Erol Sunat

Erol Sunat

“Herkesin aşkı değer verdiği şeye göre ölçülür”

“Herkesin aşkı değer verdiği şeye göre ölçülür”

Aşk, övünmelerin, gösterişlerin, şımarıklıkların, hava atmaların, ne kadar âşık olduğumu, gördünüz, şahitsiniz diye akıtılan sahte gözyaşlarının olabildiğince uzağındadır.

Elektrik alamadım, beni taşıyamadı, frekanslarımız tutmadı denen süfli aşklar, aşkın ne kenarından ne de semtinden geçebilirler.

Aşkı, aşıkların sözlerinde, duruşlarında, cümle aşk kapısının sessiz ve sakin köşelerinde huşu içinde edep üzere bulursunuz ancak…

Zaten nasibinizde aşk varsa, aşıkta olursunuz, maşukunuza da kavuşursunuz.

Aşk kapısı kabul ettikleri kapılarda, aşık benim, en fazla ben aşığım, aşkımın üstüne aşk tanımam diyenlerin aşklarını yarıştırdığı bir dünyada yaşıyoruz…

Aşık aşkını aşikâr eder mi?

Etmez…Edemez…

Söylemez…Söyleyemez…

O kapılar sanılanların aksine, aşkı da bilir, kimin ne kadar âşık olduğunu da…

*****

Aşığa Bağdat sorulmaz, ufukları aşar gider diye boşuna dememişler.

Aşık ben aşığım der mi?

Aşkını reklam eder mi?

İsterseniz bin kere hayır deyin…

Aşkımı bilmeyen, duymayan kalmasın diye düşünen, hatta bu tanıtım benim yararıma dahi olur diyenler aşkını beğeni ve yorumlara bırakanlara ne der aşk bilemiyoruz.

“Aşkın mahpushane, içinde ben mahkûm, saçların parmaklık gözlerin gardiyan oldu” diyene saygı duyar aşk.

Biz aşkın esas mevki, makam ve koltuk faslına bayıldık. Aşk değişik bir tutku oldu. Belki takıntı, belki de bir vazgeçilmez.

Siyasetin basamakları, koridorları, koltukları, handikapları, heyecanı, entrikaları, ayak oyunları, baht ve taht kavgaları, sandık gibi araçlar ve amaçlar derin anlamlı bir aşkı anlatır, dinleyenlere.

*****

Aşkın kapısında bir zamanlar bir şair vardı. Hem şairdi hem aşıktı, aşıkların dilinden anlayandı. Aşıkları aşkın kapısına davet eden, aşıklara ve aşkın kapısına bayram yaptırandı.

Kim miydi o aşık?

Rahmetli Feyzi Halıcı…

Hatırlı bir insandı. Onu kimse kırmazdı, hem nasıl kırabilirlerdi ki, koşar gelirlerdi aşkın kapısına. Hak aşkına, hak aşığı Gönül Sultanı Mevlânâ aşkına…O devrin Türkiye’sinin en ünlü sanatçılarını, ülkenin her köşesinden sazını kapıp gelen aşıklarını hasretle ve muhabbetle bağrına basmıştı Konya.

O yıllarda doğru düzgün otel dahi yoktu. Konyalı, evlerinde misafir etti misafirlerini, aşkın kapısına koşarak, uçarak, ağlayarak, duygu sağanakları yaşayarak gelmişti her biri.

Bu öyle bir aşktı ki…Şahit olanlar, anlattılar durdular o günden bugüne…

Aşk, aşkın kapısında her ihtifalde onları bekliyordu.

Onlarda o ihtifal günlerinde her kelimede, her cümlede, her mısrada, her nağmede onu anlatıyordu. Ondan anlatıyordu. Aşkın kapısı baştanbaşa aşk kesiliyordu.

O yıllarda bir başkaydı, bambaşkaydı aşkın kapısı.

Aşkta zaten böyle bir şeydi…

*****

Sazın teline aşk ile vuranları ayrı tutmak lazım. O Aşıklar ki, defalarca buluştular aşkın kapısında, aşklarına şahit ettiler, hayran bıraktılar aşkın kapısını. O hoş buluşmanın adı Aşıklar Bayramıydı. Hem aşıklar bayram etti hem şehir.

Sazlar dile geldi, ağladı, ağlattı.

Aşk söyletirse böyle söyletirdi.

Tel söyletirdi…Saz söyletirdi…Yaz söyletir, kış söyletirdi…Naz söyletirdi…

Leylanın Mecnunu, Mecnunun Leylayı sevdiği gibi sevemediysen, sevdim deme dedi, Aşıklar…Tahir’in Zühre’ye olan aşkından bir sayfa da aşkın kapısının olduğu bu şehirde anlatıldı hep, Tahir ile Zühre türbesinin olduğu sokakta.

Aşık Kerem, Aslı’ya aşıktı. Hiç dinlemediysen, duymadıysan bu aşkı, boşa gezmişsin yalan dünyada…

Şirin’in aşkına dağları delen Ferhat’tan var mı haberin?

Yok mu?

Kusura kalma…Demek ki sen sevmenin kenarından dahi geçememişsin. Hele sevdalı hiç değilsin diye de bitirdiler sözlerini…

Aşk sevgiye saygı duymaktır ya benimsin ya toprağın ya bana yâr olursun ya bana diyenlerin saplantılı aşkları aşkı yaraladı, kırdı, incitti, mahvetti.

Takıntılı aşkların sonu yok…İnsan fani, ölüm ani…

Siz hiç aşk adına, sevmek adına öbür tarafa götürülen sandalye, masa, koltuk gördünüz ya da duydunuz mu?

*****

Aşkımız bitecek böyle giderse demiş ya şair…Aşk prangaya vurulmaz, bir yerlere kapatılmaz, zorlamaya gelmez, tehditlere boyun eğmez, ben demeden, ben bitti demeden bitmez, bitemez diyen gerçek âşık benim diye meydanlarda boşu boşuna gezmesin.

Değilse zorba olur, aşkın yolunu kesmeye kalkan olur, aşk denen o güzel duygudan nasibini hiçbir zaman alamayacaklardan olur.

Aşkın kanununu yazsam yeniden diyenler vardı…Aşkın kanunu da kalmadı.

Ümitleri sel aldı…Tuttu fırlattı al kalbinde senin olsun diyerek…

Aşk bu değil diyorlar ya…

İyi de nedir aşk? Seviyorum işte var mı diyeceğin diyen doğru mu söylüyor?

Var tabi bir diyeceğim diyor aşk…

Sen yalancının birisin. Aşka talip oluşun, aşkından değil…

Sen aşk nedir bilir misin, sorusu yalancıları duraksatır. Yasak savar gibi cevaplar verdirir.

Oysa aşk, alelacele, gelişigüzel değil, yürekten verilen cevaplar ister.

Bizim aşkımız, garip amma hercai biraz…Her an gemileri yakıp, eyvallah demeye hazır havalarında…Üstelik, vefasızlık gibi kötü bir huya da sahip…

Böyle değildik, bize ne mi oldu?

Göze mi geldik, nazar mı erdi?

Varsa cevabı olan çıksın konuşsun…

*****

Hz. Mevlânâ diyor ki, “Hayatta tek ölümsüz olan şey, aşktır. Aşk, kâl işi değil, hâl işidir. Kalem her şeyi yazdı, çizdi, ama aşka gelince çark etti, kaldı. Herkesin aşkı, değer verdiği şeye göre ölçülür.

İşte onun içindir ki…

Biz aşık falan değiliz…Aşka sadakatimiz göstermelik…

Neden mi?

Bizim aşkımız, değer verdiğimiz şey her neyse o…

Onun adına da aşk derler mi, demezler mi, yorum sizin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR