Mükremin Kızılca

Mükremin Kızılca

Kuşları dinlemek ve izlemek, bir bülbül resitali dinlemek

Kuşları dinlemek ve izlemek, bir bülbül resitali dinlemek

Dev sakız ağaçlarıyla çevrili bahçeye her yıl olduğu gibi bu yıl da bir bülbül ailesi yerleşti.

Nisan ayının sonuna kadar anaç ve erkeç beraberce sakız ağacının mutena köşesine evlerini kondurdular. Artık yumurtlama zamanı gelmişti yumurtaların çatlamaması, kırılmaması için en yumuşak kuş tüyleriyle yuvanın tabanını döşemeyi de bitirdiler.

Şimdi artık yumurtlama zamanı geldi, 5 günde 5 tane yumurta olmuştu yuvalarında. Artık anaç dışarıya çıkmıyor bu 5 yumurtayı kanatlarının altında ısınmaya alıyordu.

Ara sıra yem için dışarıya çıktığında erkeci görevi devralıyor yumurtaların gerekirse ters çevirerek eşit ısınmalarını sağlıyorlardı.

89343a77-bb1b-4b7c-8b2e-414f1a4b92bb.jpg

Kuluçkanın ağırlığını anaç gördüğü için erkek bu esnada üç beş metrelik yakın bir yerde ona her gün seher vaktinde ve akşamleyin güneşin inmesi öncesi ve sonrası serin vakitlerde ona bir resital veriyordu.

Yuvanın içerisinde müstakbel yavruların üzerinde yatan anaç bunları dinledikçe mutlu oluyor ve dünyaya getirecekleri yavrularının mutluluğunu ta derinden yaşıyordu.

10 gün süren bu kuluçka döneminden sonra yavrular aynen yumurtlandıkları şekildeki gibi birer gün arayla kabuklarını kırıp yuvada hazırlanan yumuşak zemine yuvarlandılar.

Ağızları hiç kapanmıyordu, kıpkızıl gagaları ile beraber sonuna kadar açılan ağızlarına istedikleri gıdayı vermek için bir anaç bir erkeç girip girip çıkarak onları büyütmeye başladılar.

İşte bülbül ailesinin en mutlu günleri yavrularının açıkağızlarına istedikleri gıdayı vermekti. Bu 5 yavrunun büyümüş halde ana ve babaları gibi uçacak hale gelinceye kadar yuvayı terk etmemeleri gerekiyordu.

Öyle de olacak ve yaklaşık bir ay sonra Haziran ayı başlarında 7 kişilik bir grup olarak ayrılıp yeni bir bahara kadar daha sulak, daha serin yerlere kanat çırpacaklardı.

Arkadaşımla Yılın İlk Teması

Arkadaşım gene eskisi gibi hep taştan taşa konuyor. Onu bu sezon ilk olarak 9 Mayıs günü Alibeyhüyüğü kırsalında gördüm. Her defasında durup ufak bir mola ile çay ve simidimizi yediğimiz büyük bir cepte onu izledik.

Cebin batı cephesini oluşturan kayaların birinde ötüp duruyordu. Anlaşılan arkadaşından bir şeyler kıskanıyordu.

Şöyle geriden izledim baktım ona, yine eskisi gibi yuvasının olmadığı taşın içine dibine girer gibi yapıp öbür taşa konuyordu. Fotoğraf makinemi alarak biraz yaklaşıp resim çekmek istedim ama müsaade etmedi. Bu taşlarla hiç alakasının olmadığını ima edercesine uçup gitti. Biz arabamızın başında yere serdiğimiz çulun üzerine oturunca aynı kayalara dönüp geldi.

İki kelimeden fazla olmayan bir dille muhtemelen bu taşların birisinin dibindeki veya deliğindeki eşine moral veriyordu ötüşleri ile. Bu kuyrukkakan ailesi o kadar akıllı usta ve kıskanç olmalarına rağmen yuvalarını en büyük düşmanları olan bir yılanın rahatça bulabileceği yerlere yapmakta bir sakınca görmüyorlar.

İşte bu nedenle arkadaşıma acıyorum. Ona ömrüm boyunca sempati duydum ama onun bu tarafına bir empati ile karşılık vereyim istiyorum.

Eğer arkadaşımın yerinde ben olsaydım yuvamı yılanların tırmanamayacağı sarp kayalara yapardım. Ama arkadaşım beni hiçbir zaman duymayacak duysa da anlamayacak anlasa da dinlemeyecek gene yolun kenarlarında basit bir kayanın taşın deliğine yuvasını kuracaktır.

Üstelik yuvasına ailecek tanımak için önüne küçük say parçaları döşeyerek düşmanlarına da bir ipucu verecektir. Ama her şeye rağmen o, yuvasını ve yavrularını korumak için fevkalade yollara başvuran ve uygulayan bir canlıdır.

Ah kuş beyinli arkadaşım ah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mükremin Kızılca Arşivi
SON YAZILAR