Mükremin Kızılca

Mükremin Kızılca

Kuşlar üzerine son gözlemlerim

Kuşlar üzerine son gözlemlerim

Haziran 2025 Taşeli

Dünyada bulunan 10 bine yakın her bir kuş türünün kendine göre bir yaşam alanları vardır.

Bir leyleği ova köyünde bir bacaya bir direğin tepesine minarenin üzerine yuva yapmış görürsünüz ama bir dağ köyünde bunu göremezsiniz.

Bir kuyrukkakanı kayalarda, kepirlerde, taşlık, çakıllık alanlarda görebilirsiniz ama ormanda, dere kenarında göremezsiniz.

Orta Toroslar bölgesinde 60 yıl öncesi ile şu anın bir kıyaslamasını yapmam gerekirse şunları söyleyebilirim.

Bizler 1960'lı yılların çocukları olarak elektriği 1970'lerde, televizyonu 1980'lerde, telefonu 1990'larda görmüş bir kuşağız. Bu nedenle çocukluğumuz doğa ile iç içe geçti. Çünkü avucumuzda akıllı telefon yoktu.

1960'lı yıllarda keçilerimizin, sığırlarımızın peşinde koştuğumuz makili yamaçlarda her çalıda bir kuş yuvası olurdu. Biraz daha yüksek pelitlere, pinarlara ise alagabış dediğimiz alakarga ve saksağanlar yuva yapardı. Taş yığını olan her yerden bir hüthüt (baltalı) havalanırdı. Sabahın serinliğinde kulaklarımız ağaçkakanın matkap sesiyle çınlardı.

Köylerimizin kentlerimizin üstünü kuşatan dev kaya zincirlerinde kuzgunlar, koca kuşlar, kartallar ses verirken atmacalar ve şahinler bozkırlarda serçe avlarlardı. Dama konan bir baykuşun etrafını bir sürü serçe sarardı.

Kayalık yerlere gelindiğinde sıvacı gök küdükler ve kuyrukkakanlar bizi kıskançlıkla karşılar yuvalarını savunmaya geçerlerdi.

Abartı yapmıyorum kesinlikle orta Torosların bozkırlarının anası sayılan Sultanalanı, kazmaca, Üssüz, Ayı Beleni, Hacı Hasan Kırı, Saparca Balkusan Sorkun Altıntaş yaylalarında her koyakta bir sarı serçe, her taşta bir ala serçe ve her çekme dediğimiz kaya şalbalarının dibinde bir kır serçesi yuvası bulunurdu.

Tam 60 yıl sonra 2025 6. ay itibariyle geçen günlerde gezdiğim bu dağlarda bu yaylalarda adı geçen kuşlardan bir çifti bulmak bile zor görünüyor.

Tabii bu hemen olmuyor, aşama aşama onların da bir azalma veya göçenlerin geri gelmeme gibi bir durumları var. 10 sene önce yaptığımız bir üssüz gezimizde her koyakta birkaç serçe ailesi vardı. Bundan 2 sene önce yaptığımız Kanlı Burun Geyik Suyu gezilerinde ise birkaç kuyrukkakan ve sıvacı gök güdük ailesiyle karşılaşmıştık.

O zamanlar vıdı vıdı dediğimiz kanaryalar daldan dala ötüşürlerdi mesela kuşakpınardaki söğüdün dibine vardığında üstünde bir çift kanarya şakırdı yarık bunardaki söğüdün başında da öyle ama şimdi hiçbirinde onlardan eser yok.

6. ayın başlarında 5. ayın sonlarında kaya diplerine, kayabaşlarına vardığımız zaman her delikte bir kaya serçesi yuvası olur vacir vucur yavrular ötüşürdü. İnlerin tavanındaki serin deliklerden kınalı serçelerin birisi çıkar diğeri girerdi.

Şimdilerde ise 2025 Haziranı başları itibarıyla bu kuşları kendi doğal alanlarında görmek bile neredeyse yok sayılacak kadar azdır.

Sıvacı gök güdükler, kır serçeleri ve ala serçeler yani kuyrukkakanlar köylerin kenarlarına, evlerin pervazlarına kadar geldiler, gelenler geldi ama gelmeyenler ise artık daha güzel, daha sulak vatanlar aradılar galiba.

Çünkü artık eski sular yok, kaklıklar boş, akarsular yerini kapalı sulamaya, vahşi sulamalar damla sulamaya dönüştürünce su içme kaynakları biten kuşlar neden burada dursun ki?

Bizler 60 yıl önce çocukluğunu yaptığımız köylerimize 60 yıl, 50 yıl sonra döndük geldik ve bunları böyle gördük. Artık o sevimli kuşlarımızı belgesellerde izliyoruz. Ya da zekâdan tutun da okyanustaki balığına kadar, timsahından tutun da dinozoruna kadar hepsinin minyatürlerinin yapıldığı, sahtelerinin çıkarıldığı sahte bir çağda yaşıyor ve onlarla avunuyoruz.

Doğada canlıların rahatça beslenebileceği ortamları barındıran sulak mevkiler artık çok azaldı ve eski sakinlerinin sayısı da çok azaldı böylece.

Bunda vahşi doğanın da etkisi yok değil tabii. Mesela vahşi bir ala kargaya karşı kendisini savunamayan serçelerin nüfusu azalırken savunabilen karatavukların sayısının buralarda da arttığını en fazla soya onun sahip olduğunu görebiliyoruz.

Bu vahim durumun ana sebebi tabi ki iklimlerin değişmesi, mevsimlerin kayması ve su kaynaklarının azalmasıdır.

Bu durumda ne yapılabilir?

Ya da “su yok, sebze yapmayın, fidan dikmeyin, çok su içtiği için büyük baş besiyle uğraşmayın, mısır ekmeyin” demek ne kadar yanlıştır? Ne kadar doğrudur?

Hiçbir şey üretmeyen toplumlar sadece devletin vereceği maaşa bakarlar. Ya devlet de aynı durumda olursa, o da, dışarıdan ya da içeriden borç hem de yüklü faizlerle borç aramaya başlar.

1855 yılında koca Osmanlı Devlet-i aliyyesi resmi daire çalışanlarının maaşlarını veremez hale gelmiş Galata, Selanik ve Londra bankerlerinden fahiş faizlerle para toplamaya başlamıştı. Sonuç malum.

Allah böyle bir sonucu ne fertlere ne de devletimize ve milletimize göstermesin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mükremin Kızılca Arşivi
SON YAZILAR