalarak âdeta kan gölü haline dönüşürken, kendinden başkasını düşünmeyen makyavelist görüş ve felsefesine göre hareket eden Hristiyan Batı dünyasının başlattığı yeni Haçlı Seferleri’yle karşı karşıya. Mantalite olarak XIII. Asrın Moğol saldırılarına maruz kalan insanoğlu, 21. Yüzyılın küresel yayılmacıları olan emperyalist Batıcı(haçlı) güçler karşısında çaresiz bir şekilde oradan oraya savrulmakta.

Annesi, Harezmşahlar hanedanından bir Türk prensi Melîke-i Cihan Emetullah Sultan olan ve “Âlimlerin Sultânı” unvanı ile tanınan Muhammed Bahâeddin Veled de, Afganistan’ın Horasan bölgesini saran Moğol zulmü karşısında Belh şehrini XIII. asrın başlarında terk etmek zorunda kalmıştı. Önce Nişâbur’a ve sonra Bağdat’a, Kûfe yolundan Mekke’ye hareket ederek hac farizasını yerine getiren Sultânu’l-Ulemâ, göç kervanıyla birlikte daha sonra Şam’a ve oradan da Malatya ve Erzincan’a geçerek Karaman’a geldi. Karaman’da bir müddet kalan Sultânu’l-Ulemâ Bahâeddin Veled, oğlu Muhammed Celâleddin ve diğer ailesiyle birlikte Konya’ya yerleşti.

Mevlâna Muhammed Celâleddin, Karaman’da bulundukları sırada babasının buyruğu ile Semerkantlı Hoca Şerafeddin Lâlâ’nın, huyu güzel, yüzü güzel kızı Gevher Bânû ile evlendiğinde henüz on sekiz yaşındaydı.

 

“BENİM GİBİ OLURSAN BİLİRSİN”

Konya Yarıaçık Cezaevi’ne bitişik Karma Ortaokulu’nda, 74’lü yıllarda son sınıfta okurken Cuma namazlarını kılmak için özellikle Alâeddin Camii’ne gider ve bu tarihî Selçuklu camisinde vaaz veren Tahir Büyükkörükçü Hoca’yı dinlemek için âdeta can atardım.

Alâeddin Tepesi’nden Mevlâna’ya doğru baktığımda gözüme parlayan Kubbe-i Hadra, gönlümü okşar dururdu. O, “Gel, yine gel..” davetine rağmen ben, kaç seneden beri havasını teneffüs edip, suyunu içtiğim ve ekmeğini yediğim Diyâr-ı Mevlâna’da yaşamama rağmen cihanşümûl bu çağrıya nedense bir türlü cevap veremiyordum.

Tâ ki Tahir Hocaefendi, yine bir Cuma vaazında Mehmet Âkif’ten, Muhammed İkbâl’den şiirler ve Mevlâna’dan beyitlerle süslediği o güzel ve lâtif konuşmasında ‘aşk’tan söz edinceye kadar:

Mevlâna’ya bir gün sormuşlar:

 “- Aşk nedir?” diye.

O’da cevap vermiş:

“- Benim gibi olursan bilirsin.”

Ne diyor Mevlâna: “Aşk, bir denizdir, gökyüzü bu denize bir köpük. Aşk, Yusuf’un havasına kapılan Zeliha gibi insanı hayran eder. Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı, dünya donar kalırdı.” 

 

 

AŞK KİM.. MEVLÂNA KİM.. BEN KİMİM?..

Ürkek adımlarla Bâb-ı Hamûşan’dan girdiğim Mevlâna Dergâhı’nda Hazret-i Pîr’in huzurunda o kadar çok heyecanlandım ki, sanki oracıkta yığılıp kalacaktım!

Huzur-u Pîr’in önünde kopan ve dergâhta yankılanan “ALLAHU EKBER” nidasıyla irkildim. Kulaklarımı lâtif bir şekilde okşayan o ney sesiyle birlikte gönlümde kopan aşk fırtınalarını dindirmek ne mümkün..

Bilmiyorum ki aşk kim, Mevlâna kim, ben kimim?..


mevlana-sanduka-1.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR