Erol Sunat
Kaçma taştan
Bir taşla birden fazla kuş vurma merakımız eskisinden daha fazla. Lakin, attığımız taşlar, dönüp bizi vurmaya başladı.
Devran mı değişti, zaman mı şaştı, rüzgâr tersine mi döndü?
Elimizi taşın altına koyma gerçeğiyle yüzleşmemek için kaça kaça geldiğimiz yer, kaçtığımızı sandığımız o taşın yanı başı…
Ellerimizi taşın altına koyabilseydik, Yunus’un, “Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz” sözü gerçekleşti diyebilirdik.
Elin taşın altına konması demek, taşa sevgiyle yaklaşanların, halden anlaması demek.
Halden anlamak, dilden anlamak demek.
Görmesi gerekeni görmek, duyması gerekeni duymak, halkın arasına inmek, halkı dinlemek, derdine çare olmak demek…Üzülme, geldim, yettim, yetiştim, yanı başındayım, korkma, üzülme demek…
Yoksa eğer bu sayılanlar, taşın altına ellerimi koyacağım, ciddi ciddi düşünüyorum, merak etmeyin çok yakında ellerimi taşın altına koyduğumu görmeyen kalmayacak babında açıklamalar devam ediyor demek.
*****
Taşın altına el koymak yüce gönüllülüktür.
Taşın kendi için bir basamak olduğunu düşünen, koyamaz elini taşın altına.
Onun yerine açar edebiyat faslından kendine uygun sayfaları, bazen kendi okur, çoğu kez başkaları onun adına okur durur.
Taşın altına elini koymak istemeyenler için ise, taşın altı netameli ve endişe vericidir…
Ürperti veren bir bilinmeyendir.
Ne var altında, bilen yok diye düşünülür ve denir ki…
Yılan olur, çıyan olur, börtü böcek olur…
Olur da olur…
Eli ezer…Eli yaralar…Eli paralar…El ellikten çıkar, elsiz kalır mı taşın altına giren el…
Kim bilir? Ne denebilir? Ne söylenebilir?
*****
Temmuz’un başı…Hava sıcak, yalçın dağların başı dumanlı…Erciyes’in, Süphan’ın, Ağrı’nın kaybolmadı, gitmedi karı, boranı…
Derler ki…
Taş bizi bilir, biz taşı…Taş altına el koyanın oynamaz gözü kaşı…
Taş bize dost, taş bize sırdaş…Kime dökerdik içimizi taş olmasa…Sırtımızı dayamışız dağlara taşlara, muhtaç eylememiş bizi ne akrabaya ne kardeşe…
İçimizi bilir taş…Yüzümüze bakınca bilir…Ona merhametsiz der bazıları…Taş merhametlilerden bir merhametlidir. Vicdanlılardan bir vicdanlı…Teselli edenin en önde gelenidir her zaman…
Taşın altına elimizi değil, gövdemizi koyarız biz…Yüreğimizi de…
Gerektiğinde, bende o taşın altına ellerimi seve seve koyacağım diyenleri taş bilmez sanırlar.
Taş kalpleri bilir. Taş kalpli diye anılanları da bilir, kalbi taş diye anlatılan ancak, o anlatılanlarla hiç alakası olmayanları da…
Heyecanından…Titremesinden…Sesinin kısılmasından…Ayaklarının dolaşmasından…
Taşın altına ellerini koyacaksın ya…
İşte taş…Uzat elini…Uzatabilseydi elini, uzatacaktı zaten…Korkmadan çekinmeden taşın altına koyacaktı elini…
*****
Ah edebiyat ah…O elleri taşa yaklaştırmayan sensin…
Öteleyende…Vazgeçirende…Zaman kazandıranda…Şiirler okutanda…Hatip misali birkaç saat taş üzerine konuşturanda…
Edebiyat yandım diyene bir bardak su vermez…Açlıktan ölüyorum diyene bir parça ekmek verdiği de görülmüş değildir.
Taşın altına ellerimi koyacağım diyeni o kadar çok çağırdı ki taş…Lakin edebiyat, tuttu o elleri…
Amma dedi…Fakat dedi…Lakin dedi…Ancak dedi…Etme dedi…Gitme dedi…Bekle dedi…
Taş hakkında olmadık düşünceler hasıl eyledi…
Taş altına el koyma hikayesi diye bir hikâye çıktı ortaya…Bu hikâyenin kahramanları, taşın altına ellerini koymaktan imtina etmeleriyle tanındılar. O eller taşın altına girmemekte ısrar ettikçe, hiçbir mesele çözülemedi.
Düğümler birbirine eklendi, düğümlere nice düğümler atıldı, kördüğüm diye açılmaz, çözülmez yalan dünyanın kırk yamalı bohçaları ortaya çıktı. Sonrası ne mi oldu kaldık duman içi dağlarda…Önünü görebilene…Bir yere tutunmadan yürüyebilene aşk olsun.
*****
Enflasyon düşüyormuş…
Düşüş sürüyormuş…
Kirazdan, Erikten, Bamyadan, Barbunyadan, Börülce ’den ne haber?
Kırmızı etten, Beyaz peynirden, Zeytinden, Zeytin yağından ne haber?
Paranın gücü zorlukla nefes alıyor. Cepleri cüzdanları hafakanlar bastı. Uyku haram, huzur firarda, attılar insanlar kendini sokaklara…
Temmuz sıcak, hal ahval bunaltıcı, borç harç aşılacak gibi değil…
Muzip arkadaşlar, şu enflasyon elini taşın altına soksa ya diyorlar…
Olmadı yakalayıp, biz taşın altına sokalım elini…
Belli mi olur?
Tövbe eder…
Bir daha düşmeden düştüm demez…
Benim gerçek rakamım bu diye itiraf eder, rakamlarda vebalden kurtulur.
*****
Enflasyon nerede mi?
Kayıplarda…
En azından perşembe gününe kadar tatildeymiş. Papua Yeni Gine de diye takılanlar var.
Bodruma gidip bin liraya lahmacun yiyecek hali yok ya…Ucuz diye Yunan adalarına gitmiştir.
Perşembe günü çıkar gelir, ben tatildeyken, ayağım kaydı, fena düştüm, yüzde bilmem kaç oranında diyebilir mi?
Neden demesin?
Her kritik açıklamada böyle yapmıyor mu?
Söyledikleri alt alta toplanıyor, en sonra da düşme kaydıyla bir rakam daha ekleniyor…
Ne mi çıktı?
Temmuz farkı…
Döndürür mü çarkı?
Perşembe’nin gelişi, Çarşamba’dan belli olur diyenler olsa da sıcak bir yaz geçireceğimiz sır değil…
*****
Kaçma taştan bulur seni…Kaçma taştan vurur seni…Kaçma taştan koy elini, Başına diktikleri ne, o kaçtığın taş değil mi?
Koymazsan taşın altına elini, bu dünya boş değil ya…Çıkar, gelir bir gani gönüllü, koyar elini taşın altına, yüreğiyle beraber…
Bu coğrafya o gani gönüllülerle dolu, onun için adı Anadolu…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.