Ahmet Köylü
Büyük Ortadoğu tiyatrosu: Rol dağılımı, sessizlik ve gerçek düşman kim?
Geçen hafta bir yerde otururken, televizyonda kırmızı yazıyla son dakika geçti:
“İran, İsrail’e yüzlerce füze gönderdi.”
sessizlik oldu. Gençlerden biri heyecanla, “Reis, savaş başladı galiba!” dedi.
Karşı köşedeki yaşlı bir dede ise başını kaldırmadan cevap verdi:
“Evladım… o füzeler Gazze’ye umut, Kudüs’e sabah olur mu ki savaştan sayalım?”
Ben bu yazıyı işte o dedenin sözü üzerine yazıyorum.
Görünene Aldanma, Derûna Bak
Ortadoğu’da savaş çok, ama adalet yok.
Manşet çok, ama merhamet yok.
Füze var, jet var, İHA var… ama vicdan yok.
İran’ın attığı her füze, İsrail’in önceden haber aldığı bir mesaj gibi.
İsrail’in verdiği cevap, İran’ın tam istediği propaganda malzemesi gibi.
Bu işte bir terslik var.
Bu iş, savaş değil.
Bu iş, rol paylaşımıyla çevrilen bir tiyatro.
Gazze Neden Gündemden Düştü?
Sahi, kimse fark etti mi?
Gazze artık haberin birinci sırasında değil.
Çünkü “daha büyük bir kriz varmış gibi” gösterilen İran-İsrail çatışması, bütün dikkatleri üzerine çekti.
Yani yine kurban aynı: Gazze.
Ben bu tiyatronun sahnesini Lübnan’ın güneyinden, Ürdün sınırından, Kilis’ten, Reyhanlı’dan, Konya Karatay’dan okudum.
Çünkü mesele coğrafya değil, vicdandır.
Mesele sınır değil, saf tutmaktır.
İran’a Umut Bağlayanlar… İyi Dinleyin
Yıllardır İran için “direniş ekseni” denildi.
Hizbullah üzerinden mesajlar verildi, nutuklar atıldı.
Ama şunu açık açık söyleyeyim:
İran’ın füzesi, hiçbir zaman Kudüs’ün kapısına kadar gelmedi.
Suriye’de sivil öldürmeyi beceren rejim dostları, Gazze’ye gıda götüremedi.
Yemen’de kardeş kavgasını körükleyen milisler, Refah’a dua bile etmedi.
İran bir medya devleti.
Gazze’nin kanı üzerinden propaganda yapan, retorikle savaş kazandığını zanneden bir yapı.
Ve biz, duygularımızın sömürülmesine artık göz yumarsak, bunun vebali sadece onlar değil, bizim boynumuzadır.
Arap Liderleri? Kusura Bakmayın, Onlar Oyunda Yok
Arap dünyasındaki çoğu lider, Filistin meselesini çoktan bıraktı.
Zira onların Kudüs’le değil, kasalarıyla derdi var.
Petrol fiyatı yükselince susan, İsrail’le anlaşma yapınca davasını unutan adamların adını burada anmak istemem.
Ama halk başka.
Amman’da otobüs şoförünün direksiyon başında “Filistin için ağladığını” .
Kahire’de bir seyyar satıcının, öğle sıcağında kuru ekmeğini “Gazze’ye gönderin” diye bağışladığına şahit oldum.
Ümmetin kalbi hâlâ atıyor.
Ama yönetenlerin kulakları sağır, gözleri kör.
Sahada Gördüğüm Şey: Mazlum Yalnız, Ümmet Yorgun
Suriyeli birkaç yetim çocuğu ziyaret ettim
Bir tanesi, annesinin cep telefonuna kayıtlı olan bombalama sesini dinletip “Amca bu ses her gece rüyama giriyor” dedi.
Ben ona ne diyeyim?
Sosyal medyada “İran vurdu” diye sevinip paylaşanlar, o çocuğun rüyasını, o annenin acısını hissedebilir mi?
Biz füzeye değil, duaya güvenmek zorundayız.
Biz propaganda değil, fiilî yardım peşindeyiz.
Ve biz figüran değiliz, bu ümmetin gerçek öz evlatlarıyız.
Tarafımız Nedir, Safımız Neresidir?
Net konuşalım.
Ne İran’ın, ne İsrail’in safında değiliz.
Ne Suud’un, ne Katar’ın PR masalarında değiliz.
Bizim safımız:
- Bombalanmış Kur’an’ın yanında duran yetim çocuktur,
- Evladını sırtında taşıyıp Mısır sınırında bekleyen annedir,
- Geceleri dua eden, gündüzleri sabreden mahcup ümmettir.
Bizi o safta tanısınlar.
Bizi o safta unutmasınlar.
Son Söz Değil, Gerçek Başlangıç:
Bakın, bu yazı bir isyan değildir.
Bu yazı, bir çağrıdır.
Bir namaza, bir duaya, bir dirilişe çağrı.
Zira biz öyle bir millettik ki, Çanakkale’de düşmana karşı saf tuttukları gibi, Kudüs’ün seccadesi yırtılmasın diye gözünü kırpmadan can veren ecdadın torunlarıydık.
Şimdi bize düşen görev;
Sosyal medya kahramanlığı değil.
Gerçek fedakârlık.
Gerçek boykot.
Gerçek seferberlik.
bir dua:
"Eğer Kudüs’e gidemiyorsak, yüreğimizi yollayalım. Eğer füzemiz yoksa, secdemiz var. Eğer liderlerimiz susuyorsa, biz susmayalım. Çünkü Allah, fısıldayan kalpleri de duyar."
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.