Erol Sunat

Erol Sunat

Bize Her Yer Brüksel!

Bize Her Yer Brüksel!

Türkiye Avrupa Birliğine tam üye olarak kabul edilir mi? Bu sorunun cevabı müzakere sürecinin geldiği son nokta olan 2021 yılının içinde gizli.

Avrupa hayır demekten, biz beklemekten yorulmadık! 

AB’nin Başkenti Brüksel, inadım inat demekten hiç vazgeçmezken bu inat nasıl bir inat böyle demekten de kendimizi alamadık!

Bu inadın adı Brüksel! Brüksel inadı yani! Böyle bir inat bugüne kadar görülmüş değil!

Kerhen bile gel diyemeyen, tamam diyemeyen garip bir inat!

Yumuşama emareleri dahi net değil!

Yada biz bu uzun bekleme süreci içerisinde öyle düşünmeye başladık!

Sizce de, AB, Brüksel lahanası misali küçük düşünmüyor mu?

Brüksel at gözlüğü ile bakmaktan yıllar öncesinde vazgeçip, Türkiye’ye tam üyelik yolunu açabilseydi, bugün her şey çok daha farklı olabilirdi.

O küçük düşünmeler olmasa, önümüze dağlar gibi kriterler yığmazlardı. Müzakere sürecini kördüğüm haline getirmezlerdi. Bütün bunlara rağmen biz ne mi yaptık?

Teşbihte hata olmasın “Bize her yer Brüksel!” babından tavır koyduk.

Bundan sonra biz değil, sen düşün Avrupa dedik!

Avrupa Birliği 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması'yla Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında doğmuştu.  Türkiye 1959 yılında bu topluluğun bir parçası olmak için başvuruda bulundu. Bu başvurudan yaklaşık beş yıl sonra 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık çatısı oluşturuldu. Ortak olunamadıysa da, bu alınan karar 12 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girdi.

 

*****

Avrupa, 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında, Türkiye ile arasındaki ilişkilerini dondurmuştu.

1983 yılında çok partili seçimlerin yapılması üzerine Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler yeniden canlandı. Bu canlanma sonrasında 14 Nisan 1987 tarihinde Türkiye resmen tam üyelik başvurusunda bulunsa da,  tam üye olarak kabul edilmedi amma Avrupa Birliği'yle bütünleşmenin ilk aşaması denilerek 1 Ocak 1996 tarihinde Avrupa Birliği Gümrük Birliği'ne girdi.

2000'li yıllarda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma sürecinde bir hızlanma ve hareketlilik görüldü.

17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye'nin katılma müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlamasına karar verdiler. Böylece bitmez tükenmez müzakereler başladı.

Müzakereler uzadıkça uzadı, kopma noktalarından defalarca dönüldü.

2006 yılında Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, üyelik sürecinin en az 2021 yılına kadar süreceğini belirtmişti. Yani sen git, en az 15 yıl daha bekle, ondan sonrasını, o zaman düşünürüz Türkiye demek istemişti Barroso!

 

*****

Müzakereler uzun sürse de, anılan tarih olan 2021’e gelindi, Türkiye tam üyeliğe kabulü noktasında. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olan 2023’ten önce de, bu hedefine ulaşma arzusunda…

AB 2006 yılından bugüne 15 yıldır bu işi salladı durdu.

İngiltere Birlikten ayrıldı, Bu süreçte Türkiye dışında Avrupa’da neredeyse, tam üye olmayan ülke  kalmadı. Türkiyesiz bir Avrupa düşünmüyoruz diyenlerin sesi yükselirken 1987 yılından buyana 34 yıldır AB kapısında bekletilen Türkiye’ye karşı ortaya konan tavır ise henüz net değil!

Müzakere süreci uzaya, uzaya uzadı gitti…Yalan oldu, yılan hikayesine döndü!

Üstelik, 2007 yılında, Türkiye 2013 yılına kadar AB hukukuna uymayı hedeflediğini belirtse de, Brüksel, üyelik için son tarih olarak bunu reddetmişti.

AB’de bugün için bir yumuşama havası var. Türkiye ise, en geç 2023 yılına kadar tam üyelik beklentisi içerisinde. AB ise özellikle İngiltere’nin ayrılmasından ve oldukça ağır geçen Pandemi döneminden sonra, 80 milyonu aşan nüfusuyla Türkiye gibi güçlü bir ülke neden  AB’ye dahil olmasın, edilmesin düşüncesinde…

AB’nin bıktıran, sıkan, defalarca vazgeçme nedeni olan müzakere süreci son sınırında.

Artık öne sürebilecekleri gerekçelerinin kalmamış olması,

Başını Almanya’nın çektiği güçlü üyelerin, Türkiye olmazsa, AB olmaz benzeri yaklaşımlarının, Yunanistan’ın bütün itirazlarına rağmen devam etmesi,

2021 yılında AB yolunda talihi her an dönebilecek bir ülke olduğumuzun bir göstergesi…

 

*****

Eskiden Avrupa görmüş, lisan bilen insan diye, oturtacak yer bulamazlardı Avrupa’dan gelenleri.. 1960 yılı itibarıyla, Avrupa’ya özellikle Almanya’ya işçi göndermeye başladık.

Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa derken, İngiltere’ye de gidenler oldu. Daha sora İsveç ve Norveç işçilerimizi kabul etti. Amerikalara bile gittik!

Maarif Oklularında yıllar önce, üç dil vardı. İngilizce, Fransızca ve Almanca…

Ancak rağbet İngilizceye idi….Talep çok olunca, kura çekilir, kazananlar İngilizce sınıflarına, kaybedenler Fransızca ve Almanca sınıflarına kaydolurdu.

İngilizce sınıfları diğer sınıflardan çok daha fazlaydı. Örneğin 6 sınıf İngilizceyse, ikişer sınıf Fransızca ve Almanca olurdu.

İngilizce daha sonraki yıllarda, diğer dilleri tamamen yok etti. Almanca ve Fransızca sınıflarına talep olmayınca, İngilizce eğitimimizin vazgeçilmez yabancı dili oldu.

O yıllarda daha Anadolu Liseleri gündemimizde yoktu.

İngilizceyi tam anlamıyla öğrenemesek de, bugün şehirlerimizdeki tabelalar İngilizce…

Konya gibi bir şehirde dahi , öylesine ilginç tabelalar var ki, şaşar kalırsınız!

Kule City’ye, Kule Siteye karşı çıkılan, protesto edilen 2006 yılının üzerinden 15 yıl geçti. Bu 15 yıl içinde yabancı tabelalara, Suriyeli sığınmacıların Arapça tabelalarını da eklerseniz, şehirde Türkçe tabelalar can çekişiyor gibi hava hakim.

 

*****

1960’lı yıllardan sonra gelen 60 yıl içerisinde,

Hey Corç versene borç, olmaz Maykıl bende de yok diye şarkılar yapmadık mı?

Eşe dosta olmadık Avrupalı isimler ve lakaplar takmadık mı?

Alaturkadan, alafrangaya…Halaydan Hip-hop’a…Çiftetelliden Çarliston’a… Harmandalı’dan  Twistte yeni oyunlar, yeni danslar peşinde koşmadık mı?

Biz Avrupa’yı sevdik, Avrupa bizi sevmedi! Bir yerde bu aşk, karşılıksız aşk gibi bir şey demedik mi?

Avrupa Birliğine alınmayan ülke kalmadı, bize ise hâlâ kapılarda neden bekliyoruz?

Ne kriterlerden kurtulabildik, ne şartlardan, nede kurallardan…

Öyle yaparsan, böyle yaparsan demekten yorulmadı Avrupa Birliği denen birlik!

Ağzınızla kuş tutsanız sizi almayacağız demeye getiriyorlar!

AB Bakanlığımız dahi var! AB üyeliğimiz yok! Her türlü angaryayı bize yüklemekten de kaçınmıyorlar!  Bizde ise Avrupa’ya olan hayranlık Bülent Ersoy’un deyimiyle fevkaladenin fevkinde…

Türkçe parçalarla her yarışmayı neredeyse kaybettik, sıfır çektiğimiz yarışmalar dahi olmuştu!

Hatırlarsanız, 2003'te Sertab Erener "Everyway That I Can" isimli İngilizce şarkıyla, Eurovision Şarkı Yarışması'nda ülkemize ilk ve tek birinciliğini kazandırmıştı!

 

*****

Avrupa , Avrupa duy sesimizi diye sloganlarımız vardı!

Ne oldu? Duydu mu Avrupa?

Duymadı! Duymak istemedi! Duymak işine gelmedi!

Yunanistan zaten üyeydi. Bulgaristan’ı aldı, Güney Kıbrıs’ı aldı. Bu ülkeler bize göre çok zayıf ülkelerdi. Ülkemize ise bir dünya gerekçe sıralandı.

Ecdat Avrupa’nın tozunu attı, Viyana kapılarına dayandı.

Bunlarda bize resmen toz yutturuyorlar!

Ne mi diyelim?

Sen bilirsin Avrupa,  bize her yer Brüksel mi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR