Bitti Nisan geldi Mayıs
Nisan şaka günü diye başlamıştı. Üstelik bayramın son günüydü. Lafın gelişi, şaka, neşe ve bayram bir araya gelmişti. Lakin ne şakanın şakacılığı ne neşenin neşesi vardı ne de bayramın bayram yapacak bir hali.
Onların o hali hepimize yansıdı… Bizim halimizde Nisan’ın ilk gününe ve Ramazan Bayramının son gününe…
Ne varmış halinizde diye soranlar olabilir?
Halden ahvalden anlamayanlar, anlamak istemeyenler, bu insanlar bayrama kadar nasıl geldi, nisana nasıl ulaştı diye düşünmek istemeyenler, nisanın sonuna nasıl gelebildiğimizi keşke birazcık anlayabilselerdi…
Keşke ne oluyor ne bitiyor, bu insanlar nasıl ayakta kalmak için çırpınıyor diyebilselerdi…
Bitti Nisan, geldi Mayıs…
Geçti bir ay daha…
Usulen bir neşe, usulen bir bayram, hoş geldin nisan denmişti sadece.
İşte o nisan nasıl başladıysa öyle sona erdi.
Şaka şakadan, neşe neşeden, bayram bayramdan vazgeçmiş gibiydi.
Herkes bağlamıştı rutine…
Rutin-rutin bir başlangıç yapmıştı nisana…
Lakin insanların gülecek hali yoktu. Gülmeye mecalleri de.
Nisan gidiyor, nisan bitiyor, ömürden gidiyor dense yalan mı?
*****
Vur patlasın çal oynasın diye bir deyim var ya hani...Bu deyim, bizi bağlayan bir deyim değil…Bağlayan elbette vardır. Lakin bizi bağlamasa da bir zamanlar güzel ve neşeli günlerimiz olmadı değil.
Neşeyle dolduğumuz, neşeli olduğumuz, şen kahkahaların her yeri çınlattığı, öyle bir güldük ki, Allah ağlatmasın dediğimiz günlerde yaşamadık değil…
O günler, neşeli günlerdi.
Kederli, elemli, hüzünlü günlerimizde geldi nisan, geldi bayram.
Başlangıcı kederli ve hüzünlü olan ay hem mevsime ters düştü hem de iklime…
Gülmedi yine yüzümüz…Göstergeler ve rakamlar da buz gibi soğuktu. Anlayışlar ve yaklaşımlarda öyle…Ne barışa rastladık ne güzel bir söze…Güzel olan ne varsa her biri geldi göze…
Esas şakayı nisan mı yaptı bilmem?
Şaka yapmak ve biz…Üşüdük, donduk kaldık hepimiz…
Nisanı sever miyiz?
Severdik elbet…Bir Nisan, gelsin diye iple çekerdik, çocukken…Şimdi aynı bir nisan, bize ağır şakalar yapıyor. Enflasyon şakası, çarşı şakası, market şakası, cep şakası, cepken şakası…
Şakalar uzayıp gidiyor, amiyane tabirle bu şakaların arasında eşek şakaları da az değil…
Velhasılıkelam kesilmedi, arttı gitti arkası…Soğuk başladı, soğuk bitti gitti Nisan şakası…
Yine yırtıldı Deli Bekir’in yakası…
*****
Nisan ayı, mart gibiydi, vurdu geçti tarımı. Vurdu geçti meyve bahçelerini. Kayısının, şeftalinin, kirazın, vişnenin boynu bükük kaldı.
Eskiler Aprul derlerdi Nisan’a…“Sakın Aprulun beşinden, öküzü ayırır eşinden” diye deyimler dahi dolaşırdı Anadolu’da…
Nisan yağmurları meşhurdu elbet…
Nisan soğukları doksan yılın en soğuk yılı gibi anlatımlarla doldurdu, nisan günlerini…
Geçmiş yıllarda, nisan yağmurları, mayısa kaydı, mayısta yağdı diye anlatımlar vardı.
Bu nisan da yağmur, rüzgâr, kar, fırtına ve doğal afetlerden deprem nisan ayına damgasını vurdu.
Soğuktu Nisan…
O insanın içini ısıtan sımsıcak ay gitmiş, onun yerine soğuk, donuk, anlamsız bakışlı, sert rüzgârlı, soğuk algınlığına davetiye çıkaran, adı bahar mevsiminden uzak bir Nisan karşıladı bizi.
Yılın dördüncü ayı, bir türlü bahar çiçekleri açtıramadı gönlümüzde. Yer yer gönlümüz kırıldı, kalbimiz paramparça oldu. Yaşadığımız hayal kırıklıkları da cabası…
Nisan soğuk olunca, gülücük ve tebessümlerde donup kaldı. Aynen çiçekler gibi.
Açamadı çiçekler…Açanları, soğuk yaktı. Soğuk vurdu…Açma dedi…Açarsan yanarsın dedi…Eski nisanlar öldü dedi…Ben eski nisanlara benzemem dedi…Esti, yağdı gürledi…
*****
Kim neşeli, efkâr dağıtan türküler söylemeye kalktıysa, her defasında boğazına düğümlendi yarım kaldı…
Nisan, marta döndü…
Mart ayı benim yanımda hiç kalır dedi…
İnsanları hasta etti, perişan etti.
Girdi felekle kol kola, felek denen hayırsız, nisan bile benim yanımda diye halay çekti meydanlarda…
Ben küskünüm feleğe dedik, duydu mu felek?
Bu hava, bu iklim bu manzara yakışmadı dedik, duydu mu nisan?
Bitti nisan, bizde bittik, hem de dördüncü, ayın sonunda…
Efkâr bastı gönlümü yine feryat ediyor demiş ya şair…
Nisana hükmümüz geçmez…
Nazımız geçmez…
Nisan bizi bilmez…
Yanında dursak görmez…
Ağzını açıp tek bir kelime söylemez…
Bugün son günü nisanın. Hiçbir şey söylemek canı istemiyor insanın…
*****
Birkaç günlük sıcak havalara aldandı meyveler…
Nisan esti yağdı, yaktı attı ne varsa…
Nisan, kurban fiyatlarına da dokunmadan geçmedi. Bir toklu, bir emekli maaşından çok…25-26 isteyende var…Hatta otuz diyende…Lakin ortalaması 16 bin lira…
Ortak keseceklere düşen miktar iki emekli maaşı…Otuz bin liradan el sallıyor. Alanlar var… Düşünenler var…Bu fiyata kurban falan kesilmez diyenler her taraftalar.
Nisan bitiyor. Mayısla beraber Kurban Bayramı’na ortalama bir aydan birkaç gün fazla bir zaman var.
Eskiden mart bitmezdi, bu yıl nisan bitmedi, bir türlü gitmedi.
Geldik 30 Nisan’a…
Nisan hem kolay geçmedi hem ülkemizin her tarafını salladı.
İstanbul, Kütahya, Elazığ nisan ayını diken üstünde geçirdi.
*****
Nisan-Mayıs ayları bu yıl, bir bayramdan bir diğerine geçiş ayları oldu. Yine bir burukluk, yine bir hüzün çöktü kaldı üzerimize…Yine doldu gözlerimiz…Yine önümüz bayram üstelik kurban…Teselli babından türkülere vurduk kendimizi…
Bizi en iyi anlayanlardan birine bırakalım o zaman sözü…
Rahmetli Ozan Arif, “Türküler” şiirinde diyor ki; “Yani derdin deryasına dalınca, / Dinle de gör gam kasavet alınca, / Vallahi, billahi darda kalınca, / Bazen tutulacak daldır türküler…”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.