Erol Sunat

Erol Sunat

Mayıs baharı

Mayıs baharı

Teşbihte hata olmasın, bahar mevsiminin her ayı, nerde kaldı bahar, neden gelmedi dedirtti. Mart tarumar oldu Nisan da… Mayıs baharı da mayısı tarumar etti gitti…

Adı bahardı, lakin içinde bahar yoktu, bahar kavramından eser yoktu. Oldukça serin bir mayıstı…Derinliği de olan bir aydı…

19 Mayıs vardı…1 Mayıs vardı…6 Mayıs vardı…15 Mayıs vardı…27 Mayıs vardı…

Bu tarihlerin her birinin ayrı bir anlamı, herkes için ayrı bir hatırası vardı…

Mayıs baharı es geçti, pas geçti, ıskalayıp geçti birçok şeyi…

Başta barışı…Barışmayı…Konuşmayı…Uzlaşmayı…Hoşgörüyü…

Mayıs baharında tek taraflı yaklaşımlar damga vurdu olan biten çok şeye…

2025 Mayıs’ı daha önce bildiğimiz, aşina olduğumuz, mayıs geldi, yüzünü gösterdi, sıcacıktı, güller, leylaklar yüzümüze gülümsedi diyebileceğimiz bir ay olmaktan çok uzaktı.

Serinliğin verdiği bir soğukluk vardı.

İlk günden nasıl başladıysa aynı şekilde devam etti.

Bahar mevsimi, neşe saçtığını, her tarafı neşeyle doldurduğunu, neşe kaynağı olduğunu unutmuş gibiydi.

Bir anlamda, kış uzadı. Kış mevsimine bahar eklendi. Böyle bir eklenmeden bahar beklendi…Mart baharı, Nisan baharı, Mayıs baharı derken, göremedik baharı…

Ne yanımıza geldi ne de ben geldim diye şöyle bir uğradı.

Bahar dondu, biz donduk…Sözler soğuktu, sesler boğuktu, baharı görmeden, baharı yaşamadan, sevinemeden, bahar geldi demeden mayıs baharıyla bahar da elveda dedi…

*****

Hoş geldin bahar diyemeden, güle güle bahar diyenlere döndük. Mayıs baharı, böyle bir mevsimin son bahar ayı olurken, yüzlerimizde tebessümler ve gülücükler dahi dondu kaldı.

Sataşmalar, tartışmalar, atışmalar gırla gitti…

Bahar kime geldi bilmem? Bu bahar kimin baharı?

Emeklinin baharı değil…Asgari ücretlinin değil…Açlık sınırının altında, bahar gelmiş neyleyim, neyleyim baharı yazı diyen milyonlarca fakir fukaranın, garibin ve yoksulun baharı da değil…

Velhasılıkelam eski baharlarla avunduk kaldık, maziye daldık,

Sonra sorduk kendimize…

Biz bunları hak edecek ne yaptık?

Baharsa bahar, bana ne bahardan diyen oldu.

Kimini bahar vurdu. Kimi bahar vardı da biz mi görmedik diye sordu…Kimi bahar üzerine felsefe yaptı, akıl yordu…Kimi bu mevsime bahar denmeyeceğini biliyordu. Kimi yoğurdu üfleyerek yiyordu. Kimi de bu bahara, Mayıs baharı denir diyordu.

*****

Edebiyat parçalamada üzerimize olmayınca, baharı ayırdık parçalara, başladık tahlil ve münakaşaya…

Neden mi?

Orhan Veli rahmetli ne diyordu?

“Bedava yaşıyoruz, bedava; / Hava bedava, bulut bedava; / Dere tepe bedava; / Yağmur çamur bedava;”

Laf da bedava…Biraz “-ecek…” Biraz “-acak…”

Ne oldu ne olacak? Mesele ne?

Bahar…Mayıs baharı…El birliğiyle uğurlayalım baharı…Bir dahaki seneye tekrar görüşmek üzere, bak bu sefer çok soğuktun, gül biraz, bir kucak dolusu neşe getir, sevinç getir, mutluluk getir gelirken diyerek…

Mayıs baharında da yarım elma gönül alma diyen olmadı, yalandan da olsa gönüller alınamadı mesela…İnsan gönlü almak bu kadar zor olmamalıydı…

Mesele o konu, bu konu, şu konu değil…Mesele birbirimizi anlayabilmekti…

Sevebilmekti…Hoş görebilmekti…Olmadı gitti…

*****

Hz. Mevlânâ, bakın nasıl dua etmiş, sekiz yüz yıl önce, “Ey âlemin yaratıcısı! Kasvetli, kararmış, katılaşmış âdeta taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat…”

Kalplerimizin hali aynen, Mevlânâ’nın dediği gibi…Kasvetli, kararmış, katılaşmış, adeta taş gibi olmuş…Nuh diyor da Peygamber demiyor derler ya aynen öyle…

Ne demiş şair?

“Bu dünya yalan dünya / Yalan, yalan, yalan dünya”

Kimseye kalmayan, kimsenin olmayan, kimsenin yaptığının yanına kâr kalmadığı bir dünya…Hoşgörüden ve sevgiden nasipsiz dünya…Bahar mevsimlerinin önüne geçemediği, dur diyemediği, yapma, etme ikazlarının yetmediği dünya…

Dünyaya olan aşkımız galebe çalmaya devam ediyor. Bakmayı unuttuğumuz aynalar…Kalplerimizin yumuşamasını beklediğimiz kandil geceleri…Ramazan geceleri…Bayramlar…

Ne inatlarımızı kırıyor ne kalplerimize tesir ediyor ne de gurur ve kibrimizin önüne geçebiliyor.

Son pişmanlıkların fayda etmediğini, bu dünyadan giderayak, yanlış yapmışım diye çırpınmaların yetmediğini bilmiyor muyuz? Yenemediğimiz ne? Öfkeler, nefret dilleri, hoşgörüsüzlük bu bahar mevsimine de vurdu damgasını. Kim girdi aramıza?

Nasıl girdi o görünmez eller de bizler onu göremedik? Nasıl oldu da bilemedik?

Sonrası, giden gitti, küsen küstü, kırılan kırıldı, darılan darıldı…

Dur demeyenin, gitme demeyenin, gidenin önüne geçmeyenin hiç mi kabahati yok?

*****

Nereye gitti o gönül seferberliği lafları?

Boşa harcadık, bahar mevsimlerini, Martları, Nisanları, Mayısları…

Pandemiden bu yana bu beşinci bahar.

Sevdiklerimiz, dostlarımız, kardeşlerimiz hani neredeler?

Gel diye yollara düşsek de gelemeyecek bir yerdeler…Beşinci bahar da bitti, Mayıs’la birlikte o da gitti…

Ne kaldı elimizde?

Bir kucak dolusu acı laf…Binlerce asık surat…Öyle bir küstü ve küstürüldü ki insanlar, barışmaya vakit kaldı mı bilen yok…Birçok şey gibi, elimizde değil…

Ne kör inatlar bitti ne hırslar…Tükenmeye başladı umutlar…Mayıs ve baharı, yarından sonra çekip gidecek…

Bizim gelip geçen bu güzel bahar aylarında mum gibi yumuşayan kalplere ihtiyacımız vardı.

Yumuşamadı o yumuşaması beklenen kalpler…Ahlar, feryatlar ve gözyaşları dalga dalga arşa yükseldi, Mart baharında, Nisan baharında ve Mayıs baharında…

*****

Hava kapalı, yükseklerde kar, alçaklarda yağmur, yollar çamur, hava kasvetli, iş yok, aş yok, borç çok, gidecek yol, çalacak kapı yok…

Ümitler soldu. Beklentiler insanları yordu. Herkes neden diye, niçin diye sordukça sordu.

Mayıs baharı, hüzün, keder, elem gibi kavramları yığdı önümüze, onca efkârı da bıraktı kucağımıza...

Önümüzde Bayram var…

Sözleri Mehmet Erbulan’a, bestesi İsmet Nedim’e ait olan o eski ve güzel şarkı kimlerin hislerine tercüman olmuyor ki;

“Benimde canım var / Bende insanım / Benimde kalbim var /Bende insanım…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR