Şule Akdemir

Şule Akdemir

“Hak Geldi, Batıl Yok Oldu”

“Hak Geldi, Batıl Yok Oldu”

 

     İnsanlar, ah insanlar!

     Gözleri olup görmeyen, kulakları olduğu halde işitmeyen, dilleri olup konuşmayanlar.

     İnsanlar; çoğu uykudadırlar, lakin bilmezler.

     “İnsan” demek yiyen, içen, çocuk bakan, para kazanandan öte; seven, sevilen, düşünen, sanattan, estetikten zevk alan, üreten, merhamet, şefkat barındıran ve kalpten öte gönül sahibi olandır, insan maddenin ötesinde “ruh”tur.

     İnsan, “ruhunu arayan” kişidir. “Ruhunun ışığını arayan” , “insanlığının idrakına varabilen”,Kainata tecelli eden Ruh’un bir gölgesi olduğunu, O’nun bilgisiyle, sonsuz ilmiyle can bulduğunu derinden kavrayan…”

    Kainat başlıca bir sanat ve detaylarla dolu bir tasarım olup her zerresine kadar canlıdır. Her zerresi bir ayet, delildir bu sanatın Sanatçısına. Her hücresi her an tesbih ederek O’nun varlığını haykırır.

  “ Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr Suresi,1)

    Lakin bu tesbihi duyabilmek için bu sanatı derinden incelemek şarttır. Düşünceler yüzyıllardır bilime yönelmiştir bu sebeple. Amaç insanın kendi üzerindeki, çevresindeki sanatı görmek istemesidir. Esas önemli nokta Rabbimiz olan Allah’ın sanatını göstermek için kainatı detaylarla süslemiş olmasıdır. Envai çeşit renk, farklı farklı güzel kokular, miktarını bilemeyeceğimiz türde meyveler, hayvanlar, bitkiler. Yeryüzünde rahatlıkla barınabilmek için madenler, güzel, sanatlı mücevherler…

    “Allah’ın nimetini sayacak olursanız; bitiremezsiniz. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahim’dir.” (Nahl Suresi, 18)

     Allah dilemiş olsaydı yüzleri, boyları, göz renkleri aynı insanlar yaratabilirdi. Kelebekler siyah, gökyüzü gri, çiçekler sadece beyaz renk olabilirdi. Veya farklı tatlar yaratmayabilirdi, sadece acı ve ekşi olabilirdi yiyeceklerimiz. Güneş tam vaktinde doğmayabilir, gezegenler yörüngelerini şaşırabilirlerdi. Ateşle kaplı olan yerin altı küçük bir sarsıntıyla ateşini yeryüzüne çıkarabilirdi. Atmosferden kolaylıkla geçip bir anda canlılığı sonlandırabilirdi milyonlarca göktaşı. Ama tüm bu şuursuz varlıklar yüce Allah’ın emriyle bizim yaşamımızı engellemediler milyarlarca yıldır.

      İnsan çoğu zaman Allah’ın ihsan ettiği nimetlerin farkında olamaz. Öyle zamanlar olur ki ülfetin, ünsiyetin kıskaçları arasında bakamaz, bakarken göremez, gördüklerini değerlendiremez. Kainattaki her şey insanlığın emrine müsahhar kılındığı halde, o gaflete mahkum olmuştur.

      Bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle daha çok bakmaya başladı insan evrene ve nerede yaşadığını daha çok anlamaya başladı. Henüz iki gün önce okuduğum bir haber beni çok heyecanlandırdı. Bu habere göre:

     “Güneş’in de yer aldığı yaklaşık 400 milyar yıldıza ev sahipliği yapan Samanyolu Galaksisinin gerçek konumu dev bir haritada yeniden belirlendi. Samanyolu’nun içinde bulunduğu ‘Laniakea’ süper galaksi kümesinin bilinenden binlerce kat daha büyük olduğu ve 100 binden fazla galaksi ( yıldız kümesi) içerdiği keşfedildi. Samanyolu, Laniakea’nın uçlarında minicik bir nokta…”

      Tüm dünya bir araya gelse ve zamanın en ileri teknolojileriyle  donatılmış laboratuvarlarda bir ömür çabalasalar kendiliğinden soğuk ışık üreten en ufak bir taş dahi üretemezler. Milyarlarca elementi boş bir odaya koysalar yüzyıllar geçse şuursuz elementler bir araya gelip tek bir bileşim bir saç teli dahi oluşturamazlar.

     “O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutakabat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah) ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; harhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?” (Mülk Suresi, 3)

      Tüm bu sonsuz ilmin karşısında bilim de teknoloji de çaresizdir. Bu düzenin bir sanatçısı olduğu apaçıktır. Soruyorum tesadüflerle ayakta nasıl durabilir evren, nasıl devamlı ışık verebilir yıldızlar?  Dolayısıyla varlıklara ve nefesi kesen mahiyette mükemmel düzene; tesadüfleri, maddeyi, tabiatı istinat etmek olsa olsa insanın Yüce Allah’ı gereği gibi takdir etmemesi ve nefsinin Allah inancını kabul etmemek istemesiyledir. Çünkü göz kusursuzluğu görmezlikten gelmek istemezken, nefis her an inkara, büyüklenmeye sebep olmaktadır.

     Elbet tüm ilmi hipotezler kainat karşısında eskiyecek, teknik ve teknolojik vasıtalar yorulacaktır. Bütün alemi tesadüflere sığdırmaya çalışan, tesadüfleri ilah edinen zihinlerin beynini parçalayacaktır Hak.

     De ki: “ Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.”  (İsra Suresi, 81)

 

                                                                                                                         Şule Akdemir

 

 

 

 

   

 

      

 

  

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Şule Akdemir Arşivi
SON YAZILAR