Dönmek...

Murathan Mungan’ın sözlerini yazdığı Derya Köroğlu’nun bestelediği, Yeni Türkü grubunun çaldığı ve Hümeyra’nın seslendirdiği “Dönmek” şarkısını hiç dinlediniz mi?

Şöyle başlıyordu “Dönmek”;

“Dönmek, mümkün mü artık, dönmek / Onca yollardan sonra / Yeniden yollara düşmek”

“Neresi sıla bize, neresi gurbet / Yollar bize memleket”

Ve sonra şöyle devam ediyordu;

“Gitmek, mümkün mü artık gitmek /Onca yollardan sonra / Yeniden yollara düşmek”

“Neresi sıla bize, neresi gurbet / Yollar bize memleket”

Şiir içli, müzik içli, söyleyen içli-içli söylüyor…

Kalbe dokundukça sözler, kalbe dokundukça melodi, kalbe dokundukça ses, onlarca yıl ötesine gidiyorsunuz.

Sıla ile gurbet arasında koca bir ömür tüketen, yolların memleket olduğu bir hayatın mecrasına ve macerasına doğru…

*****

Kimi sürgünlere gitti döndü yüzü karmakarışık.

Kimi yediği vurgunlardan sonra öyle bir dönüp geldi ki haline ağlamayan kalmadı…

Kimi ölümlerden dönüp geldi hayata küs bir şekilde,

Kimi uçurumun kenarından döndüm geliyorum demişti, buna dönmek denirse diyerek….

Yollar memleket olmuştu her birine…

Her yer sıla, her yer gurbet…

*****

Her dağın dumanı ayrı derdi büyükler. Kimin ne çektiğini o derdi çekenden daha iyi kim bilecekti? Nerden bilecekti? O çileleri çekenler dönüp gelmişlerdi, gittikleri yerlerden…

Yıllar sonra, dönmüşlerdi dönmesine de…

Kalpleri kırıktı…

Kederliydiler, hüzünlüydüler.

Yatağına kırgın ırmakları teselli edemedi hiçbir şey. Sarılamadı yaralar. Sarılır diye bekleyenlerin bir kısmı kanayan yaralarıyla yaraları sarılamadan ayrılıp gittiler bu dünyadan…Huzur-u mahşere bıraktılar, haklarını, hukuklarını…

*****

Yanlış hesap Bağdat’tan değil, vefadan döndü. Netice de vefasızlar, sözde vefalı görünenler tel-tel döküldüler de bu dökülüşün vefanın sınaması olduğunu anlayamadılar. Vefa ile sınanmak en ağır imtihandı.

Sınayanlar da sınananlar da vefayı nalıncı keseri misali kendilerine yonttuklarını düşündüler.

Lakin; o yontucular vefadan sınıfta kaldıklarını tökezlemeye başladıklarında, niye her şey gelip de beni buluyor, ben ne yaptım da böyle oldu dediklerinde, bir anda rüzgâr tersine döndüğünde anladılar.

Bunların arasında, en yakınlar, en güvenilen dostlar, sarsılmaz arkadaşlar, güven timsali diye bilinen komşular vardı.

Çünkü vefa sınanırsa; sınanmayan hiçbir şey kalmazdı. Aşk dahil, sevgi dahil, sevmek dahil…

*****

Barışılamadı bir türlü. Kurtulamadık kavgalardan, nefret dillerinden. Vazgeçemedik sataşmaktan, takışmaktan, tartışmaktan.

Kendimizi bildik bileli yanıp kül olmayan o eski defterler tekrar-tekrar açıldı.

Ortalık zaman-zaman gerildi. Aralara girildi.

Barış dahil hallolmayan cümle mesele çıkmaz ayın son Çarşambasına yayıldı.

Sular duruldu dendi.

Küllenecek ne varsa küllendi diye söylendi.

Bir iki şey daha eklendi. Aradan belli bir zaman geçti.

Rüzgârın poyraz olanı, karayel olanı kenarda durdu.

Ara-ara meltem olanı esti. Nefes almaya vesile olan nefesti.

Yollar memleketti…

Her yer sıla, her yer gurbetti…

*****

Nice eğriler gördük, kapılmadık hiçbirine… Nice yanlışlar gördük, düşmedik o yanlışlara… Nice yalanlar gördük, kanmadık o yalanlara…

“Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz / Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz” dedik…

Çıktık sılamızdan düştük memleketin yollarına…

Anamıza sordular bizi, gurbette dedi. Gurbete gitti dedi. Gurbete uğurladım dedi. Bize gelince, gurbet dedik, hasret dedik, gurbeti sıla bildik.

Kırılsak da üzülsek de alınsak da attık içimize…

Onca yollardan sonra, yeniden düştük yollara

Yollar memleketti…

Şehir şehir, ilçe ilçe, köy köy dolaştık Anadolu’yu…

Bize her yer sıla, her yer gurbetti…

*****

Hoşgörüyü ve gel çağrısını Mevlâna’ya…

Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz demeyi Yunus’a…

Eline, beline, diline hâkim ol demeyi Hacı Bektaş’a…

Kibir bele bağlanan taş gibidir, onunla ne yüzülür ne de uçulur demeyi de Hacı Bayram’a bırakmışız.

Ne diyorduk?

Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın mı?

Pilav olurda, hele kavurmalı pilavdan dönmek olur mu?

Dönülmez…

Hatta ortalık, “Dönülmez akşamın ufkundayız” diyenlerden geçilmez.

*****

Sıla ile gurbet arasındaki yollara memleket demişlerdi.

Ömür bitti…

Yol bitmedi…

Ömür gitti…

Yola yetmedi…

Yollar bize bildik bileli memleketti…

Her yer sıla, her yer gurbetti…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Git artık Temmuz

30 Temmuz 2025 Çarşamba 00:01

Ortalayıp gitmek

28 Temmuz 2025 Pazartesi 00:02

Haminin Hikayesi

26 Temmuz 2025 Cumartesi 00:02

Ne gökte ne yerdeyim

25 Temmuz 2025 Cuma 00:01

Bu millet seken adamı sevmez

23 Temmuz 2025 Çarşamba 00:01

Memleketin dört bucağı

21 Temmuz 2025 Pazartesi 00:02

Taş Düştünün Hikayesi

19 Temmuz 2025 Cumartesi 00:01

Gülün ahı

18 Temmuz 2025 Cuma 00:01

Milletin adı Türk’tür

16 Temmuz 2025 Çarşamba 00:02

“Gökteki yıldızın üçü terazi”

14 Temmuz 2025 Pazartesi 00:03