Erol Sunat

Erol Sunat

Bir Düş Hikayesi

Bir Düş Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde memleketin her köşesinden gelen insanların bir arada yaşadığı bir şehir varmış. Bazen her kafadan bir ses çıkarmış. Bazen kavga dövüşten geçilmezmiş. Bazen de ortalık süt liman olur kimse kimseye çatmazmış. Şehri oluşturan insanlar her nereden gelmişlerse, kendilerine uygun mahalle ve sokaklarda otururlar, neredeyse birbirlerinden kız alıp vermezlermiş. Arada kız kaçırma olayları olsa da hemen birçoğu kan dökmeden sona ermezmiş.

Şehrin hatırı sayılır bir ailesinin üç çocuğu varmış. En büyükleri kız, ondan küçük olanlar erkekmiş. Evli olan kız Payitahtta otururken, ortanca kardeş yeni evlenmiş, ailenin yanındaymış. Evin en küçüğü ağabeyinden iki yaş daha küçük olanı muhafız olmuş, savaşlara girmiş yıllardan beri haber alınamıyormuş. Yaşı ilerlemiş olan baba bir gece bir düş görmüş. Düşünde kızıyla oğlu, karısıyla kendine bir vesika imzalatıp şehir surlarından aşağıya atıyormuş. Adam kan ter içinde yatağından fırlayarak uyanmış.

Düşünü karısına anlatmış. Karısı teselli babında bir şeyler dese de adam bu düşten çok etkilenmiş. Ertesi gece, yine aynı düşü görmüş. Onun ertesi gece, yine aynı düşü görünce, düşünü tabir edecek birilerini aramış. Şehrin dışında yaşlı bir kadını tarif etmişler. Adam almış karısını yanına, çalmış yaşlı kadının kapısını. Anlatmış heyecanla düşünü.

Tabirci kadın, bu düş demiş oldukça gerçekçi. Lakin, evlatlarınızla aranızda bir sıkıntı mı var? Adam yok öyle bir şey demiş kızım Payitahtta orada evli. Oğlumun büyük olanı yanımızda, onu da geçen yıl evlendirdik. Tok gözlü bir çocuktur. En küçük savaşa diye gitti, öldü mü kaldı mı bilen yok. Haber yok. Beş seneyi geçti. Bizim bir ayağımız çukurda, neyimiz var, neyimiz yok hepsi zaten onların.

Tabirci kadın, kızın gelecek demiş, hatta eli kulağında belki bu akşam, belki yarın burada olacak. Sessiz dediğin oğlun içten pazarlıklı. En küçük oğlun sağ. Gün doğmadan neler doğar denmiş. Bakın ne diyeceğim, bugünlerde surların yanından dahi geçmeyin, hele çocuklarınızla hiç.

Yaşlı adam ve karısı, biz demişler onlardan bugüne kadar hiçbir şey esirgemedik. Tabirci kadın, Muhafız başı iyi adamdır demiş. Evinize varmadan bu düşü ona da anlatın. Benden de selam söyleyin. Adam ve karısı, evlerine varmadan Muhafız başının yanına varmışlar. Tabirci kadına ne anlattılarsa olduğu gibi anlatmışlar. Muhafız başı, aynı düşü üç kez görmek pek hayra alamet değil demiş. Merak etmeyin gözüm üzerinizde olacak. Evlerine geldiklerinde ne görsünler. Kızları kocasıyla birlikte içeride oturuyor. Yanında da erkek kardeşi ve karısı.

Akşam olduğunda, kızları babam demiş, bir ev almaya niyetimiz oldu. Lakin paramız yetişmedi. Bizim sur dibinde iki dükkanımız, üç tane de evimiz vardı ya hani. Verin onları bize, satalım kardeşimle bölüşelim. Benim Payitahtta, kardeşimin de burada bir evi olsun.

Yaşlı adam olmaz kızım demiş. Ne zaman gözlerimi kaparım ancak o zaman. Sağlığımda kimseye mal, mülk, ev dükkân vermemde, sattırmamda.

Damadı, babam demiş, laf bana düşmez amma, biz o kadar yoldan size güvenerek çıktık geldik. Bizi bu kapıdan boş çevirmezsin diye düşünüyorduk. Malından vermeyeceksen, altın akçede olur. Kızın anası, sen hele bir sus damat demiş babası ölmedi, sağ. Siz buraya elimizde ne var ne yok zorla mı almaya geldiniz? Oğulları, anam demiş elbette zorla değil. Güzellikle vermek varken ne diye bizi üzersiniz. Babamın geliri yerinde. Oturduğumuz bu konağı istemiyoruz. Bu konak sizin olsun. Sur dışında bağlar, bahçeler var. Ekin ekilen araziler var. Bize yardım etmediniz, etmiyorsunuz demiyorum. Lakin her ikinizde bayağı bir yaşlandınız. En küçük kardeşimizden yıllardır haber alamadık. Gitti Muhafız oldu. Savaşmadığı memleket kalmadı. Öldü mü kaldı mı bilen yok. Ayırın onun payını.

Damat olmaz demiş, ben burada hanımımın hakkını korumam lazım. Belki de o kardeşleri öldü. Öldüyse onun payı da, hanımın ve kardeşinin. Sana laf düşmez demeyin, burada da bana laf düşmezse ne zaman düşecek.

Yaşlı adam, hemen konağımı terk edin demiş. Hem de hepiniz. Şehrin girişindeki babadan kalma handa kalın ki, çocuklarını sokağa attı demesinler…Bir daha da ben ölmeden bu kapıdan içeriye girmeyin.

Kızları bağırmış çağırmış yıkmış ortalığı. Mahalleyi ayağa kaldırmış. İnsanların kimi evlatlarını kimi de yaşlı ana-babayı haklı görmüş. Gelin kız, öyle acı sözler sarf etmiş ki, yaşlı kadın düşmüş bayılmış. Yaşlı adamın başı dönmüş onlara karşılık vermekten. Konaktaki görevliler, yaşlı adamın kızını damadını, oğlunu ve gelinini çıkarmışlar konaktan. Sonra da Şifahaneden bir Hekim çağırmışlar hemen.

Aradan birkaç gün geçmiş. Muhafız başı gelmiş konağa. Yaşlı adam ve kadın olan biteni olduğu gibi anlatmışlar. Muhafız başı ben demiş sizin yanınıza bir muhafız vereceğim. Yalnız muhafız tebdili kıyafet olacak. Siz onu görmeyeceksiniz. Ancak o size kimseyi yaklaştırmayacak. Çok geçmeden kızı ve oğlu bu meseleyi handa nihayete erdirelim diyerek haber göndermişler.

Yaşlı adam ve karısı Muhafız başına danıştıktan sonra varmışlar hana.

Kızları babam demiş. Tatsızlık olmasın, şu işleri güzellikle halledelim. Bakın biz sorduk soruşturduk bu hanı satsak, bize Payitahtta en az iki konak alır Han benim olsun. Kale dibindeki evler ve dükkanlarda kardeşimin. Tarla, bahçe şimdilik sizde kalabilir. Yaşlı adam bu hanı demiş en küçük kardeşiniz için ayırmıştım. İşi gücü hazır olsun demiştim. Hiç boşuna heveslenme. O damada da söyle gözüme gözükmesin. Kızı ben demiş hepsinin en büyüğüyüm. İkisinin de ablasıyım. Han benim. Yaşlı adam iyi de demiş ben daha ölmedim. Nerden senin oluyor?

Handaki görüşmeden de bir sonuç alınamayınca, damat, adamlarına haber göndermiş, gece yarısı konağı basmış. Yaşlı kadın ve yaşlı adamı aldığı gibi hanın hemen yanı başındaki surların üzerine çıkarmış. Bak babalık demiş hanı kızına verdiğine dair şu vesikaya vur mührünü. Ondan sonra seni surdan aşağı atacağım. Ardından da karını. Surdan düşmüş, ölmüş diyecekler. Surdan uçun ki, ibret olsun herkese. Yaşlı adam, atarsan at demiş, bir de akrabadan olacaksın yazıklar olsun senin gibi damada, yazıklar olsun senin insanlığına.

Damat o halde günah benden gitti demiş, tam o sırada damada bir karaltı yaklaşmış. Damadı belinden kavradığı gibi surlardan aşağıya atmış. Damadın adamları ise ok yağmuru altında kalmışlar. Muhafızlar sağ kalanları yakalayıp atmışlar zindana. Yaşlı adam ve karısı hana gelmişler. Hanın avlusuna getirilen damadın cesedini gören kızları kendini yerden yere atıyor ve bağırıyormuş; kim öldürdü kocamı? Kime ne yaptı? Melek gibi adamdı. Çocuklarımın babasıydı. Karıncayı bile incitmezdi.

Oğulları karısıyla karışmış kalabalığa ne gittiklerini gören olmuş, ne onlardan bir haber veren. Yaşlı adamın kızı, kim öldürdü benim kocamı, onun asılmasını isterim diye bağırıyormuş. Kalabalık arasından bir genç kadına doğru ilerlemiş. Kocanı ben attım aşağıya demiş. Yaşlı adamın kızı seni de ben geberteceğim diye üzerine atılmak isteyince bir de bakmış ki, en küçük kardeşleri. Sen ha demiş. O öldürdüğün kimdi biliyor musun? Evet demiş delikanlı. Anamın ve babamın katili olacaktı. O onları atmadan ben onu attım. Sen benim ablam falan değilsin.

Anlatırlar ki; Muhafız olan küçük oğul bırakmış muhafızlığı, geçmiş hanın başına. Şehrin Kadısı, yaşlı ana-babanın kızını ve erkek kardeşini yaşlı adamın ve kadının mirasından menetmiş. Abla olan kız, bir kervan baskınında ölmüş, içten pazarlıklı erkek kardeş, karısının akrabalarıyla tartışmış, zindanlarda yatmış, karısından ayrılmış, uzak diyarlardan birinde izini kaybettirmiş. En küçük kardeş olan eski Muhafız, ana ve babasının rızasını alarak, kardeşlerinin çocuklarını almış yanına. Onlara iş kurmuş, evlendirmiş. Yanında iş vermiş. Düş hikayesi de hiç unutulmamış. İbret babında şehre her gelen bu hikâyeyi yaşlı adamın hanında dinlemeye devam etmiş.

Şehir şehire, Düş düşe, Yaşlı adam yaşlı adama, yaşlı kadın yaşlı kadına, tabirci kadın tabirci kadına, kız evlat kız evlada, damat damada, erkek evlat erkek evlada, gelin kız gelin kıza, han hana, Muhafız başı Muhafız başına, konak konağa, sur sura, dükkân dükkâna benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR