Merhaba canım okurlarım, nasılsınız? İyisinizdir umarım. Değilseniz de lütfen şu andan itibaren iyi olmaya çalışın çünkü yalnız değilsiniz. Şu an tam da siz buruk hissederken, dünyanın birçok yerinde birçok kişi aynı sancıyı hissediyor. Bu hissin kalıcı olmadığını bilerek başlayalım; çünkü bugün konuşmak istediğim konu; Hayal kırıklığı, geçici bir misafir gibi kapınızı çalıyor ama kalmaması gereken bir misafir.
![]()
Bugün size hayal kırıklığını “vazgeçmemek”le nasıl sarıp sarmalayabileceğimden bahsedeceğim. Uzmanlarımızın elbette daha sistematik yöntemleri var; ben ise kendi gözlemlerimle, kalpten konuşacağım. Çünkü bence hayatında hiç hayal kırıklığı yaşamamış bir insan yok. En basitinden, beş yaşındaki bir çocuk annesi onu parka götüremeyince hüzünlenir; işte o küçük sızı, hayatın kılcal damarlarında dolaşan o tanıdık his hayal kırıklığıdır.
Peki neden kendimizi bu kadar acıtıyoruz? Belki de fazla hassasız; eğri oturup doğru konuşalım: umutlarımızı büyük kuruyoruz, düşlerimizi parlak boyalarla resmediyoruz. “Hayal” ile “kırılmak” kelimeleri yan yana gelince zaten içimizde bir şey kırılıyor; kelimenin anlamı bile rahatsız ediyor bizi. Ama işin sırrı, kırılmayı son sayfa kabul etmemekte.
Vazgeçmemek, inat değil; nazik bir direnç. Bir ağacın köklerinin toprağın içinde sabırla beklemesi gibi, yaralarımızı da zamanla iyileştirmek bir direniştir. Hayal kırıklığı geldiğinde onu yok saymayın hissedin, ağlayın, sonra kalkın. Küçük adımlarla yeniden denemek, yarını yeniden kurmanın en insani yolu. Bazen vazgeçmemek, aynı kapıya tekrar tekrar vurmak değildir; usulca başka bir kapı aramaktır.

Unutmayın: her kırık, yeniden inşa için bir malzeme olabilir. Deneyimleriniz birer öğretmendir; düştüğünüz yerde toplayacağınız taşlar, yarın inşa edeceğiniz köprünün temelini oluşturur. Ve en önemlisi: yalnız değilsiniz. Ben buradayım, okurlarım buradalar birlikte hafifliyoruz.
Vazgeçmeyin. Çünkü bazen en güzel sabahlar, en karanlık geceden sonra doğar, sağlıcakla kalın...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.