Muhammet Yavaş

Muhammet Yavaş

Kulağa hoş gelmiyor ama ölüm bi gerçek

Kulağa hoş gelmiyor ama ölüm bi gerçek

Ölüm... Kulağa soğuk gelen, ürkütücü bir kelime. Genellikle sonlanma, yok oluş, bir şeyin bitişiyle özdeşleştiririz onu. Hayatın zıttı, var olmanın sona erişi gibi düşünülür. Oysa bu bakış açısı, varoluşun çok daha derin ve karmaşık bir doğasını gözden kaçırmamıza neden oluyor. Ölüm, hayatın bir kopuşu değil, aksine hayatın kendisiyle birlikte var olan, onun ayrılmaz bir parçası olan bir gerçekliktir.

Var olmak, sadece nefes almak, kalp atışının devam etmesi demek değildir. Var olmak, deneyimlemek, hissetmek, düşünmek, etkileşimde bulunmak ve iz bırakmaktır. Bir an bile var olmanın, hayatın sunduğu o eşsiz armağanı tecrübe etmek anlamına gelir. Doğan her canlı, varoluşun o mucizevi döngüsüne dahil olur. Bitkiler topraktan filizlenir, hayvanlar dünyaya gözlerini açar, insanlar doğar ve büyür. Bu döngüde, var olmak bir başlangıç olduğu kadar, bir sona da işaret eder. Ancak bu son, mutlak bir bitiş değil, bir dönüşüm, bir devamlılığın farklı bir yüzüdür.

Hayatı bir nehir gibi düşünebiliriz. Nehir akar, geçtiği her yerde iz bırakır, besler, değiştirir. Eninde sonunda denize ulaşır ve orada kendi kimliğini yitirir gibi görünse de, aslında o su, denizin parçası haline gelir, buharlaşır, yağmur olarak geri döner, yeni bir döngüye başlar. Ölüm de hayatın bu döngüsü içinde benzer bir role sahiptir. Bireysel varoluşumuzun sona ermesi, evrenin daha büyük akışının bir parçasıdır. Enerji yok olmaz, sadece şekil değiştirir. Tıpkı bir ağacın yapraklarının dökülmesi gibi. Yapraklar ölür, toprağa karışır, o toprağı zenginleştirir ve yeni filizlerin yeşermesine katkıda bulunur. Onların "ölümü", yeni hayatın doğuşuna zemin hazırlar.

Bu perspektiften bakıldığında, ölüm korkulacak bir son olmaktan çıkar ve varoluşun kaçınılmaz bir parçası haline gelir. Aslında, ölüm bilinci, hayatı daha anlamlı kılan bir faktör bile olabilir. Sonsuz bir yaşamın vaat edildiği bir dünya düşünün. Belki de zamanın ve varoluşun kıymeti kalmazdı. Belki de ertelemeler, boş vermişlikler hayatımızın her anını doldururdu. Ölümün varlığı, bize zamanın sınırlı olduğunu, her anın değerli olduğunu hatırlatır. Bizi yaşamaya, sevmeye, üretmeye, iz bırakmaya teşvik eder.

Ölüm, hayatta var olmanın bir gerçeği olarak kabul edildiğinde, acı verici olmaktan ziyade, hayatın bütünlüğünü tamamlayan bir unsur olarak algılanabilir. Sevdiklerimizi kaybettiğimizde hissettiğimiz derin üzüntü, onların varoluşunun bizim hayatımızdaki önemini gösterir. Onlar fiziksel olarak aramızdan ayrılmış olsalar da, anıları, bıraktıkları izler, öğrettikleri dersler bizimle yaşamaya devam eder. Varlıkları, yokluklarıyla bile hayatımızı şekillendirmeye devam eder. Bir nevi, onların varoluşları, ölümleriyle birlikte yeni bir boyutta varlığını sürdürür.

Sonuç olarak, ölüm, hayatın bir kopuşu değil, hayatta var olmanın temel bir gerçeğidir. O, varoluşun döngüsünün, sürekli akışının bir parçasıdır. Ölüm bilinci, hayatın kıymetini anlamamızı, her anı dolu dolu yaşamamızı, sevmeyi, öğrenmeyi ve iz bırakmayı teşvik eder. Ölüm, bize sadece yaşamın değerini hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda varoluşun sınırsızlığını ve sürekli dönüşümünü de fısıldar. Belki de bu yüzden, ölümden korkmak yerine, onu varoluşun bir parçası olarak kabullenmek, hayatı daha derinlemesine anlamanın ve yaşamanın anahtarıdır. Hayatla iç içe geçmiş bu gerçekliği kucakladığımızda, varoluşun kendisi çok daha zengin ve anlamlı bir hale gelecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhammet Yavaş Arşivi

Ben

19 Nisan 2025 Cumartesi 18:24
SON YAZILAR