Rasim Atalay
Medya ve algı üzerine bir hikaye
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…
Bir esas oğlan ile bir esas kız varmış.
Esas oğlan, esas kızı çok sevmiş, ona aşık olmuş. Niyeti de gayet ciddiymiş.
Bir gün düşünüp dururken karar vermiş ve esas kıza açılmak, onu ne kadar çok sevdiğini ve birlikte bir ömür geçirmek istediğini belirterek ona evlenme teklifi etmek istemiş.
Tabi bunun için de adet yerini bulsun diye evlenme teklifi ritüeli için hazırlıklar yapmaya başlamış.
Esas kız, balığı çok severmiş. O yüzden esas oğlan esas kızı bir akşam yemeğine davet edip balık ikram edeyim ve orada evlenme teklif ederek tektaş yüzüğü uzatayım, kabul edecektir diye düşünmüş.
Esas oğlanın içi kıpır kıpır…
Heyecanla gitmiş bir kuyumcuya…
Sınırlı imkanlarını daha da zorlayarak almış bir tektaş yüzük…
Esas kıza da telefon edip akşam birlikte yemek yemek istediğini söylemiş.
Esas kız da esas oğlana karşı boş değilmiş hani…
Kabul etmiş bu yemek teklifini…
Esas oğlan bu kez güzel bir balık restoranına gitmiş. Sahil kenarında şık bir restoran. Avucunun içinde sımsıkı tuttuğu ve içinde tektaş yüzüğün olduğu kutuyu koymuş cebine. Restoranın işletmecisiyle görüşmüş.
Cepteki para da kısıtlı olunca biraz naz, biraz niyaz, biraz pazarlık, akşam yemeğinin menüsünü belirlemiş ve ödemesini de yapmış.
Bu işi de alnının akıyla hallettiğini düşünen esas oğlan, sahil kenarına geçip bir bankın üzerine oturmuş.
Başlamış denizi seyrederken hayaller kurmaya. Sonra aklına yüzük gelmiş. Elini cebine atmış, yüzük kutusunu alıp açmış. Tektaş yüzüğü eline almış, bakarken, oynarken, hiç olmayacak şey olmuş, yüzük denize düşmüş.
Heyecanın yerini hüzün almış.
Öyle ya ne güzel de hazırlamıştı akşam için her şeyi. Evlilik teklifinde bulunacaktı sevdiceğine.
Soyunup denize girse nasıl bulacak?
Gidip yeni yüzük alsa nasıl alacak?
Cepte para yok.
Çaresiz…
En azından akşam yemeğini yâriyle birlikte yiyecekmiş.
Vakit artık tamam olmuş. Akşam vakti gelmiş. Esas oğlan esas kızı balık yiyecekleri restoranın girişinde karşılamış. Birlikte içeri girip kendilerine ayrılan masaya gitmişler.
Önce sıcak bir çorba, ardından garnitürler derken, ana yemek olan balık gelmiş.
Dumanı üstünde tütüyor, tazecik ve yeni kızartılmış.
Esas oğlan ne kadar sevdiceğiyle birarada olmanın mutluluğunu yaşıyor olsa da kalbinin bir yeri burukmuş. Yüzük gitti ya hani… Evlenme teklifi hayalleri de yüzükle birlikte suya düştü…
Esas kız, önünde duran tabağın içinde pişmiş halde yan yatan balığın bıçakla yarılmış olan karnını çatal yardımıyla kaldırmış ki ne görsün?
Eminim ki yazıyı buraya kadar okuyan birçok kişinin aklına tam da bu bölümde esas oğlanın denize düşürdüğü tektaş yüzük gelmiştir!
Ama ne esas kızın gördüğü şey, kılçık!
Kılçık yahu!
Tektaş denize düşecek, onu bir balık yutacak, balığı balıkçı tutacak, balık restorana gelecek, pişecek, onlarca müşterinin içinde esas kızı bulacak, esas kız balığın karnını açacak da tektaş yüzüğü görecek.
Hayaller her ne kadar bu yönde olsa da gerçekler maalesef böyle olmuyor.
İşte medyanın algıları yönetme ve yönlendirme mahareti de aynen bu şekilde.
Diyeceklerim bu kadar.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.