Ahmet Köylü
Avuç içindeki medeniyet: Tespih Sanatının gizli hikâyesi
Bazen bir insanın dünyasını anlamak için cümlelere, kitaplara, uzun sözlere gerek yoktur.
Bir tespih tanesi, bir insanın içinden geçen fırtınaları bir ömür saklayabilir.
“Sessiz bir tespih tanesi bazen koca bir insanın yükünü taşır.”
Ben bu küçük tanelerin sadece elde dönmediğini; yüreklerde birikmiş dertleri, şükürleri, iç çekişleri de taşıdığını çok gördüm. Konya sokaklarında dolaşırken, sanayide bir ustanın elindeki tespihin ritmine bakarım; gönlündeki yorgunluğu çoğu zaman o taneler söyler. Şehir merkezinde yaşlı bir amcanın parmaklarında dönen tespihte, gençliğinden bugüne kalan hatıralar gizlidir. Bazı insanlar sözle anlatamaz ama tespihi bir kere hareket ettirir; her tanede bir ‘ah’, bir ‘eyvallah’, bir ‘şükür’ gezinir.
TARİHİN SESSİZ TANIĞI
Tespih, bizim medeniyetimizin en küçük ama en derin eşyalarından biridir.
Osmanlı’dan Selçuklu’ya, tekkelerden medreselere kadar her dönemde bir kültürün, bir terbiyenin taşıyıcısı oldu.
Savaş meydanına giden bir askerin cebinde de vardı; sabah namazından sonra köşesine çekilen bir âlimin masasında da.
Taneleri sadece ağaçtan, kehribardan, oltudan ibaret değildi;
sabrın taşlaştığı, zikrin somutlaştığı bir yol arkadaşıydı.
Bugün çoğu kişi bilmez ama kehribarın her rengi bir duyguya dokunur; kuka, insanın nefs mücadelesini temsil eder; yılan ağacı, sabrın karanlığa kök salmış halidir.
Bizim büyüklerimiz tespihi sadece ‘çekmez’, onunla konuşur, ona içini döker, ondan terbiye alırdı.
KALBİN RİTMİ, PARMAKLARIN SESSİZ DUASI
İster otobüste yolculuk eden bir işçi olsun, ister dükkânın önünde çay içen bir esnaf, tespih insanların kalbinde ritim tutan görünmez bir dosttur. Bugün birçok insan, sanki derin nefes alamıyormuş gibi sıkışık bir hayatın içinde yaşıyor. Dertleri anlatacak yer bulamayanlar, tespihin tanelerine sığınır.
Bir baba, evine ekmek yetiştirme derdini tanelerde saklar.
Bir genç, içindeki fırtınayı sakince orada çözmeye çalışır.
Bir anne, dua niyetine evladının adını zikrederken tespihi hafifçe çevirir.
Kimse fark etmese de tespih, insanın iç dünyasının nabzını tutar.
BUGÜN MODA OLDU AMA RUHUNU KAYBEDİYOR
Ne yazık ki bugün tespih, bir “aksesuar”, bir “karizma tamamlayıcısı” olarak görülmeye başlandı. Tanelerin içinde dert değil; marka yarışları, gösterişler dolaşıyor. Elinde tespih taşıyan herkes ‘tespih ehli’ olmuyor artık. Bu küçük eşya, hak ettiği vakarını bazen vitrinlerde, pazar tezgâhlarında kaybediyor.
Oysa tespih, insanı sakinleştiren, hatırlatan, terbiye eden bir dosttu.
Moda olacak bir süs değil; gönül medeniyetinin en sade, en duru parçasıydı.
HER TANE BİR HİKÂYE ANLATIR
Bugün kendi tezgâhımda her imameyi oyar, her taneyi işlerken şunu hissediyorum:
İnsan, dokunduğu her şeye biraz kalbini bulaştırıyor.
Bir tespih bazen bir gencin ilk seccadesinin yoldaşı oluyor.
Bazen bir esnafın kapısındaki bereketin işareti.
Bazen bir hak dostunun elinde yılların zikrini taşıyor.
Tesbihin dili yok ama hikâyesi var.
Sesi yok ama çığlığı var.
Kimse duymuyor ama o, insanın içinden geçen feryadı en iyi bilen dostlardan biridir.
SON SÖZ
Medeniyet dediğimiz şey aslında büyük binalarda, yüksek kürsülerde kurulmadı.
Bir tespih tanesinin sessizliğinde, bir insanın iç dünyasında, bir babanın avucunda, bir dervişin zikrinde büyüdü.
Bugün yeniden hatırlamamız gereken şudur:
Eşyayı ruhuyla görmek…
Tespihi bir süs değil, bir terbiye öğretmeni olarak bilmek…
Çünkü bazen en küçük eşya, en büyük hakikati fısıldar.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.