Uyuşuğun Hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde tembel, miskin, uyuşuk mu uyuşuk bir adam yaşarmış. Ahali buna en uygun olan isim uyuşuk demişler. Adı uyuşuk kalmış. Yakınları, ailesi komşuları ne yaptılarsa adamı herhangi bir işte üç günden fazla çalıştıramamışlar. Boş gezenin boş kalfasıymış. Aile ve sülale geniş olunca, hemen her gün bir yerden azık, aş, katık geliyor, adam babasından kalma evde keyfince yaşıyormuş. Sana iş kuralım demişler, everelim demişler, gel bir işin ucundan tut, hayat böyle geçmez demişler. Uyuşuk yaşayış şeklini değiştirmemiş. Öğleye kadar uyuyor, karnını doyuruyor, akşama kadar tekrar uyuyor, çağıranları duymuyor, kapısını kimselere açmıyormuş. Geniş sülalesinde asi ve dik başlı insanlar pek çokmuş. Sülalenin sözü geçeni, Vali Paşaya kılıç çekmiş, Vali Paşayı ağır yaralamış. Şehrin Beyi, Sülalenin ileri gelenini öldürmüş. Şifahaneye kaldırılan Vali Paşa’da üç gün sonra gözlerini yummuş.

Bey, sülalenin baş kaldıranlarını, anında ortadan kaldırmış. Geri kalanların hepsini şehirden sürmüş. Arada ne olduysa uyuşuğu unutmuşlar. Bey bir ay kadar sonra uyuşuğu buldurmuş. Uyuşuk demiş, sana vursam elime yazık, öldürsem, bu uyuşuğun kimseye zararı yoktu diye ahali senden yana çıkar. Senin bu şehirde kalmana ve yaşamana rızam yoktur. Ardından da bana demiş Kervancı başını çağırın. Kervancı başı geldiğinde, Kervancı demiş al şu uyuşuğu, götür gözümün önünden. Babası ve iki ağabeyi asilik yaptılar. Cezalarını buldular. Bunun namına uyuşuk derler. Sebatsız, dayanıksız bir şey. Elimde kalsın istemedim. Bir daha bu şehre dönemeyecek bir şekilde bir ayarlama yap. İşine gelmezse gereken neyse sen bilirsin.

Uyuşuk katılmış kervana, kervan yola koyulmuş. Kervancı başı, uyuşuk demiş, elin kılıç tutar mı? Uyuşuk, elime hiç almadım demiş. Ok atar mısın? Tehlikeli diye anam elime vermedi demiş. Kervancı başı, hayvanlara bakar mısın?

Uyuşuk hele o işten hiç anlamam deyince, o zaman demiş tek bir şey kaldı, seni vardığım ilk esir pazarında satmak. Kervancı başı ilk esir pazarında, uyuşuğu çıkarmış pazara. Adı uyuşuk demiş, hiçbir işten anlamaz, iş yapmaz, iş sevmez, bilmez, anlamaz ahali başlamış gülmeye. Sonunda yaşlı bir adam, ben demiş bu uyuşuğa talibim. Kaç akçe? Kervancı başı on desem sana yazık, beş desem bana yazık. İhtiyar yedi akçe versem razı mısın deyince, verdim gitti demiş kervancı başı. Uyuşuk ve ihtiyar, hiç konuşmadan iki saat kadar yürümüşler. Çiftlik gibi bir yere varmışlar. İhtiyar, uyuşuk demiş, uyursan, kaçmaya kalkarsan, verdiğim işi yapmazsan önce aç kalırsın. Sonra kuyuya atılırsın. Sonrasında ise ya uyuşukluk yapmaya tövbe edersin ya da seni bu araziye gömerim. Çalışırsan ve ben bu çalışmadan memnun kalırsam mükafatın çok olur. En azından karnın doyar. Hatta seni everirim. İşime gücüme ortak ederim.

Uyuşuk o saat itibarıyla başlamış çalışmaya. İhtiyar ne diyorsa çok daha fazlasını yapıyor, deli divane misali bıkmadan usanmadan çalışıyormuş. Üç gün geçmiş, yirmi üç gün geçmiş, yüz üç gün geçmiş. Uyuşuk tarlaya, bahçeye, hayvanlara öyle güzel bakıyormuş ki, ihtiyar, sen demiş nasıl bir uyuşuksun böyle? Ne oldu sana? Seni öldüreceğim dememden mi korktun? Uyuşuk, ben demiş her şeyin farkındayım baba. Elim kılıç da tutar, ok da atar, yay da gerer. Hemen birçok işten de anlarım. O şehirden çıkmam lazımdı. Anam rıza göstermedi. Akrabalar aş getirdi, ekmek getirdi. Birçok işte üç günden fazla çalışmadım. O işlerdeki sahtekarlıkları, yalan söyleyenleri, insanları aldatanları, kandıranları, birbirinin ayağını kaydıranları, tuzak kuranları, birbirinin kuyusunu kazanları gördüm. Geceleri kılıç talimlerine devam ettim. Şehir dışında ok attım. Adsız diye bir ustadan kılıç kullanmanın inceliklerini öğrendim.

Beni esir pazarında satan Kervancı başı Beyin adamıydı. Sen beni satın almasaydın, beni zaten bir şekilde öldürecekti. Karar verdim, ne kadar hünerim varsa göstermeye. Bey, babamı ve ağabeylerimi öldürttü. Anamı da. Kız kardeşimi Vali Paşa istemişti. Babam vermedi. O zorla almak isteyince herkesin içinde kılıçlarını çektiler. Vali Paşa da öldü. Babamı da Bey öldürdü. Kız kardeşimle de kendi evlendi. Bana dur dediler, kendini açık etme dediler. İhtiyar, Adsız mı dedi demiş. Uyuşuk, Adsız demiş, Sultanımızın adamı. Beni de avarelik ve uyuşukluk yapayım diye o öğütlemişti. Şehir beni işe gitmez, korkak, eline kılıç almamış biri olarak gördü. Babam beni herkesten gizledi özellikle Beyden. Bunu sadece ben ve Adsız biliyordu. İhtiyar, madem öyle demiş bir sır da ben vereyim. Ben senin hiç bilmediğin görmediğin küçük emminim.

Baban bana senden bahsedeli çok oldu. Adsız dediğin adam da benim kan kardeşim olur. Yarın buraya geliyor. Gel biz sana uyuşuk demeyelim. Yok demiş uyuşuk, o şehirde halletmem gereken çok şey var. Ahaliyi zorlayan meseleler açığa kavuşuncaya kadar varsın beni uyuşuk diye bilsinler. Uyuşuk olmak benim en büyük avantajım. Ertesi gün Adsız gelmiş. Vay uyuşuk demiş, emmini bulmuşsun. Bak bu emmin uyuşuk falan dinlemez, adamın pestilini çıkarır. Onlar öyle konuşurlarken, çiftlik evine bir kız gelmiş. Uyuşuğun emmisine, uyuşuk dediğin bu mu babam demiş. Ne olacak bundan sonra. Adsız seni bu uyuşukla baş göz edeceğiz kardeşimin kızı demiş. Babanla, uyuşuğun babasının anaları ayrı. Birbirlerini hiç sevmezdi yengeler. Kardeşlerde sevmezdi amma, babası babana emanet etti bu uyuşuğu. Bu uyuşuk hakkında ne biliyorsan ne duyduysan hepsini unut.

Birkaç gün sonra emmi kızıyla uyuşuk evlenmişler. Uyuşuk ben demiş bu evlilik meselesini çözemedim. Ne oldu, neden evlendik? Kız onu demiş Adsız emmime sor. Bilinmeyen ne varsa o bilir. Gereği kadar söyler. Fazla merak edersen çekip gider, adeta küser, üç ay falan gelmez olur. Adsız, uyuşuk demiş, seni everdik ki, şehre döndüğünde sorumluluk almış biri görüneceksin. Şehre vardığında eskiden nasıl davranıyorsan daha da beterini yapacaksın. Emmi kızı bu konuda pek mahirdir. Bey, kız kardeşinden oğlu olunca seni bağışladı. Uyuşuk ve karısı bir kervanla gelmişler şehre. Uyuşuk babadan kalma eve atmış kendini. Bey hatunu olan kız kardeşi ağabeyini ve yengesini birkaç kez ziyaret etmiş. Ağabey demiş, azıcık kendini toplamıştır dedim. Yazık bu kızcağıza.

Emmi kızı hanımım demiş, senin ağabeyin hiçbir işin ucundan tutmaz mı? Bedestende falan çalışsa fena olmazdı. Bey hatunu, bedestende bir iş bulmuş ağabeyine. Uyuşuk varmış Bedestendeki kumaşçı dükkanına. Dükkânın arkasındaki depoyu düzelteyim diye dalmış içeri birkaç top kumaşı bir yerlere koymuş. Vurmuş kafayı başlamış horlamaya. Dükkân sahibi, uyuşuk demiş, Beyin kaynı demem sana öyle bir meydan dayağı çekerim ki el de beğenir, felek de. Uyuşuk dur bakalım demiş. bu kumaşları haramilerle birlikte çalmadın mı? Dükkân sahibi bir de beni demiş hırsızlıkla mı suçluyorsun? Dönmüş adamlarına kapatın deponun kapısını kırın bütün kemiklerini sahtekarın. Bey memnun dahi olur. Adamlar deponun kapısını kapatmışlar, uyuşuğa saldırmışlar. Uyuşuk, sakladığı kılıcını almış eline, ayakta bir tane adam kalmamış. Açmış deponun kapısını, yakalamış dükkân sahibini yerden yere çarpmış. Muhafızlar elinden zor almışlar. Kimse uyuşuktan şikayetçi olmamış. Uyuşuk, tefecilik yapan birinin dükkanına varmış. Tefeci dükkânın arkasında gizli bir odada akçelerini sayıyormuş. Uyuşuk, tefeciye elinin tersiyle bir çarpmış, tefeci savrulmuş bir köşeye. Dolabının anahtarını almış, ne kadar senet-sepet varsa atmış boynundaki heybeye. Tefeci mani olmaya kalkınca da, bir yumrukta yere sermiş. Varmış şehir meydanına, bir ateş yakmış önce. Sonra başlamış elindeki senetleri, vesikaları yüksek sesle okumaya.

Ey ahali demiş, bu kendini bilmez, ahlaksız Tefeciye borcu olanın borcu yanıp kül olmuştur. Bundan böyle her kim gizli saklı dahi olsa tefecilik yapıyorsa, onun boğazına çökeceğim. Bu sülükleri bu şehirden temizleyeceğim. O gün şehirde her kim tefecilik yapıyorsa, tefecilikten vazgeçmiş, insanların borcunu harcını silmişler. Bey, karısına senin bu ağabeyinin demiş huyu mu değişti, delirdi mi. Ahalinin bir kısmı sevmeye başladı senin acayip ağabeyini. Bir kısmı da al beyim şunun kellesini diyor. Arada sen varsın. Ben senin hatırına onu bu şehirden süreceğim. Karısına da çok eziyet ettiğini söylüyorlar. Kadın iki gözü iki çeşme ağlarmış mahallede. Bey hatunu, Beyim demiş, ailemden yalnızca o ağabeyim var hayatta. Ona dokunma, şehirden sürmene razıyım.

Bey, çağırmış uyuşuğu, fazla ileriye gitmeye başladın demiş. Sabır ve hoşgörü sınırım doldu dolacak. Al karını, çık git bu şehirden, hem de hemen. Uyuşuk ve karısı şehirden çıkarlarken, çağırmış bazı adamlarını, yolda demiş ikisini de öldürün, gömün bir dağ başına. Beyin adamları, bir saat kadar sonra, Adsız ve uyuşuğun emmisinin adamlarıyla karşılaşmışlar. Adsız, Beyin adamları demiş ya bana katılın, ya benimle olun, ya da ölün. Aradan bir hafta kadar geçmiş. Uyuşuk, emmisi ve Adsız bir gece yarısı girmişler şehre, Bey konağını basmışlar. Beyi yakalamışlar, Beyin konağını da ateşe vermişler. Şehirde ahaliye kan kusturan ne kadar insan varsa her biri yakalanıp şehrin meydanına getirilmiş. Beyin adamları ya teslim olmuşlar, ya şehirden kaçmışlar ya da canlarından olmuşlar. Sabah gün ışıdığında, Bey hatunu olan uyuşuğun kız kardeşi, kucağında oğluyla ağabeyim demiş, Beyime ne oldu? Ne yaptın oğlumun babasına?

Anlatırlar ki; Bey almış karısını ve oğlunu çıkmış gitmiş şehirden. Bazıları da Beyi, Adsız öldürdü. Ölüsünü attılar bir uçurumdan aşağı, karsını da kocan seni falan diyarda bekliyor diye onu da gönderdiler ardından. Uyuşuk, Sultanın emriyle Beylik makamına oturmuş, Emmisi ve Adsız yanına danışman olmuşlar. Bir daha o şehirde kimse kimsenin hakkını yememiş, aldatmamış, soymamış, tefecilik ve zorbalık yapmamış. Kim bu işe kalkışsa yaptıklarını hayatıyla ödemiş. Şehre huzurun ve sükunetin hâkim olduğu, postunu serdiği şehir demişler. Hak arayan, adalet arayan, dürüstlük ve doğruluk görmek isteyen o şehre varsın da ibret alsın derlermiş.

Şehir şehire, Uyuşuk uyuşuğa, emmi emmiye, Adsız Adsıza, Bey Bey’e, Emmi kızı emmi kızına, ana anaya, baba babaya, ağabey ağabeye, Kervancı başı kervancı başına, kervan kervana, yenge yengeye, asi asiye, sözü geçen sözü geçene, dükkan dükkana, meydan meydana, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Git artık Temmuz

30 Temmuz 2025 Çarşamba 00:01

Ortalayıp gitmek

28 Temmuz 2025 Pazartesi 00:02

Haminin Hikayesi

26 Temmuz 2025 Cumartesi 00:02

Ne gökte ne yerdeyim

25 Temmuz 2025 Cuma 00:01

Bu millet seken adamı sevmez

23 Temmuz 2025 Çarşamba 00:01

Memleketin dört bucağı

21 Temmuz 2025 Pazartesi 00:02

Taş Düştünün Hikayesi

19 Temmuz 2025 Cumartesi 00:01

Gülün ahı

18 Temmuz 2025 Cuma 00:01

Milletin adı Türk’tür

16 Temmuz 2025 Çarşamba 00:02

“Gökteki yıldızın üçü terazi”

14 Temmuz 2025 Pazartesi 00:03