“Ben İslam'ın oğluyum!”
İslam’ın ırklara bakışı: Bütün insanlar sadece iki insandan türemedir.
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat 49/13)
Araplar diğer Müslümanlardan üstün mü?
Mevâlî – Arap veya Acem – Arap ayırımı üzerine
Molla Hüsrev hazretleri Dürer-ül Hükkam adlı eserinin “Nikahta Denklik” bölümünde: “Mevâlî yardımcılar demektir, Araplar kendilerine savaşlarda Türk, Fars, Berberi gibi ırklardan yardım edenlere Mevâlî demişlerdir” diyor.
Mevâli, Mevla kelimesinin çoğuludur. Mevla kelimesi 3 manaya gelmektedir: Allah cc, Efendi, yardımcı.
Mevâlî: Emeviler döneminde yani 650 ile 750 yılı arasındaki 100 yıllık dönemde Emevi saltanatı sırasında Arapların: Türk, Fars, Berberi gibi topluca acem dedikleri yeni Müslümanlara verdikleri bir isimdir.
Kısaca, bu yüzyıllık Emevi Devleti sırasında Araplar kendilerini üstün ırk, diğer Müslüman olan milletleri ise 2. sınıf ırk olarak ele alarak bütün konularda bu ölçüyü uyguladılar.
Mevâlî uygulamasının aynen Yahudilerde olduğu gibi resmen bir ırkçılık olduğu ve insanları 1. Sınıf, 2. sınıf diye ayırdığı görülür, böyle bir şeyin ise aşağıda vereceğim kesin delillerle sabittir ki asla bir dini dayanağı yoktur.
Haddi zatında peygamber efendimiz (sav) ve 4 halife zamanında kesinlikle böyle bir kelime de, uygulama da, ayrım da yoktur.
Emevi Devleti zamanında yapılan bu saçma ve İslam dışı ayrım, neticede Türklerin, İranlıların ve Berberilerin isyanlarıyla devletin yıkılmasına sebep olmuş ve Abbasi İmparatorluğu’nun kurulması sağlanmıştır.
Abbasi imparatorluğu sırasında Mevâlî - Arap gibi bir ayrım kesinlikle ortadan kalkmıştır. Türkler vezirlik makamına kadar getirilmişlerdir ve sonuçta İslam hilafeti de Abbasîlerde kalsa bile Memluk Türk devletinin himayesine yani bir Türk devletinin himayesine geçerek Mevâlî ve Arap ayrımı tamamen kalkmıştır.
Ancak ne yazıktır ki fıkıh kitaplarında Mevâlî - Arap konusu denklik bakımından ele alınmış o yönde fetvalar ve içtihatlar yapılarak bir yanlış sürdürülmeye çalışılmıştır.
Şurası da bir gerçektir ki Arap kültüründe Kureyş ile diğer Araplar, Araplarla da diğer insanlar denk sayılmamakta ve soy sop ön plana çıkmaktadır. Burada üzücü olan durum: bu hususu İslami bir kural gibi fıkıh kitaplarında sere serpe anlatmaktır. Molla Hüsrev hazretleri de bu fıkıhçılardandır, Allah rahmetiyle muamele buyursun.
Oysa İslam’ın mesajını - İla-i kelimetullah insanlara duyurmayı hedef edinen Osmanlı İmparatorluğu Hilafeti Abbasi hanedanından ve Memluk Türk devletinden devralarak üstlenmişlerdir. Mevali – Arap arasında takva dışında üstünlük olsaydı bunu yaparlar mıydı?
Abbasiler döneminde de başta İranlı Şia taifesinin öncüleri olmak üzere Arap olmayanların Araplara üstünlüğünü ileri süren ve bu hususta eserler yazan Şuubiye akımı da göze çarpmaktadır.
Bu hususta diyebiliriz ki ve kesin bir durumdur ki İslam'da hiçbir kavmin diğer bir kavme, bir kabilenin diğer bir kabileye, bir topluluğun diğer bir topluluğa asla üstünlüğü yoktur.
Bir insan diğer bir insana nasıl üstün olur, bunun yolunu ayet ve hadislerle aşağıda kısaca izaha çalışıyorum:
İnsanların eşitliğini kesin olarak ifade eden ve etnik köken üstünlüğünü reddeden ayet-i kerime:
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat 49/13)
Yüce peygamberimiz de (sav) insanların eşitliğini kesin olarak ifade eden ve etnik köken üstünlüğünü reddeden bazı hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
“İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir, Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap’a bir üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takva iledir."
“Ey insanlar hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Hiçbiriniz kölem, hizmetçim demesin, hepiniz Allah'ın kullarısınız, kadınlarınız da Allah'ın kullarıdır, himayenizdekilere “benim gencim” deyiniz!” Ebu Hureyre ra / Sahih-i Müslim 2249
“Soyunuz, kimseye üstünlük taslayacağınız bir araç değildir, hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak din ve takva iledir.” Ukbe bin Amir / Elbani 4836
“İnsanlar, içinde bir tane bile hecin devesi bulunmayan 100 develik bir sürü gibidir, koşmada, hızda ve istihdamda hepsi eşittir.” Buhari ve Müslim 6498
Allah'tan korkmak anlamına gelen takvadan başka hiçbir şey bir insanın diğer insana üstün olmasına sebep değildir, buyuran yüce Peygamberimizin bu konuda 3 uygulamasını Mebsut sahibi imam-ı Serahsi hazretleri “nikâhta denklik” bölümünde şöyle anlatıyor:
Ebu Tayyibe adlı sahabe, Beni Beyaza kabilesinden bir kızla evlenmek isteyince “dengimiz değilsin” diyerek reddedilince peygamberimiz Ebu Tayyib'i çağırarak üzülmemesini söyledi ve Beni Beyaza kabilesine hitaben: “Ebu Tayyib'i o kızla evlendiriniz aksi halde yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuğa sebep olursunuz” buyurmuştu. Bunun üzerine Beni Beyaza kabilesi kabul ederek evlendirmeyi gerçekleştirdiler.
Zenci olan Bilal-i Habeşi radıyallahu anh bir Arap kadınıyla nişanlanınca peygamber efendimiz Bilal’i çağırarak rasulullah emretti, bu kadınla beni evlendiriniz, demesini söyledi ve düğün gerçekleşti.
Diğer bir uygulama da Selman-ı Farisi hazretlerinin İranlı bir acem olmasına rağmen Hz Ömer'in kızıyla nişanlanmasıdır.
Araplar arasında soy sopla övünme o kadar ileri gitmişti ki mezarlara gidip atalarını saymaya bile başlamışlardı, bu hususta Tekasür suresi nazil olmuştur ki meali şöyledir:
1- O çokluk kuruntusu sizleri oyaladı,
2- Ta kabirlere kadar gidip ziyaret edişinize kadar!
3- Öyle değil, ileride bileceksiniz!
4- Sonra yine öyle değil, ileride bileceksiniz!
5- Öyle değil, kesin olarak bilseniz,
6- Andolsun ki, cehennemi mutlaka göreceksiniz!
7- Sonra yine andolsun ki, onu yakın gözüyle göreceksiniz!
8- Sonra andolsun ki, o gün her nimetten sorgulanacaksınız!
Araplar ne kadar atalarında ileri tarihli bir babaya ataya cedde sahip olduklarını ispat ederlerse o kadar asil olduklarına inanırlardı.
Bu hususta Peygamberimizin zamanında sahabeler arasında, sen daha asilsin, ben daha asilim, gibi bir tartışma olmuş aynı mecliste bulunan Selman-ı Farisi hazretlerine birisi dönerek: sen ne kadar asilsin yani senin atalarından dedelerinden ismi bilinen olan kaç kişi var? sorusunu yönetmişti.
Selman-ı Farisi hazretlerinin bu soruya verdiği cevap hepsini susturduğu gibi İslamiyet’te esas olan soy sop değil sadece Allah'a ve onun peygamberlerine bağlılık olduğunu kanıtlamış, hiçbir ırkın diğer ırka, aşiret ve kabilenin diğer aşiret ve kabileye bunun dışında bir üstünlüğü olamayacağını ispatlamıştır.
Selman-ı Farisi hazretlerinin bu soruya verdiği cevabı şöyledir:
Ben İslam'ın oğluyum!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.