Dursun bu hayasızca akın!

Basın özgürlüğü, fikir özgürlüğü, yorum hürriyeti…

Adına ne derseniz deyin…

Medeniyetinin kodlarında, kültürünün temellerinde, mayasında İslam olan bir ülkede, nüfusunun yüzde 99,9’u Müslüman olan bu topraklarda birilerin çıkıp ümmetini düştüğü karanlıktan kurtarmak için çırpınan bir peygambere böylesi büyük hakaretler içeren içerikler üretmek, yayınlar neşretmek en basit tabirle hayasızlıktır, arsızlıktır, kendini inkar etmektir…

Nasıl ki belli bir güruh milli ve manevi değerlere saldırmayı ve bunu belli dönemlerde kendini tekrar eder hale getirerek, sistematik bir şekilde sürdürmeyi kendine görev addetmişse; bu değerleri korumak, saldıranları en ağır şekliyle cezalandırmak, hukuk sistemimizin en önemli görevleri arasındadır

Bireysel manada da bu tür organize saldırılara siper olmak her birimizin hem toplumsal hem de bireysel görevidir. Siper olurken ise yapmamız gereken taşkınlık değil, bu tür soysuzların beslendiği kaynakları kurutmaktır.

O derginin bir gideri var ki yayınlanabiliyor, alanı var ki yayılabiliyor, bileni var ki okunabiliyor…

Leman adında, mizah perdesinin arkasına sığınıp değerlerimizle alay eden, Peygamber Efendimiz’e bile dil uzatabilecek kadar büyük bir arsızlığa imza atabilen neşriyat ve bu kurum çatısı altında bu hayasızlığa imza atan herkes toplum nezdinde zaten yerle yeksandır. Ancak bunun suçlu ve sorumlularının da en ağır şekilde cezalandırılması, hem toplumun vicdanında açılan derin yarayı bir nebze olsun pansuman edecek, hem de benzer durumların kendini tekrar etmesi için caydırıcı bir set olacaktır. Bu nedenle ilgililerin en ağır şekilde cezalandırılması, bahse konu olan derginin de bir daha yayın yapamamak üzere kapatılması haktır.

Kimse bana basın özgürlüğünden, şundan, bundan bahsetmesin…

18 yıldır bu meslekle iştigal olan biri olarak özgürlüğümüzü de özgürlüğümüzün sınırlarını da iyi bilirim.

Hitap ettiğin kitleyi, toplumun temel değerlerini karşına alamazsın. Çünkü zaten seni var eden o toplumdur. Sen de toplumun bir ferdi, toplumu biraraya getiren bir unsursundur.

Birlikten, beraberlikten, haktan, hukuktan, adil olmaktan, milli ve manevi değerlere saygılı olmaktan yana tavır alan yayın organlarının belki de pek bir ehemmiyeti kalmadı günümüzde.

Zaten okunmamaktan, toplumun okumuyor olmasından dert yandığımız bir dönemdeyiz.

Ancak şu da bir gerçekliktir ki olumlu olan, iyi olan ilgi görmez. Olumsuz, münasebetsiz, ahlaksız, haddi aşan her türlü yayın, bilgi, olay, olgu toplumda karşılık buluyor.

Bir milleti birarada tutan en önemli unsurlardan biri de milli birlik ve beraberlik ruhu ile milli ve manevi değerlerine olan bağlılığı, kutsalına olan saygısı, sevgisi ve bu manada beslendiği kaynaklardır.

Aşırılığın her türlüsünü yasaklayan bir dinin mensupları olarak böylesi büyük bir ahlaksızlığa nasıl tahammül edebiliriz?

Bu olay, daha öncesinde yaşadığımız benzeri saldırılar, ahlaki anlamda çöküntüyü yaşadığımız başkaca birçok konu, aslında üzülerek söylüyorum ki bizi biz yapan değerlerden ne kadar uzaklaştığımızı da gösteriyor.

Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak gerekiyorken o ipi bir anlık gafletle de olsa bırakıvermenin neleri beraberinde getirdiğini de bugün yine görüyoruz.

Hayasızca bir akının içerisindeyiz ne yazık ki…

Üniversite sınavına üzeri neredeyse anadan üryan girecekken kulağındaki küpe nedeniyle giremeyen bir kızın giyim kuşamı sınava girememesinin önüne geçiyorsa ve o kız ile ailesi de buna zemin hazırlıyorsa,

Televizyon kanallarında her gün gündüz kuşağında her türlü ahlaksızlık sıradanmışçasına saatlerce anlatılıyorsa,

Yaşı henüz çocukluk çağında olan ve yenice kanı delice akmaya başlayan minik bedenler karşısındakisinin canına kast edebiliyorsa, babasına itaat etmiyor, anasına el kaldırıyorsa,

Adına sosyal medya denilen çeşitli platformlarda arsızlığın dik alası yapılabiliyor ve bu engellenemiyorsa, durumun vahametini durup tekrar düşünmemiz, kim olduğumuzu, ne olduğumuzu tekrar hatırlamamız gerekiyor.

Bu hayasızca akın dursun istiyorsak ve isteklerimizde samimiysek de önce kendimize bakmamız icap ediyor.

‘Bir milletin en güçlü silahı topu, tankı tüfeği değil, imanlı ve inançlı gençliğidir’ diyen, ‘önce ahlak ve maneviyat’ söylemini her platformda haykıran ve bunları kaybettiğimizde başımıza neler gelebileceğini yıllar öncesinde anlatan Erbakan Hoca’ya da yeniden rahmet dileklerimi sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Rasim Atalay Arşivi

Medya ve algı üzerine bir hikaye

25 Kasım 2025 Salı 20:30

Ekmeğe zam gelmiş: Oh olsun!

22 Ekim 2025 Çarşamba 00:05

Ne olur bu kez insanlık kazansın!

30 Eylül 2025 Salı 23:30